Ekrem Arpak

Ekrem Arpak

EKREM-CE

YETER GAYRİ GEÇ OLMADAN UYANIN!

16 Temmuz 2024 - 11:58 - Güncelleme: 16 Temmuz 2024 - 12:12

GEÇ OLMADAN! 

Akıllı telefonumun insanı çileden çıkaran alarm sesi ciyak ciyak ötmekte. Ulan diyorum, uyudum mu ki cırlıyorsun sabaha? 

Mutfaktan takırtı sesleri geliyor. Belli ki hanım kahvaltı telaşında. 

-Aman! Dedim usulca. Tek bir lokma yiyecek halde değilim. Aç kalmam merak etme. Küt böreği çekti canım. Yalanını iliştirdim iştahsızlığım, mutsuzluğum dert olmasın ona da diye. 

Göğsümün orta yerine bağdaş kurmuş derin bir hüzün, kalbimi ortadan ikiye böler gibi canımı acıtan derin bir kırgınlık, yürek sızısına bulanmış her yanımı sıtma ateşinde titrer gibi sızım sısızm sızlatan düş kırıklığı. 

Gecenin kucağında bir o yana bir bu yana dön dolaş etmişim sabahı. Çöl sıcakları işte. Yatak örtüsünde vücudumun terimin ıslaklığı ile çizilmiş huzursuz, mutsuz bir adamın resmi. 

Sabahın seherinde bile boncuk boncuk terler dökülüyor tenimden. Ah diyorum Allah'ım; içimde biriken yorgun yıllarımın irini de dökülse, akıp gitse içimden, üstümden bu mutsuzluk. 

Sonra vızır vızır mesaj sesleri ile kıpraştı telefonum. Aboo, geceden başlayan yüzlerce mesaj gelmiş. 

KORKUYORUM PATLAYACAĞIM başlıklı makaleme dair duygularını göndermiş güzel dostlar.

Sayısız kalp ve alkış emojileri gönderenler var. "Bazen güçsüz olmak gerekir, tekrar güçlenmek için" Demiş Osman Ağabey. 

Enver Hocam "yüreğinden öpüyorum. Geceye içimizde birikenleri serptiğin için" Diye selam salmış. "Seninle aynı fikirdeyim abim" Demiş Sait'im. "Yüreğimizi soğuttun kardeş" Demiş can dostum Ömer Kaymakam. "Haklısın be kardeş, ne ara bu kadar duygusuz olduk?" Diye sorgulamış Fahriye Abla. 

Üzülme diyenler, dertlerini dökenler, sabret diyenler, yaşamak direnmektir diyerek yüreklerini selama sarıp gönderenler. 

Gördüm ki aslında şehir halkı olarak çoğumuz aynı yerdeyiz. Aynı uçurumun kenarında bize ne olduğunu bilmeden yürüyoruz. Aynı dipsiz kuyularda ve çaresiz ama birer aynı dilsize dönmüşüz. Herkes çok biliyor ama herkes derin bir uykuda ve kahreden bir sessizlik var üstümüze kefen gibi örtülen. 

Mutsuzum demiştim dün geceki makalem de. Canım yanıyor yahu, patlayacağım. Diye eklemiştim ve sormuştum:

Yüz yıl sonra bir umudumuz var artık. Halk olarak Mehmet Kasım Gülpınar'ı çağırdık. O da sırtını dönmedi çağrımıza. Kimsenin beklemediği büyük bir sosyolojik devrimi onun liderliğinde gerçekleştirdi bu halk. 

Bu şehir Mehmet Kasım Gülpınar'a:

-Gel ve bizi bu rant bataklığından çıkar artık. Mazlumun bu kirlenmiş düzene dayanacak gücü kalmadı. Ancak sen bitirirsin ihale takipçiliğini, torpili, rüşveti, vurgunları. 

Bu şehir uzun yıllardır gerisin geriye gidiyor. Uçuruma düştük düşecek ve paramparça olacağız. Direksiyona geç ve yeniden aydınlık yarınlara, düz patika yollara çevir dümeni  Dedi.

Ve Gülpınar tek kelime etmedi içinde itiraz, endişe olan. İktidarın gücünden, Ankara'nın sakin, huzurlu dingin yaşamından, kendi ailesinin, çocuklarının kurulu düzeninden bir çırpıda vazgeçip geldi. 

Peki, dedim. Mehmet Kasım Gülpınar geldi, evet zafer kazandı bu halk. İyi de kaybettiklerimiz ne olacak? 

Bu sevgisizlik ikliminde hangi başarının vicdandan, vefadan, adaletten, haktan, hukuktan yana meyve vermesini bekliyoruz? 

Rant, para, güç, makam için kin, hırs bürümüş gözlerimizi. Bir dönüm arazi için kardeşimizi toprağa göndermeyi bitirelim derken bir ihale için cümle alemi yok eden kahpe, alçak bir hırsla yürür olmuşuz. 

Nerede o külüne muhtaç olduğumuz için sevdiğimiz komşular? Diye sordum. 

Şimdi ise aynı iş yerinde çalışan arkadaşımızı, aynı sofrada bulgura tırnaklı ekmek bandığımızı satıyoruz üç beş kuruşa. 

Nerede o Kazancı Bedih'in sesiyle anlam kazanan yardımlaşmanın tadındaki sıra geceleri? Demişim. 

Öyle değil miydi Allah aşkına. Sırası gelenin evinde çiğköfteler yoğrulur, sohbetler edilir, türküler yardım için savrulurdu. Gecenin sonunda derdi olana toplanan yardım düşen incitilmeden verilirdi. 

Şimdi sıra gecelerimiz bahşişe kurban edilmiş. Dedikodu kazanı mübarek. 

Eskiden anne, baba kardeş, evlat sevgisi vardı bizde. Bir önlüğü aynı günde 2 kişi giyerdik. Bir ayakabıyı, bir pantolonu paylaşırdık. Bir ceketi beş arkadaş değiştirerek giyerdik. 

Nerede arefe günü zorla belki de borç ile alınmış lastik ayakabıyı baş ucuna koyup coşku ile bayram sabahını bekleyen o çocuklar? 

Oysa şimdi hepimizin ellerinde on binlerce liralık telefonlar, pahalı giyisiler içinde sahte hesaplar üzerinden birbirimize saldırır olduk. 

Bir asgari ücret ile dosta, komşuya, düşene sofra kuran güzel yürekli cömert anne babalarımız vardı bizim. 

O çocuklar biz değil miydik? Ne oldu bizlere de bu kadar sevgisiz, doyumsuz, aç gözlü, acımasız olduk böyle? 

Ne ara taziye evinin acısı da, yükü de ağırdır diyerek bakkaldan borç aldığı şekeri, çayı, sütü, pirinci, bulguru, yağı o eve götürüp yükünü de, acısını da paylaşan insanlardan lahmacun mu var, kebap mı diye sorup selfi ile hava atan güruhlara döndük? 

Neyse dostlar, mesele ben değilim. Mesele memleket meselesidir. Mesele uzun yıllar sonra gerçekleşen sosyolojik bir devrimin yarına adalet, hak, hukuk, vicdan, paylaşmak, bölüşmekten yana meyvesini verecek olmasına sahip çıkmaktır. 

Mehmet Kasım Gülpınar'ı uzun yıllardır iyi tanırım. Onun beni tanımadığı kadar hem de. 

Yürekli adamdır. Vicdanlıdır, merhametlidir. Allah dostudur evet ama aynı zamanda bu şehre büyük hizmetler yapacak kocaman bir vizyona sahiptir.

Zaten böyle olmasa niye yanında durayım? Ne hayat görüşümüz uyuşur kendisi ile ne kan bağımız var. Nede de dostluktan anlamayan, her merhaba da ille de çıkar arayan bazı ahlaksızların sandığı çıkar ilişkisi. 20 kitap, 4214 makale yazmış bana Gülpınar yazdırıyor demek en hafif tabiri ile alçaklıktır. Ne benim ne Gülpınar'ın buna ihtiyacı yoktur, hiç de olmadı.

Henüz 4 ay dolmadı seçim biteli. Ne bekliyorduk bilmiyorum açıkçası. 

Mehmet Kasım Gülpınar'ın yere vurduğu anda 100 yıldır biriken koca şehrin tüm sorunlarını bitirecek bir asası mı var? 

Gülpınar'ın göğün göğsünden elleri ile güneşi koparıp son 20 yıldır birilerinin üstümüze örttüğü kirli ilişkilerin, ihale vurgunlarının, torpilin karanlığına serpmesini mi? 

Görmek için gözlerinizi açtınız mı? Bakın, koruma ordusu, lüks makam araçları sürüyle yalaka ve trol yalakalar olmadan halkın, esnafın arasınds dolaşan bir Büyükşehir Belediye Başkanımız var artık. 

Bilboardlarda çarşaf çarşaf fotoğrafı yok Mehmet Kasım Gülpınar'ın. Fakir fukaranın, yetimin, Öksüz'ün rızkından kesilerek ulusal medyaya fatura edilen yüz binlerce lira ile halkı kandıran övgüler yok.

Üç beş kuruşa açılan sözde bazı haber siteleri veya sosyal medya üzerinden çemkirmesin diye kızı, oğlu, kendisi işe alınan veya fatura kesilen akbabalar dönemi bitti. 

Elbette her şey güllük, gülistanlık değil. Elbette gidilecek daha çok yol var. 

Daha çok yeni yahu. Daha dördüncü aydayız. Bir evden bir diğer eve taşındıktan sonra alışmak aylar alırken, 8000 çalışanı, 12 milyar borcu 13 ilçesi olan Büyükşehir Belediye Başkanının kadrosunu kurmak ve düzeni oturtmak için neresinden bakarsanız 1 yıla ihtiyacı var.

Üstelik bu şehir alışmış ağaların, zenginlerin, güçlerin borusunun ötmesine. Tüm ihaleler onların olacak. Personeller onların yakınlarından olacak. 

Az bekleyin. Göreceksiniz. Mehmet Kasım Gülpınar bu şehre sadece fiziki büyük hizmetler getirmeyecek. Toplumsal barışı da sağlayacak o borunun fakirden yana kaval gibi umut dolu melodiler savurmasını da. 

Yeniden seçilmek derdi, para kazanma hırsı olmayan bir liderimiz var artık. 

Bırakın bu sevgisizlik iklimini. Bırakın sosyal medya sahtekarlığının şehrin psikolojisine enjekte etmeye çalıştığı panik havasını. 

Adamın biri alışmış yapmadığı işler üzerinden fahiş faturalara. Elbette özleyecek bedavadan geçinmeyi. 

İzin vermeyin Mehmet Kasım Gülpınar'ın bu şehir için yapmak istediği büyük projelere engel olmaya çalışan, çalışacak olan münafıklara. 

Eminim, inanıyorum. Mehmet Kasım Gülpınar bu şehre çok şeyler katacak. 

Ben mi; 34 yıllık ayrılık sonrası alışamadım kendi memleketime arkadaş. 

Ben sevgi adamıyım. Aşk dilidir dilim. Dostluğu bilirim. Arkadaşlığı, emeği, emekçiyi savunmayı. Aile bilirim. Evlat bilirim. 

Ben bilmem kahpece fake sayfalardan iftira atmayı, kavgayı, kini, nefreti. 

En önemlisi de "Rızkımı veren Hüda'dır kula minnet eylemem" Ve benim rızkım bu şehir de değil artık. Onu bilirim.

Yeter gayri! Geç olmadan uyanın. Bu şehir Mehmet Kasım Gülpınar ile haktan, hukuktan, adaletten yana bir sistem kuracak. Çocuklarımıza kirlenmişlikten, ranttan, sevgisizlikten uzak aydınlık yarınlar bırakmak için sahip çıkalım.

Mehmet Kasım Gülpınar'ın makama, paraya, güce ihtiyacı yok ama bu düzenin değişmesi için bizim ona ihtiyacımız var. Umarım rızkımı minnetsiz kazanacağım şehirden bunu başardığınızı görürüm. 

Sevgi ile memleket. 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.