Sevinç ve üzüntülerin sarmaş dolaş sabahıma konduğu; biraz buruk, biraz yorgun, az biraz mutlu bir güne uyanmışım. Bildiğiniz aşure gibiyim yani... Ekşi, tatlı, acı, tuzlu: Duyguların bütün tatları dadanırken yürek damağıma, dışarıda göğün göğsünden ıslak hırıltılar yükseliyor ve içimde garip bir yağmurda ıslanmak arzusu var.
Yıl 1994. Günlerden 2 Kasım ve yine yağmur yağmakta. 19'uma yeni girmişim ama 19 yıllık aşık misali tutkunum o güzel kıza. Gel gör ki öğrenciyim. Üstelik yoksul ve işsiz, beş parasız.
Ama aşk işte: En olmazı oldurtur ya adama, cebimde 2 bilet, 7 saatlik yolda içilecek 2 çay, 2 tas çorba parası. Kız kaçıracağım!
Düşünüyorum da ben aslında hep deli miydim yoksa hayat hep delice şeylere mi zorladı beni?
Acıyla, kederle, derin yoklukların sonunda gelen başarıların, 2 güzel evladın pişirdiği; sevgi ve saygının bizi hep uçurum kenarında düşmeden yürüttüğü 27 yıllık evliliğin 28. yılına girişin sabahındayım yani.
Belki de bu yüzden buruk yüreğim... Delice sevdiğim, sadece eşim değil; sırdaşım, arkadaşım, yoldaşım, fikirdaşım... Pes etmeye ramak kalışlarımda tutup elimden ayağa kaldıranımı kendi yoksulluğuma uzun yıllar mahkûm etmenin hüzünlü hallerindeyim.
Öte yandan 9 gündür yoğun bakımda corona illeti ile mücadele eden, yüreğimizi ağzımıza getiren 12 yaşındaki yeğenim normal servise alınacak haberinin sevinci.
Vay be hayat!
Kalp tedavisi gören evladımın ilaçlarını almak için iş yerimi, her şeyimi ucuza satmak zorunda kaldığım zamanlardan kalan yaralar kapanır mı hiç?
Dedim ya; karman çorman, aşure gibiyim bugün. Üstelik üstünde fırtınalar koparılan, derin haksızlıklara uğradığım Zengin Toprakların Yoksul Çocukları isimli imzalı kitabımı Metin Külünk'e takdim edeceğim.
Baba, basit değil ha; Metin Külünk diyorum. Anlatılanlardan tanıyorum kendisini. Asabi diyorlar! Kasıntı, zor, adam!
Metin Külünk evet. Ak Parti İstanbul milletvekili ve MKYK Üyesi. Sahi ya, Urfalıyım emme 30 yılımı öğüten İstanbul'da memleket sayılır. O halde Sn. Külünk İstanbul üzerinden direk benim de milletvekilim diyor ve dizginliyorum önyargılarımın üzerime saldığı gerginliği zira kendimi tanıyorum... Sıkıntılı adamım arkadaş...
Kitabı kendisine takdim etmekle kalmayacağımı, yine ve uslanmadan memleketin sorunlarını, sorunları yaratanları anlatacağımı biliyorum.
Elbette gönül iktidar partisinin gözü kara, sıra dışı milletvekiline çok güzel şeyler anlatmak istiyor. Biraz bu umutla gönül ceplerimi, hafıza defterimi karıştırıyorum ama elde avuçta güzelden yana zırnık yok işte.
Arkadaş, karşımdaki Külünk'te olsa memleketin sorunlarını görmezden gelemem ki. Sırtını Ak Parti'ye, Urfalıların Erdoğan'a olan sevgi ve inancına dayayıp Urfalıları sömüren nepotist, liyakat yoksunu, tefeci, ihale vurguncusu tipleri söylemezsem yeğenimin yerine entübe olurum yahu...
Ne yani; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 20 yılda cumhuriyet tarihine denk gelen yatırımlarını hiç edenleri anlatmayacak mıyım?
Bizi sadece 145 Km uzağımızdaki Gaziantep'in 20 yıl gerisinde bırakanları dile getirmeyecek miyim?
Ben kendimi biliyorum, bildiğim Ekrem'i de dilinden dolayı ödediği, ödeyeceği bedelleri seviyorum arkadaş. O halde
-Haydi Hanım, ıslanalım bu güzel yağmurda. 27 yıl önce olduğu gibi dedim. Surat astı sevdiğim...
-Ne cimri adamsın yahu! Şu Ferrari'yi garajdan çıkarsan, bari bu özel günde beni gezdirsen olma mı? Demez mi?
-Ferrari'yi sevmiyorsan BMM var, PORCHE var diye de eklemez mi?
Şaka yahu şaka. 50 liralık akbilimiz neyimize yetmiyor. Şu:
-Benim ayda yüz binlerce lira kazandığımı iddia eden haysiyetsizlere ironik gönderme yaptım.
Elim ayağım tutuyor. Hazır İstanbul'a gelmişken 2 dairenin boya badana işini yapıp kiramı, harçlığımı çıkarmışım. O şerefsizlerin iddia ettiği yüz bin liralar hangi hesaptaysa kendileri çeksinler. Onursuzlara bahşişim olsun evlilik yıl dönümi yüzü suyu hürmetine.
Neyse...
Sayın Külünk'ün ofisi pekte yakınmış benim eve. Sizi gidi siziiii! Şimdi Metin Külünk'ün ofisi boğaza nazır bir villa, Bebek'te bir rezidans, Baltalimanı'nda bir konakta olmalı. O halde benim evde milyonluktur değil mi?
Benim ev Sarıgazi' de kiralık mütevazı bir ev de açıkçası ben de sayın Külünk'ün ofisine dair benzer beklentiler içindeydim. Hayat her daim hatırlatır adama.
Önyargılarına yenilme!
Sevdiğimle el ele, İstanbul'un insanı hayattan soğutan trafiği, hınca hınç dolu halk otobüsüyle ofisin önünde indik. Hanım bir cafeye ben ofise...
İlginç!
Ofis oldukça mütevazı. Şöyle tarif edeyim: Urfa'da makam sahibi olmak için kendi partililerine kumpas kuranları bırakın, onların maşası bazı adamların ofisleri dahi çok daha şaşaalıdır.
Bekleme salonu şaşkınlığımın diğer sebebi zira Karadenizli ya sayın Külünk: Doğal olarak bekleyenler oradan olmalıydı ama değil. Ofis küçük İstanbul mozaiği resmen.
Şalvarı, puşisi ile bizim oralardan bir amcadan tutun da yurt telaşıyla koşup gelmiş öğrenciye senden, benden vatandaşlar var.
Ofiste pırıl pırıl iki genç, güler yüzleriyle ilgileniyor misafirlerle. Karadeniz pidesini de tattım sayelerinde. Derken Metin Beyin beklediğini söylediler.
Yok Artık!
Ne konuştuğumuzu anlatacağımı beklemiyorsunuz değil mi?
Tahmin edersiniz ki; ben Ekrem Arpak'tım ama O, anlatılardan başka bir adamdı...
Mütevazı, duyarlı, farkında bir adam. Urfa benim memleketimdi ama o benim kadar benden fazla farkındaydı sorunlarımızın. Bir o kadar ilgili.
İnsanın en saf ve insan kalabildiği zamanlar ağladığı zamanlardır derim. Sayın Külünk'ün yüreğinden yüzüme vuran duruşuyla nemlense de gözlerim, her dakikasında umut çiçekleri açtı içimde çünkü farkındaydı zengin toprakların yoksul çocuklarının ve yoksulluktan aydınlık yarınlara gidecek yolun.
Vücut dili ele verir adamı. Bir yandan konuşurken öte yandan sayın Külünk’ün mimiklerinin, vücudunun verdiği mesajları çözüyorum. Net bir mesajı yakalıyorum oracıkta. Milletvekilliği makam ve apoletini doğduğu coğrafya ile kısıtlamayan, Karadeniz’den Mezopotamya’ya bir gönül köprüsü kurmuş ve köprüyü dibinden dinamitlemek isteyenlere, algı operasyonlarına, önyargılara, engellere rağmen yürüyen bir adam var karşımda...
Mizaç en sert görünümlü evet...
İlk başta tepeden bakan bir havası var gelebiliyor insana, doğru ama konuştukça vatandaşın yüreğinin en derinine, en çaresiz hallerine inip, ellerinden tutan bir adam var karşımda...
Mevsimlik işçilerimizin dramını en az benim kadar bilen, kocaman coğrafyaların tüm mazlumlarının kol gezdiği bir yürek taşıyor sayın Külünk. O coğrafya da demli çay içmek iyi geliyor haylaz, az biraz asi düşüncelerime.
Beni tanıyanlar bilirler. Şanlıurfa’yı geçtim; doğduğum coğrafyanın kurtuluş umudumun sayın M. Kasım Gülpınar olduğunu. Hatta bunu savunuyor olmanın ağır suçlusuyumdur. Gururla taşıdığım kabahatlisi... İşte sayın Metin Külünk’ü dinledikçe bir kabahat daha işleyesim var! Yeniden suçlanma arzusu yani...
Öyle ya; üç dört hafta önce kendisini kaleme aldığımda daha birileri beni suçlu ilan etmişlerdi bile. Ama sayın Gülpınar’a olan umudumdan tecrübeliyim gelecek saldırılara... Zira karşımda memleketime, yıllardır benim bıkmadan dile getirdiğim Şanlıurfa’nın ülkemizin ekonomik çatısı olacağı inancıma inanan bir adam var karşımda.
Oh be...
Nihayet anlayan birisi var yani. Nezaketiyle beni ziyadesiyle mahcup ettiği ziyaretim bitip ayrıldığımızda direk Hanımı arayıp;
-Belki bizim Ferrari’miz yok ve belki Mercedes ile görmeye gitmeyeceğiz ama, memleketimin yarınlara umutları şimdi daha gür açacaklar sevdiğim. Dedim sevinçle. Bu inancı yüreğime avuç avuç eken bir adam vardı karşımda.
Teşekkür ederim sayın Metin Külünk...
Memleketim adına teşekkür ederim.
KAPLUMBAĞA MİSALİ MARATON KOŞAN DELİ ADAMIN BİRİSİYİM...
Kaplumbağaya sormuşlar:
"Buradan karşı köye ne kadar zamanda gidersin?.."
Kaplumbağa cevap vermiş:
"Yağmuru, çamuru, rüzgârı, inişleri, yokuşları hesap ettim...
Üç günlük yol ama ben altı günde giderim..."
Altı gün geçmiş...
Ama kaplumbağa karşı köye gelememiş... Aramışlar taramışlar, yolun yarısında bulmuşlar kaplumbağayı...
"️Hayrola?.." demişler...
"Üç günlük yolu altı günde bile gelemedin?.."
Kaplumbağa cevap vermiş:
"️Sormayın arkadaş!.. Yağmuru, çamuru, inişi, yokuşu hesap ettim de kötü insanları hesap edemedim... Ne zaman hızla ilerlemeye başlasam tutup ters çevirdiler..."
MEVLAM, kötülerden ve kötülüklerden beslenenlerden ayrı kılsın yolumuzu❤ elbette ama ters çevirenlere inat yürümeye devam etmek gibi garip, tuhaf alışkanlıklarım, bu alışkanlıklarıma umut meyveleri açtıran sayın Külünk gibi koca yürekliler var...
6 yılı aşkındır yağmuru, çamuru, depremleri, pandemileri, çukurları, virüsler, belaları hesapladım lakin her defasında kötü insanları hesap edemedim ben. Şimdi kötülere inat kötülüklere son verme umudum ikiye katlandı.
Teşekkür ederim sayın Külünk. İyi ki varsın ve lütfen var olmaya devam edin...
Evlilik yıl dönümüzü nerede mi kutladık?
27 yıl önce el ele verdiğimiz o durağın karşısındaki cafede, iki demli çay yudumlayıp 28. Yıla merhaba dedik sevdiceğimle... Şanlıurfa için güzel yarınlara merhaba diyebilmenin umudunu katık edip sevdamıza...
SEVGİYLE DOSTLAR...
FACEBOOK YORUMLAR