AŞK ve YARATILIŞ
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim ve alemi Yarattım.” (Kudsi Hadis)
Âlemler üstü bir nizamın tecellisiyle yoktan var oldu tüm âlem..
Âlemlerin varlık sebebi Yaradan'ın kendi zatına olan aşk'nın tezahür etmesi neticesinde önce Habib-i Kibriya'nın (asv) nurunu sonra melekut âlemini nihayetinde kainatı ve içindekileri yoktan var etti. Bu varlık sebebi aşkın nihayetinin makro alemden, mikro âleme kadar tecellisidir.
Öyleki; Arşı tutan beş yüz sütunun varlık nüzulu, her bir sütunun arasındaki beş yüz direk, bu direkler arasındaki beş yüz yıllık mesafe ve içindekiler sonsuzluk diyarına giden birer hafakan dolu seyru süluk nisbetindedir. Bu nisbet zerreden, hücreye oradan tüm benliği kuşatan efsunlu birer buhurdan gibi tüten ve içten içe insanın benliğini sarıp sarmalayan iksir gibidir.
Bu iksir; Fuzulî‘nin Leyla ile Mecnun’u; Şeyh Galib‘in Hüsn ü Aşk’ı; İzzet Molla‘nın Gülşen-i Aşk’ı; Sürurî’nin Derenâme’si, Enderunlu Fâzıl‘ın Hubânnâme ve Zenânnâme’si gibi mecaziden sizi alıp hakikat deryasına daldırıp bekâ da var etmesidir.
Öyleki; Hayreti'nin mısralarında bu durum şöyle izah edilmiştir:
"Aşk bir deryâ-yı bî-pâyândır anda her nefes,
Bâd-ı âbımdan benim nıevc-i melâmetler kopar."
(Yani; Aşk sonsuzluk denizinde öyle bir nefestir ki, kişinin hayat kapısından, benliğinden öyle bir hiçlik kopar ki bu hiçlik âlemin yoktan var edilmesine sebeptir.)
İşte Aşk, yaratılışın sırrı ve efsunlu alemin varlık sebebedir. İnsanın özü tüm hücrelerinde, o hücrelerine can veren her bir alyuvardan milyarda bir saniye nisbetinde yokluk ile varlık arasında kendini aşkın panayırında var ederek, ordan her bir organa giderek nüzul sebebini icra eder. Bu vazife ile her bir uzuv, aşkı benliğinde yaşar ve o nazar ile görevini yerine getirir. O zaman kişi benliğini fena makamında bırakarak, fillah makamını temaşa eder. Bu öyle bir hal alır ki, nihayetinde bekâ billah makamına gelir. Bu makamda Vahdet-i Şuhut'u yaşar. Bu yaşayış kudsi bir hadiste şöyle ifade edilmiştir.
"Ben kulumu bir sevdim mi artık onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı (aklettiği kalbi, konuştuğu dili) olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum."
Bu Kudsi Hadis'in sırrınca; Aşk insanın benliğine işleyince işiten de, tutan da, konuşan da, yürüyen de velhasıl tüm fiiliyatlar onunla yapılır. Sadece kişinin aldığı nefes "kün" ise verdiği nefeste "fe yekün" emrini yerine getirir..
Aşk, insanı öyle bir yapar ki; kişi kimsenin ne övmesine ne de kınamasına aldırış etmez. Her şeyin ondan geldiğini bilir ve onun sırrınca hareket eder. Nihayetinde ayette belirtildiği gibi; "Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler" bilinciyle hakikat ve hikmet deryasına dalar.
Artık her şey sır perdesinden kalkar ve perdenin ardındaki hikmeti temaşa eder. Böylece; "Olur ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde sizin için hayır, yine olur ki hoşunuza giden bir şeyde de sizin için şer vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz." ayetinin sırrınca hadiselerin mana-i derun'nunu içselleştirir ve idrak eder..
Aşıkların feryad u figanı tâ arş u alâ da duyulur. Bu öyle bir feryad u figan dır ki; arş u alâ titrer ve melekut âlemi Aşıkların her bir ah u feryadına eşlik eder. Varlık sebebi her dem bununla ab-u hayat bulur..
Velhasıl kelam öze giden yol budur..
...
(Maksûd-i İslam)
FACEBOOK YORUMLAR