Ekrem Arpak

Ekrem Arpak

EKREM-CE

SÖYLESENE FAKIBABA!

20 Nisan 2022 - 21:04 - Güncelleme: 21 Nisan 2022 - 01:10

-Abi! Dedi boynunu büküp. Ardını getiremedi bir süre. Belli ki yüreğini, insanlık onurunu paramparça eden sözleri diline düşürmeye utanıyordu. Gözlerinin feri sönmüş, iri siyah gözbebeklerinden birkaç damla yaş düşüyordu kederli yüzüne. 

Sadece birkaç saattir tanıyordum bu anneyi. Birisi ayaklarından engelli, 1.5 yaşında, en büyüğü 12 yaşında ama aslında hiç yaşamamış kadar yoksul çocukların anneleriydi. 

Sözüm vardı çocukların en büyüğüne... Tablet hediye edemediğim bu çocuğa, ilk fırsatta birlikte bir gün geçirerecek, o ve kardeşleri ne isterlerse alacak, birlikte oyun parkına, yemeğe, oyuncakçı dükkanına gidecektik. 

Evet, işte sözümde durmak için buluştuğumuz o gün tanışmıştım o anne ile. Eşi, meslek hastalığı olan bel fıttığından muzdairpti. Üstelik, çalıştığı son inşaat işinde ayağından yaralanmış, işsizdi. Kendisi de işsiz bir adamın çaresiz eşi, çocuklarının derin yoksulluğu ile tükenen bir anne... 

Vay lımın, felek gözün kör ola! Zordur yoksulluk... Tok karının açtan haberi mi vardı da; bu annenin çaresizliğinden haberdar olalım? 

Sözümde durmuş, beş kardeşle doyasıya eğlenmiştik. Adı bende saklı bir hayırsever sayesinde yeni papuçlar, mintanlar almıştık. Hatta oyuncakları bile vardı artık. Ne kadar dayanırdı bilmem ama onlarca çeşit çikolata, çay, şeker, yağ, peynir, pirinç, makarna ve bir mutfakta adam gibi yemek çıkarak alışverişi yapmıştık. 

İşte tam da kendilerini uğurlarken:
-Abi! Dedi dolu dolu gözlerle. 

-Elektriğimiz kesik ve ödeyecek durumda değilim. Ev zaten rutubetli, çocuklarım zaten yarı aç uyuyorlar. Bir de gecenin karanlığdan korkmasınlar... 

500 liralık bir faturaydı sadece. Bir anne 500 lira için üzerlerine çöken karanlık karşısında ağlarken memleketimi milyon milyon sömürenler ve bu sömürüyü kaleme aldığım için üzerime çökenler geldi aklıma... 

Tıpkı, fakirliği peygamber efendimize komşuluk müjdesi gibi sunarken, o müjdeyi fakire vermek için milyonlar kazanan sözde din adamları gibi. 

Kimbilir kaç bağrı yanık anne vardı böyle... Kimbilir kaç işsiz babanın, çocuklarının açlığı karşısında çaresiz annenin, yetimin, öksüzün sessiz çığlıkları yankılanıyordu Urfa'nın on binlerce yıllık tarihi sokaklarında...

Desteklemesine bloke konulmuş, trafosu söküldüğü için isyan ediyordu, ekini tarlada kuruyan çiftçim. 

Esnafım kepenkini siftahsız kapatırken, hergün yeni bir iflasın çaresizliği ateş gibi düşüyordu birinin avlusuna. 

Yokluk zor iş arkadaş... 
15-16 yaşında çocuklar ya intihar ediyordu Urfa'da ya madde bağımlılığının dehşet  nöbetlerinde can veriyordu. 

Nüfusunun %65'i Şanlıurfa Valiliğinin, BŞ ve ilçe belediyelerinin, hayırsever iş insanlarının dağıtacağı birkaç yüz liralık yardım kolilerine muhtaç memleletim kan ağlıyordu yani. 

Açız diyordu bir anne! 
İşsizim, çaresizim diyordu gençler! 
Öldük, bittik diyordu esnaf! 
İsyan ediyordu insanlar!
Ama duymuyordu insanı hayvan sayanlar! 

Kan emen zamlar, hayat pahalılığı yetmezmiş gibi, ihale vurgunları, nepotizm, torpil, tefecilik, kaçakçılık, fuhuş, madde bağımlılığı Şanlıurfalıları yaşarken, ölmek dediğimiz cehennem ateşine atmış, yaktıkça yakıyordu. 
Ve herkes suskundu... 

Bu şehri bu bataklıktan kurtmarmak için seçilmişlerin bazıları yakınlarını işe koyma telaşındaydılar. 

Bazıları, ihaleden vurgunlar peşinde! 
Bazıları aşk, meşk peşinde, metropollerde kendilerini bekleyen yabancı yengeler yani metreslerle keyif çatma telaşında! 
Bazılarının yeğenleri devletin vidanjörü ile sigara ve silah kaçakçılığı yaparken, bazıları tüm akrabalarını işe yerleştirme mesaisinde! 

17 yaşında, 2 kardeşine bakmak için iş ararken, iş başvurusu yaptığı kurum müdürünün WhatssapP üzerinden attığı çükkünün fotoğrafı ile hayata küsmüş... 
Eğitimi taşımalı sistemde rant değirmeninde öğütülmüş, sağlığı kanser hastası misali ölümü beklemekte bu şehrin. 

Betonu, demiri eksik okullar inşaa edikmekte mesela. Mesela bir muhtar, Bilal Tekatlı ve benim gibi bir avuç deli olmasa, 30 milyonluk ucube petrol imarı projesi geçecek meclisten. Birileri açlıktan inlerken, birileri milyon lira kazanacak yani, haksızca, hukuksuzca...
Proje iptal edilse nafile, pişkin pişkin gülmekte sahipleri. 

Şehrin basını ya susturulmuş baskı ile, tehditle, parayla ya basından koparılıp şantajcı haline getirilmiş. 

Saçı, sakalı, kıçındaki kılı bile ağaran bir gazeteci, iş arayan bir kızcağızı bakanla tanıştırma vaadiyle yatağa atmaya çalışmakta. 

Neyidüyü belirsiz bir kadın, çektiği videoda fakirlerimizle alay etmekte. 
İktidar partisinin il başkanı olma yarışında "Fakirler rahatsız etmesin!" mottolu jakuzi videoları paylaşılmakta. 

Bir kadın ''Oramı, buramı elletmedim diye iş bulamadım!'' iddialarını savurmakta ses kayıtlarında derken o kadının o sözleri sarftmesi için para aldığı ortaya çıkmakta.
3 erkek bir kadınla bekar evinde sevişmekte ve sapkın STK Başkanı ulu orta dayak yemekte memleketimde ama hala en güçlü aday olmakta...

Doğruyu yazmak isteyen birkaç deli, korkusuz gazeteci var elbette ama onlar bir milletvekili istiyor diye annelerinin taziyesinde kelepçe yemekte bileklerine. Ya da dışlanmakta, ötekileştirilmekte. 

Sözde FETÖ Terör Örgütü ile mücadelemiz var bizim... Hükümetin örgüte yönelik askeri, emniyet üzerinden operasyonları sürmekte ama FETÖ'nün resmi yayın organlarının temsilcisi gazetecileri hükümetin belediyelerinden, devletin kurumlarından en yüksek abonelik, bağış adı altında para kazanmakta. 

İhalelerden komisyon verilmekte gazeteciye! 
İl, ilçe, belediye başkan ve yardımcıları gazete ve sitelere ortak olmakta, yoksulun açlıkla ortak kaldığı zamanda. 

Tam bu rezil döngüye karşı herkses sessiz derken nedense Fakıbaba geldi aklıma. Bilirsiniz: Şanlıurfalıdır Fakıbaba. Saçını, sakalını o şehir için ağartan adam yani. 
Bilirsiniz, GTH bakanlığı yaptı kendisi ve o dönemde ama haklı ama haksız ama birilerince yanıltıldığımız çok ağır eleştirilerde bulunduğum O Fakıbaba, birgün olsun bakanlıktan aldığı gücü ekmeğime el uzatmak, gözdağı vermek için kullanmadı. 

Daha da önemlisi, bu sömürü düzenine karşı asla sessiz kalmadı. Tehdit edildi benim gibi, yılmadı. Operasyon çekildi kendisine, yine susmadı.

Evet, Fakıbaba da Şanlıurfalı. Hemi de on binlerce yoksul hastada yüreğinden kopan ücretsiz muayenlerde, reçetelere harcanmış yılları olan bir adam. 
Başhekim, belediye başkanı, milletvekili, bakan Urfalı. 

Evet, o da Urfalı; bakanlığının daha ikinci ayında benim gibi bir yazar, sanatçıya kendi bakanlığınca soruşturma açacak kadar tahammülü olmayan Sn. Nureddin Nebati'de...
Ee, her insan karekteri ile kendini koyarmış ortaya. 

Bu ülkede hayat pahalılığına, bel büken zamlara, enflasyon canavarına çözüm bulması için atanan Nebati'nin gözlerinde durduğunu iddia ettiği umut ışığı, ilk fırsatta benim ekmeğime el uzatmak, gözdağı vermekmiş. 

Sonra Mehmet Akyürek geldi aklıma. Milletvekilliği döneminde çok ama çok ağır eleştirdiğim Urfalı. 

Birgün olsun milletvekilliği makamını ekmeğime el uzatmak için kullanmadı. Evet, o da Urfalı, onun hemşerisi Viranşehirli Halil Özşavlı'da. 

Özşavlı ilk fırsatta annemin taziyesinde gözaltı yaptırarak insanlık suçu işlerken, belediyeleri arayıp ekmeğimle oynamak istedi. Ofisime, evime yapılan polis baskınlarının azmettirici milletvekili yani. 

Bir baskın sırasında fenalaşan evladımın yaşadığı sağlık sorunlarının azmettirici milletvekili de Urfalı, her zaman nezaketle merhaba diyen Mehmet Akyürek'te... 
İçlerinde bir de Urfalı olmayan ama Urfa kontenjanından bakan olan Faruk Çelik var. Ona yaptığım eleştirileri kimseye yapmadım. 

Ağır, çok ağır makaleler karaladım. Ama o da birgün olsun bakanlık makamını ekmeğimle oynamak için kullanmadı. 

Bahattin Yıldız: Ak Parti il başkanlığından düşürülmesi için alçakça algı operasyonu yapılan adam! Makamda iken istidaya davet ettim. Sayısız kere eleştirdim ama o da makamını ekmeğime el uzatmayan bir Urfalı idi, anneme hakaret ettiren, üzerime gazeteci salan şimdiki il başkanı Kırıkçı'da! 

Bir de M. Kasım Gülpınar var tabi. Bu şehirde sayısız öksüz, yetim, yoksula kucak açan güzel adam yani. 

Benimle başedemenler ona zarar verdiğim gerekçesi ile sayısız kere beni ona şikayet ettiler. Birgün olsun makamını ekmeğimle oynamak için kullanmadı. 

Üstelik, bu şehirdeki yoksulluk, işsizlik başta olmak üzere tek bir sorunda payı olmayan, yapamadıkları değil, elindeki güce rağmen yapmadıkları karşısında hürmetle eğildiğim Gülpınar da Urfalı, yaptıkları ile bu şehri yaşanmaz hale getirenler de... 

Bunların yanında İbrahim Halil Yıldız var mesela. Üzerine üzerine gittim makalelerimle. Aylar boyu en koysundan eleştirdim ve Halil Özcan da ağır eleştirilerime karşı ekmeğime el uzatmayanlardı...

Evet,
-Abi! Dedi dolu dolu gözlerle. Bu mübarek günlerde çocuklarımı güldürdün ya, Allah'ta seni güldürsün. 

Yamalı fistanı, yırtık ayakkabısına rağmen onurlu bir annenin yangın yeri yüreğine umut serpecek kelime bulamadım. 

Bacım, kusura bakmayasın. Hazine ve Maaliye Bakanımız Sn. Nureddin Nebati, Ak Parti Şanlıurfa il başkanımız Sn. Abdurrahman Kırıkçı, Şanlıurfa Ak Parti milletvekili Sn. Halil Özşavlı ve onların makamlarından, güçlerinden etkilenen bazı yargı mensupları yüzünden daha da sana ve sen gibilere yardımcı olamayacağım. 

Hatta belki bu güçle beni içeri attıracaklar. Hatta belki ben de senin kocan gibi iş aramak zorunda kalacağım diyemedim. 

Bunu yapanlar Urfalı bacım. Ölmüş anneme saygısı olmayanların senin ve çocuklarının çaresizliğine, sana ve sen gibilere koşmaya çalışanlara saygısı olur mu sence? Diyemedim. 

Allah büyüktür bacım dedim sadece. Elimde, avucumda, yüreğimde kalan tek umudum buydu çünkü... 

SÖYLESENE FAKIBABA!

Evet, ricamdır ve lütfen söylesene Fakıbaba: Hemşeri olmak nedir mesela?
Bugüne kadar bini aşan çocuğun yüreğine dokundum Fakıbaba. 25 Köy okulumuza koştum. 117 ailenin çaresizliğine...

Urfa'yı anlatan romanlar, tanıtım kitapları, ulusal tv kanallarında sayısız programlar...
Her daim iyi bir baba, örnek bir eş olmaya çalıştım ve Urfalı dediğiniz böyledir mesajı verdim milyonlara. Çalmadım, çırpmadım Fakıbaba.

Herhangi bir belediyeden ihale veya ihaleden komisyon almadım. FETÖ veya başka bir terör örgütünden sabıkam yok. Çocuklarımı torpille işe koymadım. Kimseye şantaj yapmadım. Sapkın ilişkilerim olmadı tıpkı lüks arabalarım, villam, bankalarda şilkin hesaplarımın olmadığı gibi.

Siyasilerle ilişkim üzerinden yoksul, gariban kızlarımızı yatağa atmaya kalkmadım mesela Fakıbaba...

Şimdi anlatsana bana; benim suçum nedir? Söylesene Fakıbaba; bana ödettirilmeye çalışılan bedel neyin bedelidir?

Söylesene Fakıbaba; hak, hukuk, adalet nedir bu şehirde? 
Allah aşkına Fakıbaba; söylesene; ölmüş bir anneye saygısızlık yapacak kadar gözü dönmüşler, sapkınlar, algı operatistleri, ihale vurguncuları, hırsızlar, nepotistler mi kurtacak bu şehri?

Gazetecilik nedir Fakıbaba?
Sanatçı dediğin nasıl olmalı ve ben her ikisinde nasıl bir hata ettim de senin partidaşların düşmüyorlar yakamdan?

En önemlisi de, söylesene Fakıbaba; bu şehir nasıl kurtulacak içine düştüğü bu iğrenç, kokuşmuş lağım çukurundan?

Ricamdır Fakıbaba, sen de bir kez olsun svcıları, başsavcıyı benim için ara ve de ki; 50 yıl hapis verin Ekrem Arpak'a. Öyle ya, belki ben dört duvar arasına düşersem bu şehir kurtulur...

Söylesene Fakıbaba; en namuslu sözler nasıl da çiğneniyor namussuz eylemlerde? Nereye gidiyoruz, söyle...



 

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum
  • Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız.