Ekrem Arpak

Ekrem Arpak

EKREM-CE

YALANCILAR!

19 Ağustos 2024 - 14:52 - Güncelleme: 19 Ağustos 2024 - 16:45

Hiç düşündünüz mü; yaşamlarımız boyunca bizlere anlatılan hatta anlatmanın ötesine geçip dil denen iğne ucu ile ruhumuza zerk edilenlerin kaçta kaçı doğruydu?

Birer yenilmez kahramanlar gibi önümüze konulan rol modeller gerçekten öylemi idiler? 

Mesela ben büyüdükten sonra öğrendim her defasında yaşıtım çocuk ve gençlerin kulaklarını ççekerek:

-Ekmeğinizi dürüstçe, alın teriniz ve emekle kazanın. Hırsızlık yapmayın! Kul hakkı yemeyin! Diyen mahalle muhtarı ve bakkalının aslında tüm mahalleye sattığı ürünlerden gram gram çalarak zengin olduğunu...

Mesela biz mevsimlik işçiydik, birileri ise bize ekmek kapısı açan çavuşumuz, elçimiz. 
Sonra o elçiler, çavuçlar fabrikatör oldular, biz ise üniversiteli mevsimlik işçi, inşaat amelesi, garson. Oysa onlar alın teri ile kazanırsak bizim de karnımızın doyacağını söylediler. Bizim de evimiz, arabamız olacak, adam gibi yaşayacaktık. 

Ağalarımız vardı, birkaç yüz dönüm tarlası, köyü olan. Şimdi onlar villalarda, saygın iş adamı biz hayatın marabası ama yine oy deposuyuz onlar için

Dudaklarının alt ve üst kısmındaki sakalı, bıyığı tütün sigarasından sararmış koca koca adamların karşımıza geçip:

-Sigara içmek sağlığa zararlıdır! Büyüklerinin yanında nasıl sigara içersin? 

Sigaradan nefesi pis kokan babaların sigara içen çocuklarına şiddet uyguladığı çocukluğumun en büyük çelişkisidir bu durum. Çünkü büyük olan onlardı ve sigara içmeyi onlardan öğreniyorduk.

Her yıl düzenli olarak hacca giden mahallenin diğer bakkalının asıl servetini fakir fukaraya faiz para vermekten kazandığını öğrendiğimde, aile büyüklerimizin o adamın arkasında kıldığı namaz gelmişti aklıma.

İlkokul öğretmenimin aile içi şiddetin kötü olduğunu, eşler arasında sevgiye, saygıya dayalı evlilikleri şiir gibi anlattığının akşamı komşumuz Abdo'nun eşi Zine'yi hastanelik etmesinin izahı yoktu çocuk aklımda.

Kardeşlik başkadır... Diyenlerin kardeşlerini ulu orta üç beş kuruşa sattıklarına tanıklık ettik. 

Vatan, millet, Sakarya, ulusal ve milli değerler ve ülkesini seven vatandaşın kutsallığından dem vuran dönemin darbeci generalin Ceylanpınar'da yaşayan, askerliğini yapan, vergisini ödeyen bizler kerpiç evlerde yarı aç hayata tutunurken, Özbekleri ilçeye getirip ikişer katlı lüks evler hediye etmesinin izahını bugün bile yapamıyorum.

Yalan söyleme! Diyen büyüklerimizin aslında bize yalan söylediklerini.

Kul hakkı yemek günahtır! Diyen büyüklerimizin günah bataklığında debelendiklerini.

Vatani görevini yapmak kutsaldır! Diyenlerin çürük raporu aldıklarını.

Milletin namusuna göz dökmek namussuzluktur! Diyen bir çok kişinin namussuz olduğunu öğrendiğimde hayata bakış açım değişti ama yıllarımı kaybetmiş ve bir çok gerçeğe geç kalmıştım.

Evet, kültürümüze, inancımıza, milli değerlerimize, tarihimize dair kocaman yalanlar ile büyütüldük.

Yalan, yanlış, kin ve nefretten üreyen bir tarihi ezberledik aslında.

Gerçek yüzleri korkunç derecede karanlık sürüyle adamı kahraman diye koydular önümüze.

Mesela Deniz Gezmişler, Hüseyinler hayatlarının baharında dar ağaçlarında sallanırken, onları cepheye süren birçok sözde solcunun İstanbul'un en güzel semtlerinde lüks yaşamlar sürdüğü gerçeğini 40 yaşımda öğrenmiştim.

Mesela bugün de eski kontrgerilla daire başkanı ülkücüler için efsane olan bir ismin aslında uyuşturucu ticareti yaptığını söylüyordu bir videoda.

Yazık olmuş. Diyorum yıllarca mahpus yatan sağcısı, solcusu fakir fukaranın çocuklarına. Koca koca yalanlar yüzünden bıyıkları terlemeden öldü ülkücü, solcu, sağcı, muhafazakar çocuklarımız.

Kanımıza, ruhumuza, aklımıza zerk ettikleri yalanlar yüzünden çoğumuzun yaşamı çekilmez oldu.

Her şeyden önce yavaş yavaş sevgimizi çaldılar bizden...

Soframızdan aşımızı çaldılar...

Alıp tertemiz hayallerimizi taşa çaldılar...

Çocukluğumuzu, gençliğimizi, gülüşümüzü ve masumiyetimizi çaldılar.

Sen Türkün, sen Kürt, o Arap, bu Ermeni, bu dindar, bu alevi, şu Sünni, o Fenerli, bu Cimbomlu, şu sağcı, bu solcu diye diye böldüler bizi ve asırlardır bir aradı yaşamamızı sağlayan barışımızı çaldılar...

Tertemiz aşklarımızı, sevdalarımızı çaldılar...

Velhasıl yalanlar ile girdikleri hayatımızdan ve canımızdan, malımızdan çalmaya doymadılar.

Fakir zaten hep fakirdi ve onlar fakirden çaldılar, bize de onları alkışlamayı, peşlerinden gitmeyi öğrettiler yalanları ile...

Aslında gizli saklı, gözle görülemeyen, elle tutulamayan gizemli varlıklar değiller. Bilakis, şöyle etrafınıza bir bakın; her tarafımızdalar ve yalan söylemeye, bizden çalmaya devam ediyorlar.

İşte mesele artık gerçeği görmek ve önümüze konan yalanlardan değil, gerçekleri görüp doğruları söyleyen rol modellerin izinde gitmekte.

NEDEN MEHMET KASIM GÜLPINAR?

Zaman zaman değil sıklıkla karşılaştığım sorudur "neden Mehmet Kasım Gülpınar'ı bu kadar seviyorsun?"

Çoğu kez anlattım anlamak istemeyene de, anlayıp hak verenlere de. Bakınız; her şeyin hak hukuk, adalet, dürüstlük içinde sürdüğü, kimsenin yalanlarla bizden çalmadığı, kavganın, kinin değil, sevginin hüküm sürdüğü bir yaşam ikliminde ben ve Mehmet Kasım Gülpınar'ın aynı karede olması bile mümkün olamaz. 

Şöyle bir bakalım ikimiz arasındaki farklılıklara:

1- Ben sosyal demokratım Mehmet Kasım Gülpınar muhafazakar.

2- Ben Kejanlı'yım, onun aşiretini bile bilmem.

3- Ben ilkokulu zar zor bitiren cahil bir adamım, Mehmet Kasım Gülpınar yedi dil bilen, entelektüel bir adam.

4- O yıllarca milletvekilliği, AB Uyum Komisyonu Başkanlığı, Cumhurbaşkanı danışmanlığı, Ak Parti MKYK Üyeliği ve şimdi Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı, ben ise başını sokacağı bir evinden ibaret başka bir şeyi olmayan ses sanatçısı, yazar bir adam.

Hayata bakış açılarımız, ideololerimiz, partillerimiz, hatta taraftarı olduğumuz takımlar bile farklı. O Fenerbahçeli ben Galatasaraylıyım yani.

Kardeş, kuzen, amca çocukları, amca yeğen de değiliz. Kan bağımız bile yok.

Maaşlı elemanı, ortağı veya ailesinden de değilim.

Normal bir yaşamda ikimizi bir arada tutacak tek bir ortak noktamız yok aslında. Bir şey hariç: Mehmet Kasım Gülpınar'ın dürüstlüğü. Yalan söylemeyen biri O. Yaşamı boyunca kendine makam, güç, ihale, para devşirmek için yalanlar üreterek kimseden ve bizden zırnık bir şey çalmayan ender siyasetçi oluşu. 

Bakınız; bir ülkeyi para babaları ve siyasiler yönetir, basın, sanatçı, aydın ve yazar çizeri bu iki kesime kanalize ederler.

İşte benim Mehmet Kasım Gülpınar'a olan sevgi, saygı ve bağlılığım tam da buradan gelir.

A Partisi, B Partisi, sağcısı-solcusu, alevisi, sünnisi, Türk'ü, Kürt'ü; gerçek görevi hiç kimseyi ötekileştirmeden okuruna doğru, tarafsız haber vermek olan basının bir yerlere YANDAŞ olduğu, sanatçıların şarkı, türkülerini partilere militan çığlığı gibi attıkları, yazar, çizerin çoğunun şerefinin maaşları üzerinden tartışıldığı, para babalarının ha bire zenginleştiği ve siyasilerin çoğunun bizleri kandırdığı bir düzende; Mehmet Kasım Gülpınar bataklıkta açan ve bataklığı kurutma umudu gibi duran çiçek olduğu içindi olan sevgim.

Sahip olduğu gücü daha da zenginleşme ve birilerine zulmetmek için kullanmayan...

Oy, makam için seçmene yalan söylemeyen, ütopik vaatlerde bulunmayan...

Cehaletten değil, inançla, Allah dostu olmanın vicdanı ile harmanlanmış bilimden, felsefeden beslenen...

Halka rağmen değil, halk için siyaset diye diye sayısız kez bakanlık yolu kapatılan...

Torpile, nepotizme, ihale ve iş takipçiliğine bulaşmayan...

Yıllarca milletvekili şimdilerde Büyükşehir Belediye Başkanı maaşını yoksul kız öğrencilerine burs diye bağışlayan...

Devletin kendisine verdiği imkanları dahi "ihtiyacım yok" Diyerek kullanmayan...

Uğradığı onca iftira, haksızlık ve algı operasyonlarına, kışkırtmalara rağmen; kimsenin burnu kanamasın diye mağrur duruşu, sakinliği ve nezaketinden zerre ödün vermeyen...

Kısacası bize hiç bir zaman yalan söylemeyen Mehmet Kasım Gülpınar gibi bir isimle tanıştığımda; solculuğum, sosyal demokrat anlayışım, ideolojik bakış açımı bir kenara bırakıp kendisini anlatmaya başladım.

Neden biliyor musunuz?

Çünkü Mehmet Kasım Gülpınar gibilerin var olmadığı siyasi, ahlaki, kültürel bir yaşam denkleminde hangi ideoloji, parti, sınıf, ırk, dil, din, mezhepten olursanız olun; yalancıların sofralarında midelerine afiyetle indirdikleri meze olmaktan kurtulamayız.

İşte ben, nerede ise bütünüyle yalanların, yalancıların sofrasında meze olmayı reddettim aslında.

İşte ben Mehmet Kasım Gülpınar'ın önce Şanlıurfa, sonra coğrafyam ve birgün mutlaka ülke siyasetinde yalanların değil gerçeğin yeniden boy vermesine vesile olacağına inandığım Mehmet Kasım Gülpınar inancı ile yürüdüm.

ZORDU ÇOK ZORDU!

Bakınız; on yılı aşkındır Mehmet Kasım Gülpınar'ı anlatmaya çalışmak tüm hayatımı olumsuz etkileyecek kadar zordu.

Hak gaspları, ekmeğime uzanan eller, ekonomik sıkıntılar, hukuksuz cezalar, ailemden uzak kalmak gibi çekilmesi zor şeyler yaşadım.

Tamamen kendi hür iradem ve isteğimle katlandım bunlara...

Ve ben Mehmet Kasım Gülpınar liderliğinde memleketimin esmer alınlı güzel insanlarının zengin toprakların yoksul çocukları değil, mutlu insanları olacağı umuduyla kavga ettim yalancılar ve yalancıların kurduğu çilingir sofrasında meze olmak ile.

Şimdi hayretle birilerinin 31 Mart seçimlerinden 3 ay sonra yani 2 ay önce Büyükşehir Belediye Başkanı danışmanı olmamı:

-Beleşten koltuk aldın Ekrem Arpak! Eleştirilerini okuyorum.

Beleş dediğiniz on yılı aşkındır Mehmet Kasım Gülpınarcı olmanın, Gülpınar çizgisine sadakatin, dostluğun, vefanın, yol arkadaşlığının, cesaretin kitabını yazmak mı?

Oysa ben bu memlekete "aman Mehmet Kasım Gülpınar'ın çizgisine laf gelmesin" Diyerek sayısız insanın şahitlik ettiği paraları elimin tersiyle iten adamım.

Oysa ben "bu adam Kasımın kılıcı" Denerek çoğu kez ekmeğine el uzatılan adamım.

Mehmet Kasım Gülpınar'ı anlattığım için dün benden bir dal sigara, telefon faturası, reklam alan bazı insanlar şimdilerde lüks arabalara biniyor, lüks dairelerde oturuyor ve bankada milyonlar biriktiriyor iken, sadece başını sokacağı bir evi olan adamım.

Eğer mesele Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi'nin bir personeli olmayı hak etmek ise; başkan danışmanlığını geçtim arkadaş, genel müdürlük makamına oturacak kadar emeği olan adamım, ne anlatıyorsunuz?

Siz hangi hakla bu uğurda bileklerine kelepçe yemiş, ekmeğine el uzatılmış, hukuksuzca gözaltları, para ve hapis cezaları almış adama bedava diyebiliyorsunuz?

Ben söyleyeyim; çünkü bunu söyleyenler de yalancıların çilingir sofralarında ya meze ya artıklarla beslenen birer zavallıdır aslında.

Hadi sizi sevindirecek bir şey daha söyleyeyim. Zaten ailem ve ben Urfa'ya alışamadık. Zaten bazı şeyler içime sinmiş değil. Merak buyurmayın, en kısa zamanda o danışmanlığı size bırakıp gideceğim.

Urfa'ya döner dönmez Büyükşehir Belediye Başkanımız Sn. Mehmet Kasım Gülpınar'dan affımı isteyeceğim birileri müsterih olsun. 

HANGİSİ!

Şimdi sizler, ömrü hayatı boyunca yalan ve yalancılar ile mücadele etmiş Mehmet Kasım Gülpınar'ın kendisini başkan seçen halka ve halkı iradesini yok sayıp, yalanlar ile Ak Parti'ye geçeceğine mi inanıyorsunuz?

Efendiler, tek bir gerçek var: Mehmet Kasım Gülpınar hangi parti çatısı altında hangi görevde olursa olsun; yalan ve yalancılara karşı adaletin, hakkın, hukukun, vicdanın, vizyonun, sevginin gerçek üzerinden bize döneceği umudumuzdur.

Gerçek şu ki tüm Şanlıurfa halkı olarak bizlere asla yala  söylemeyen ve bizleri yalan fırtınasından alıp gerçekler üzerinden yaşanabilir bir şehirde yarına umutla bakmamızı sağlayacak adamdır.

Hani derler ya pamuklara sararak korunması gereken adamdır O.

Yalana ve yalancılara kanmayın... 

Ya yalancıların çilingir sofralarında meze ve kapılarında artıkçı maraba olmayı ya Gülpınar liderliğinde hepimizin eşit haklara sahip olduğu ve kendi ürettiğimiz gerçekler ile adam gibi yaşamayı seçeceğiz.

Müsterih olun; Mehmet Kasım Gülpınar Ak Parti'ye geçse de, kalsa da bizlere doğruları söylemeye devam edecek. 

Hepsi bu...

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.