KİMSENİN İŞİNE KARIŞMA 115 YIL YAŞA!
Halk otobüsünde yanımda oturan 6-7 yaşlarında bir çocuk, bir torna dolusu can eriğini, yüzünü ekşite ekşite yemekle meşgul…
‘’Hepsini birden yeme, dokunur, hastalanırsın.’’ dedim.
‘’Amca, biliyon mu, benim dedem 115 yıl yaşadı’’ dedi.
‘’Çok mu yerdi eriği?’’ dedim.
Gülerek:
‘’Yok, amca’’ dedi.
‘’Kimsenin işine karışmazdı’’ dedi, beni mors etti
Elbette böyle bir şey geçmedi başımdan. Sosyal medya da tesadüfen okuduğum ve makaleme ruhunu vereceğine inandığım bir paylaşımdan ibaret. Aslında bu kısacık esprili diyalog günümüz insanının geldiği, erk güçlerin gelmelerini istediği insan modelini anlatması bakımından bir sosyal medya paylaşımının ötesinde değerli örnek teşkil ediyor, anlayana…
Futbol, fuhuş, gece hayatı, sinema ile haşir neşir olan, içinde sevgiye dair her şeyi tüketmiş; kinden, nefretten, ırkçılıktan beslenen ve din sömürüsünün giyotin gibi tüm ruhunu elinden aldığı yeni yüzyıl insan modeli.
Bana neci, bencil; etrafında olup biten toplumsal olayların farkında dâhil olmayan zavallı yani yukarıdaki misal de verilen kimseye karışmayan insan modeli.
Fakat gazeteciler, sanatçılar öyle mi? Mümkün müdür meseleye dalmadan durmaları? İşte bu yüzdendir ki, bu yazar, çizerlerin kaderidir en olmaz zaman da en olmaz hikâyeleri olan insanlar ile karşılaşmak. Paratoner gibi acıyı, dramı, hüznü çekiyorlar üzerlerine durmadan…
Moskova’nın Kızıl Meydanında kranfila caddesinin şirin bir cafesinde oturuyordu Kejanov. Çuklambar'a gitmekten ödüm patlıyor çünkü… Moskova'nın hatta bütün ülkenin gıybeti, riyakârlığı orada dönüyor ve Kejanov ne zaman oraya gitse sabaha kadar uyuyamıyor. Kurulan nankörlük ve sömürü pazarlarında dakika başı birileri bir başkasına dostunu ve ya dostunun sırlarını satıyor! Dakika da bir birilerinin alın teri çalınıyor koyu sohbetlerde! Ülke ekonomisinin %40'ı iş takipçiliği adı altında Çuklambar da dönüyor!
Köşe başlarında danışman denen satışmanlar pazarlık yapıyor, umutla torpil için Ankara'ya gelmiş mağdur safları madikliyor! Masaların hepsinde çay kahve var görünürde ama aslında her yudumda bir başka yoksulun kanı emiliyor hayâsızca! Arada bir çatal bıçak sesleri yükseliyor ve güçlüler güçsüzü afiyet ile indiriyor mideye! En büyük ihanet, ihale, torpil, yavşaklık, hayasızlık, nankörlük borsaları orada, her köşe başında kurulmuş.. Çuklambar anlatılmaz yaşanır ( Allah korusun! )
İşte bu yüzden; biraz daha az kirlenmiş Kranfila sokağa takılıyor genelde!
Yine öyle bir akşam ve demli çayını yudumluyoru. Ansızın bir hanımefendi geliyor masasına!
- Kejanov değil mi?
Moskova sadece 9 günde Xırrifi etmiş Kejanov’u! ( Yaşlılık belirtine dayalı bir tür kafayı yeme biçimi! ) Bir tür bunama. Hatta bu aralar çok güncel olan alzheimer hastalığının Kürtçe adı da diyebiliriz. Ama hala gördüğü yüzleri unutmamak gibi görsel hafızası var..
Bütün belleği hızla tarıyor ama veriler içerisinde karşısında duran hanımefendiye dair en ufak bir ipucu yok!
- Buyurun!
Diyor biraz şaşkın biraz ürkek! La Moskov’'nın havasından korkuyorken kadını çok tehlikeli, ödü patlıyor.
- Oturabilir miyim?
Diyor, kibarca. Kejanov tarif etmeyecek Hanımefendiyi! Zira çok tanıdık gelebilir ( Cızzz! )
Anam, bacım olsun, eli yüzü oldukça düzgün bir o kadar üzgündü yenge; Kejanov utanmasa yüreğinde taşıdığı sevdadan, hemen eşini aldatacak bir kadın bulacak oracıkta!
Yok, yanlış okumadınız; gerçekten yengesiydi Ruhatav’ın!
İmam nikahı ile evlenmişti bizim kerata ile... Pardon Ruhatavlı kerata, çirkin sapkın!
Aşk ve evliliklerinin ilk zamanları dolu dolu çok güzel geçmişti ta ki Farkusyan bakanlıktan ayrılana kadar!
Merak ve işi egjenere etmeyin sakın! Zira yengemizin Sn. Bakan ile alakası yok…
Sadece eşi Bakan Bey gittiğinden beri uğramaz olmuş Moskova’ya! O açıdan şey ettiydim...
Değirmenin suyu kesildi desem, değirmenler insan öğüten fabrikalara döneli epey oldu! Ama başkan uzun zamandır yok ortalıklarda!
Yenge üzgün, kırgın!
- Başkana selam söyle ve onu hala çok seviyorum!
Diyor dolu gözlerle.
- Merak etmesin sakın: Memleketten çarpıp getirdiği paracıkları asla anlatmayacağım!
Diyor ;) Ayda 5.000 Rus lirası kira ödediği lüks daireden hiç bahsetmiyor ve çok ketum yenge!
Hatta İstanbul'daki kader arkadaşı ile ağızlarından laf çıkmamış hiç! Mesela bu iki Metropol de başkanın başkaları üzerine aldığı kaç daire, iş yeri var kimselere söylemedikleri gibi Kejanaov’a da söylemiyor!
Sadece Başkanı ve birlikte gittikleri o barda devrilen viski kadehlerini özlemiş! Ama Allah'ı var: Başkan Bakan ve devlet büyüklerinin katıldığı hiç bir pazar klise ayinini kaçırmaz, tam bir dindarmış!
- Çok temiz adamdı! Asla masumlardan, ihalelerden, rüşvetten kazandıklarını benimle bölüşmekten kaçınmayan eli açık, cömert adamdı!
Diyor ve Ruhatavlı hakkındaki bu övgü dolu sözlerden Kejanov da gurur duyuyor, duygulanıp salya/sümük ağlıyor.
Arkadaş bir de "neden siyasete girmeyi düşünmüyorsun?" diyorlar.. İyi de baksana: Başkan olmak için Moskova da, Stanbola ve Merstinste de ayrı ev açmak ve nikâhlı eş gerekiyormuş! Ama ben eşime aşığım ne olacak? Diyor kendine Kejanov.
Sonra birden iki yıl önce de Moskova da yaşayan menajer bir bayandan posta kutusuna gelen aşk mektubu geliyor aklına.
La ne kötü niyetlisiniz arkadaş! Tabi ki Kejanov’a değildi. Yine Ruhatavlı bir başkanın terki diyar ettiği bir başka aşık, mağdur Hanımefendinin anılarını, arsızlıklarını anlatan masum bir mektupçuktu sadece…
Hatta o başkan aşkı uğruna Hanımefendinin eski eşini tehdit etmiş ama hevesi kaçınca kadıncağızı psikolojik vaka diye suçlayıp terk etmişti.
Neyse!
Yenge hanım ile Kejanov nasıl ağlaşıyorlar karşılıklı! İki gözleri önlerine akacak nerede ise derken garsonun seslenmesi ile uyanıyor derin uykusundan Kejanov. Meğerse cafenin orta yerinde içi geçmiş, horlamaya başlamış Kejanov.
Şükürler etti Allah'a " Memleketimin böyle başkanları olmaması ne güzel! " diye..
Bu aralar ne pis rüyalar görmeye başladı arkadaş. Sanırım Moskova havası çarptı Kejanov’u.
İyisi mi; derhal Stanbola’daki evine dönmeli. Yoksa bazı yengelerin Ruhatavlı başkanlara attığı iftiralar boğacak adamı. Yoksa nerede ise dost bildiği herkesi kaybedecek.
Hesabı istedi…
- Abi, hesabınız ödendi!
Dediler. Allah Allah! Revi Revi ( Koşa koşa ) AŞTİGORA Otogarına geldi ve bulduğu ilk otobüse atlayıp evime döndü.
Bu nasıl iştir arkadaş; Moskova'nın kâbus dolu rüyaları bile gerçek gibi geliyor insana!
Hatta rüyadan çıkıp hesap ödeyeni de ilk kez görüyordu Kejanov!
Kendini çimdikletse millet yanlış anlayacak! Öyle ya; ortalık bayağı yumuşamış bir süreçten geçmekteyiz.
Kapıda nur yüzlü ve beyaz elbiseler içerisinde bir dede gülümsüyor ona!
- Güle güle oğul. Moskova adamı böyle çarpar işte!
Diyor, gülümseyerek. Dede bile dalga geçiyor yoksa hesabı o mu ödedi ne?
Makalenin girişinde ifade ettiğim gibi, şu yazarlar, çizerler, Kejanov gibi kafası kırık gazeteciler var ya, paratoner gibi bela çekerler üzerlerine… İşleri güçleri yokmuş gibi nerede bir mokluk varsa illa eşeler moku yiyeni rezil ederler.
İlla da gider haksızlığın karşısında durur, hırsızlarla mücadele ederler. Sonra saldırıya uğrayınca da veryansın ederler. De ki Kjanov; sana ne millettin yavuklusundan, kapatmalarından? Bula bula senin rüyalarına mı kabus oluyor yengeler, değil mi yahu?
Değil işte!
Kejanov’ların da sustuğu bir düzende giderek tek tip, dünyadan bihaber ve koyun gibi güdülen insanların nefes aldıklarını, yaşadıklarını sandıkları zamana gireceğiz.
ALLAH KORUSUN!
NOT: Bu hikayede adı geçen isimler, mekanlar, olayların hepsi bir edebiyat eseri için yazarın yani bendenizin uydurmasından ibaret olup, hayali karakterlerden ibarettir.
He, öyledir öyle...
FACEBOOK YORUMLAR