KİRLENEN BİZİZ RENKLERİN GÜNAHI NE!
Hafif serin bir Urfa akşamındayım. Günlerdir zonklayan, gözlerimi dahi açamadığım ve firari uykularımın sebebi diş ağrıları saldırıyor ve ben yine gecenin böğründe bağdaş kurmuş kendimle yüzleşmekteyim...
Yeni ofisimin hayırlı olsun çiçekleriyle dolu balkonum. Ben kendimle kavgadayım, onlar tıpkı benim gibi döküyorlar içlerini. Gündüz biriktirdikleri sahte oksijeni şimdi, bu saatte, gecenin ortasına karbondioksit salıp yüzleşiyorlar hayatın gerçekleri ile...
Beni, cevapsız sorularla başbaşa bırakan siyah & beyaz Urfa'nın orta yerindeyim yani.
-Kimim ben?
-Dost kim?
-Düşman kim?
-Kimdir kardeş?
-Gittiğim yol ne ve kimdir yol yürüdüklerim?
Nedir habire başımı belaya sokan kavgalarımın sebebi?
Kavgam neye ve neden her kavgamda dost bildiklerimin sırtımda açtığı yaralar acıtır canımı?
Ağır, acımasız, kahpe bir zamanın hergün biraz daha yoksullaştırdığı coğrafyamın masum çocukları işsizliğin, madde bağımlılığının, çaresizliğin dişlileri arasında kaybolup giderken; tüküreyim yürüdüğüm yola da, verdiğim kavgaya da!
Siyahlar ve beyazlar diye ikiye bölünmüş memleketim!
Sahi, beyaz kim?
Kimdir kendine siyah diyenler? Zira sokaklarda hepimizin yüzlerinde aynı maskeler...
Eskiden iki yüzlüydük. Şimdi koronavirüs sağolun; maskeleri üçledik ve inanın başta kendim olmak üzere kimseyi tanıyamaz hale geldik.
*Bir avuç arazi yüzünden çıkan kavgalar ortalığı kan gölüne çevirmiş memleketimde! Üçer, beşer kurşun sıkıyoruz kardeşimize, yeğemimize, amcamıza, dayımıza ve hatta artık kadınlarımıza...
Sonunda sırtında birkaç metre kefenle ve elleri boş gideceğimiz bir avuç toprak için.
*Sağlık sistemi miktop saçıyor memleletimde. Mesele insan sağlığı değil, il sağlıkta siyasi güç ve rant elde ermekte...
Hastaneler dolup taşmakta hastalardan. Yetersiz yatak, doktor, hasta bakıcı ve ilaç yüzünden hastalar ölmekte ama rant büyümekte hergün...
*Türkiye'nin en genç nüfusunu bağrında taşımakta memleketim ve işszilik çığ gibi büyümekte.
Siyasi yakını olan gençlerim evlat ve yeğen zırhına bürünmüş ihaleler alırken, sigara, silah kaçakçılığı ile vurgun yaparken; yoksul anne babaların alın teri ile, dertle, kederle okuttuğu çocuklar, gençler yarı aç uyanmakta sabahlara...
Gençliğimin kanını emmekte uyuşturu, tefecilik, nepotizm ve fuhuş tuzakları. İşsizlik gençlerimi Metropollerin çöp yığınlarına çöpçü etmekte.
Hey gidi tükürdüğümün dünyası; siyasinin oğlu, yeğeni, kızı, kuzeni milyonluk arabayla caka atarken yoksulum kan kusmakta!
*DEDAŞ milenyum çağında kör bir karanlığa sürüklemekte zaten yoksul olan Urfalı'mı.
*81 il içinde 79. sırada sürünen bir eğitim rezaletinin ortasında okumaya çalışmaktayken fakir fukaranın çocukları; birileri vurgunlarla cukka etmekte milyonları.
Kimin umurunda? Zira koca koca adamlar, vekiller bir ilçe başkanlığı için birbrilerine girmekte. Güç peşindeler yani...
UTANIYORUM ESNAFTAN!
Pandemi sürecinin günah keçisi ilan edilen, iflas noktasına geldiği halde sesini çıkarmaramayan esnafımın çaresizliğinden de utanıyorum, bu kadar korkak olmasından da.
Yahu kepenkleri siftahsız kapatıyor, kiralarınızı, SGK pirimleri ve personel maaşlarını ödeyemiyorsunuz. Daha kaybedecek neyiniz kaldı da konuşamıyorsunuz?
UTANIYORUM ÇİFTÇİLERİMİZDEN!
Yahu DEDAŞ yüzünden tarlalarınızı ekemiyor, ektiğinizi biçemiyor, biçtiğinizi DEDAŞ'a ve borçlandığınız tefecilere veriyorsunuz. Daha kaybedecek neyiniz kaldı da bu kör, karanlık, sefil sessizliğe büründünüz?
UTANIYORUM STK'LARIMIZDAN!
Sorsan, her birisinin binlerce üyesi var ama tek bir üyesinin haklarını savunamayan STK'larımızdan utanıyorum. Ne işe yararsınız Allah aşkına?
RENKLERİN NE GÜNAHI VAR?
Ve tüm rezilliklerin, sömürünün orta yerinde siyah beyaz diye ikiye bölünmüş, düşmanlık etmekte birbirine memleketim.
Yahu, korkak olan da biziz, sessiz kalıp dilini şeytana satan da...
Yahu, partidaşlık kisvesi altında komşusuna düşman olurken, birilerinin zenginleşmesine omuz veren de biziz, bu sorunları körükleyenlerde...
Yahu, komşunun külüne muhtaç iken, komşunun evini ateşe verip küllerini dahi bizleri sömürenlerin ayakları diplerine savuranlarda biziz.
Sevmeyi unuttuk ilk başta...
Vicdanımız yitirdik!
Merhameti, dostluğu, arkadaşlığı, vefayı, akrabalığı...
Taziye evlerini çilingir sofrasına çevirme noktasına gelecek kadar ruhsuz olan da biziz. Taziye evlerinin aşından, taşından ihale vurgunu yapmak için çırpınanlar da...
CEYLANPINAR'DAN UTANIYORUM!
Yahu çok değil, daha 1 yıl önce Ceylanpınar belediyesinde bir insanlık suçu işlendi! En yakın rakibine on binlerce oy fark atarak Abdullah Aksak çirkin, iğrenç bir ayak oyunu ile görevden azledildi.
Sonrasında yaşananlar bu coğrafyanın ahlaki yapısına, vicdana, siyasi etiğe sığmadı ama kimseler görmek istemedi.
18 yaş altında bir Kaleşnikof yakalattığı için görevden azledilen ve Ceylanpınar halkının hür iradesi yok sayılan Aksak'ın yerine tacizden sabıkası olduğu iddia edilen ve bu yüzden adını soyadını değiştirmiş bir ismi Ceylanpınar'ın belediye başkanı yaptılar!
Gel de körpe beyinlere adaleti, hukuku, vicdanı, dini, imanı anlat...
Sonuç, düne kadar kirada oturan gerçek adı Feyyaz Uçar olan seçilmemiş başkan villa dikti kendine. Yeğenler zevki sefa içinde.
Ceylanpınar'da işsizlik, yoksulluk tarihin en yüksek noktasında. Hizmet namına tek bir çivi çakılmamış.
Nüfusu 100 bini aşan bir ilçe kendini savunmaktan aciz.
Utanıyorum ya utanıyorum!
Evet, dişim ağrıyor. Öyle böyle değil. İstanbul'daki doktorum apse yaptığını söylüyor.
Nereden bilsin yüreğimin apse yaptığını. Evet, şiştim ya bu memleketin hallerinden. Şiştim.
Uzun zamandır dile getirmediğim bir mevzu vardı. Kitap meselesi. Bugün kitabımın ödemesini engelleyenlerden birisinin dost olduğunu öğrendim.
5 yıldır malum gerekçe ile yediğim linçler umurumda değildi ama en yakından gelince ağır oluyor yüreğe.
Kim dost, kim arkadaş, kim kardeş artık bilmiyorum...
Nefret ediyorum bu samimiyetsizliklerden ve biliyorum: Bunlar daha iyi günlerimiz!
Uyanmadıkça.
Ben uyandım, günaydın bana...
Artık sırtıma vurmayacağım sırtımda attığı güllerin açtığı yaraları olan dostların kavgalarını.
Artık vefasızlara açmayacağım ne gönül ne evimin kapılarını.
Artık başımı belaya koymayacağım başımı belaya koyup sırtını dönenler için...
Ekmeğimle oynayanların beyazlar olduğunu düşünüyordum. Oysa ekmeğimi siyaha çalanların kapkara olduklarını öğrendim ve uyandım.
Ya siz?
Kalkın ayağa! Bilin ki sizin sizden başka dostunuz yok.
Urfa'da siyaset halk için değil, rant için yapılmakta ve kalkın ayağa da o rant dişlilerinin arasında un ufak olup daha da yoksullaşmaya bir hayır demeyi öğrenin.
Dişim ağrıyor, henüz dikiş izleri sızlayan sol böbreğim ağrıyor ama hiç bir ağrı sol göğsümde dostan yana atıp duran sızılar kadar acıtmıyor canımı.
Hiç birisi bu coğrafyanın yoksul insanının acıları kadar acıtmıyor ruhumu...
Mazoşist misiniz yahu?
Uyanın zira en iyi ilaç sizsiniz...
FACEBOOK YORUMLAR