Gökyüzünün kafası karışmış resmen... Şanlıurfa, sabaha karla uyanırken, öğle saatlerinde aynı bazı siyasetçilerimiz kadar yalancı bir güneşe veriyor yanık yüzünü derken, akşam üzeri şiddetli bir yağmur dökülüyor üzerimize.
Canım sıkkın, keyfim yok. İhale, imar, torpil, çirkin ilişkiler, tefecilik, madde bağımlılığı, işsizlik, yokluk, çirkin, kahpe algı operasyonları ortasında uçuruma yuvarlanmakta olan memleketimi çaresizce izliyor olmanın derin sancısındayım yani.
Belki demli bir çay ağız tadımı değiştirir diye, rastgele bir cafeye atıyorum kendimi. Maşallah! Çayın 8, 0.25 litrelik suyun 5, mercimek çorbasının 40 lira olduğu cafe tıka basa dolu. ''Kim demiş hayat pahalı?'' Dedirtircesine şen şakrak cafe sakinleri.
Daha doğrusu o cafede oturması yasak olan 13-14, en büyüğü 16-17 yaşlarında olan gençler.
Hani çağın zeki çocukları diye övündüğümüz Z Kuşağı gençliği; ''vur patlasın, çal oynasın'' havasındalar resmen. Hemen hepsinin önlerinde Suriyeli göçmenlerin kültürümüze kazandırdığı elmalı, naneli, limonlu zehirli nargileler. Nargilelerden yükselen dumanlar tıpkı geleceğimiz gibi kapkara bir tablo çiziyor.
Çaprazımdaki masada oturan yaşları 13-14 arasındaki 4 kız çocuğu 40 yıllık keş gibi çekiyorlar nargileyi!
Önümdeki masada ise 16 yaşlarında bir erkek çocuk, başörtülü ve kendi yaşlarında bir kız çocuğunun göğüslerini sıkıştırmakla meşgul. Onun önündeki masada aynı yaşlarda bir kız çocuğu 3 erkek çocuğu güldürmek için resmen şebeklik yapıyor, biz erkeklerin etmeyeceği küfürleri savuruyor. Derken, hoppp erkeklerden birisi dudaklarına yapışıyor.
Erkek çocuklarının hemen hepsinin saçları bir tuhaf. Aralarında saçını kirpi dikenlerine benzetende var, mavi, kırmızıya boyayanda. Pantolonlar bildiğiniz kıçlarını gösteriyor. Kız çocuklarının çoğu başörtülü ama yüzlerinde dokunsan, traktör tekerleği gibi iz bırakacak ağır bir makyaj var. Başı açık olanların keşke sadece başları açık olsa...
Özellikle izliyorum ve izledikçe dehşete düşüyorum zira çoğu geleceğin madde bağımlısı, işsiz, güçsüz takımından olmaya aday çünkü hayata, olup bitene, ülke sorunlarına dair tek bir cümle çıkmıyor ağızlarından.
Muhtemelen çoğunun ailesi onları dershanede biliyor çünkü eşeği saldım çayıra, mevlam kayıra psikolojisi hakim artık. Ne zamanki çocuk bataklığa düştüğünde pişman oluyoruz.
ÇOCUKLARINIZA SAHİP ÇIKIN ARTIK!
Bakınız; anne babalık, o çocukların karınlarını doyurmak, üst baş ve pahalı telefonlar alıp sokağa salmak değil.
Çocuklarınıza anne baba olun, arkadaş değil zira okulda, sokakta sürüyle arkadaşları var...
Çocuklarımızın onları denetleyen, koruyan, kollayan, doğru rol model olan anne babalara ihtiyaçları var.
Çocuklarımızın oturdukları makamlarda kısa süre içerisinde ihale yolsuzlukları, torpil, nepotizm, kaçakçılık, tefecilik ile köşeyi dönen siyasilere değil, o makamlarda hakkı, hukuku, adaleti, dostluğu, kardeşliği, saf bir Allah sevgisi ve inancını işleyerek rol model olacak siyasilere ihtiyacı var.
Sakın çocuklarınızı sokağa ve okula gönderdikten sonra başıboş bırakmayın! Zira Allah korusun bazı siyasilerin bile karıştığı iddia edilen tefecilik, uyuşturucu, kaçakçılığın, terörün kol gezdiği o sokaklar çocuklarımızı yutmaya hazır birer canavardırlar artık.
Ofisimin hemen altında bir özel okul var. Sadece birgün benim balkondan o çocukların hallerini izleyin, dehşete düşer, utanırsınız.
Sigara içiyor olmaları yaşanan diğer çirkinliklerin yanında masum kalır. O kadar diyorum yani.
Sakın bunu yapmayın, çocuklarınızı başıboş bırakmayın! Çok pişman olursunuz çok.
FACEBOOK YORUMLAR