Bizim fukara Kadir inşaat işçisi, yoksul, ezgin bir adam. Bir akşam üzeri zengin arkadaşı Kerem'in ısrarı ile tekne ile denize açılırlar. Ee, mavi su, yakamozlar ve deniz kokusuna dayanmak kolay mı?
Derin bir uykuya dalar Kadir ancak uyanmak bilmez. Kadir'i bir türlü uyandıramayan Kerem paniğe kapılır. Tekneyi süreyle kıyıya sürer, ambulans gelir ve Kadir'i hastaneye yetiştirirler.
Doktor'un teşhisi Kadir'in kanser hastası olduğu ve yaşamının son günlerinde olduğudur.
Kadir hastanede bir kaç saat sonra uyanmasına uyanır da, mutsuzdur!
Hemen yanı başındaki arkadaşına:
-Neden uyandırdın beni? Diye sorar sitem dolu bir ses tonu ile.
-Neden? Der Kerem.
-Rüyamda isteyipte sahip olamadığım her şeyim vardı. Malım, mülküm, yatım, katım. Hizmetimde sürüyle adam... Zengin ve mutluydum yani.
Kahkaha atar Kerem.
-Bu zenginliği anca rüyanda görürsün! Der ve alay etmenin dozunu kaçırır. Bunun üzerine Kadir:
-Ne gülüyor alay ediyorsun? Ben uyanınca tüm zenginliğimi, her şeyimi kaybettim ama sen gözlerine bu dünyaya kapattığında kaybedeceksin...
Şimdi söyle; ne farkımız var birbirimizden?
Kadir ile Kerem'in hikayesi çok derin, ibret alınası hikayedir de ne yazık ki Şanlıurfa'da hiç kimse ne Kadirleri ne de Keremleri görmez oldu.
Kahpe, ağır, uçuruma sürükleyen bir uykuya dalmışız...
Evine ekmek götüremeyen her bir işsiz baba, çocukları önüne serdiği sofraya sıcak çorba dahi koyamayan her bir anne, DEAŞ zulmü yüzünden tarlasını satmak zorunda kalmış umutları haczedilmiş çiftçim...
Uzaklara giderken, uzaklarda üç kuruş yevmiye için kızgın güneş altında çalışırken, dönerken ölen mevsimlik işçilerim...
İşsizlikten, ötelenmekten, umutsuzluktan, yoksulluktan pes etmiş, madde bağımlısı veya üniversite mezunu ama inşaat işçisi gencim...
Elindeki son birkaç hayvanını satıp kredi borcuna yatıran köylüm...
Kirasını ödeyemediği dışarı atılan yoksulum...
Habire sömürülen bütün Urfalılarım birer Kadir olduklarının farkında değiller aslında ve her seçim döneminde uykuya dalıp birkaç Kerem'i vekil, başkan ilan ettiklerinin.
Bize ahlak satarken sapkınlığın dibine vuran bazı siyasiler Kerem'in ta kendisidir aslında.
İş ve ihale peşinde koşarken bize din satan dinsiz bazı siyasilerin birer Kerem olduğu gerçeği gibi.
Ancak gördüğümüz güzel düşler ile alay eden Keremler ziyaretine giderdi Ensar Vakfında yaşanan 45 çocuk tecavüzünü örtbas etmeye çalıştığı iddia edilen müdüre ve bizim bütün Keremler ziyaret ederek "Biz buradayız, düşleriniz ile alay eden birer Kerem'iz aslında..." Dediler de, bir türlü uyanamadık derin uykudan.
Oğlunu, kızını, kardeşini, akrabalarını torpille işe koyan, ihale peşinde koşan, iş takipçisi ne kadar milletvekili, belediye başkanı varsa birer Keremdir ama görmemekte inat ediyoruz işte.
Bizim verdiğimiz oyla ile bizimle alay etmeye devam edecekler.
İşsizliğin, tefeciliğin tavan yaptığı; DEDAŞ zülmümün intihara ve iflaslara yol açtığı, yolun, suyun, eğitimin yerlerde süründüğü bir şehirde "Baklava en iyi Şanlıurfa'da yenir!" Twiti atan milletvekili Kerem'in ta kendisidir de, onun için birer Kadir olmaktan öteye gidemediğimizi görmeyen biziz.
Oğlu TİKTOK'ta hayat kadını ile canlı yayın yapıp cigara çeken başkanın evlatlarımızın hayalleriyle alay eden Kerem olduğunu görmeyeceğiz.
İlçeyi parsel parsel satan başkanın aslında bizim güzel düşlerimizi sattığını görmeyeceğiz.
Gazeteciler işe ortak olup belediyeleri soyan siyasilerin alçak birer Kerem olduğunu görmeyeceğiz.
Biz uyudukça, seks kasedi olan, rüşvet alan, yolsuzluk yapan Keremler makam sahibi olmaya devam ettiler.
Gün sapkınların, gecenin kahrı bizim oldu.
Amaaa!
Uyanacağız artık ve dünde sosyal medyamda ifade ettiğim gibi, yüzleşme vaktidir...
Herkes ne dediğini, ne yaptığını ve haddini bilecek. Zira gün, uyanma vaktidir Keremmmm-ler!
FACEBOOK YORUMLAR