Kış mevsiminin don tutan gözyaşlarını savurduğu ve fırtınanın bir canavarın uğultusu ile İstanbul 'u dövdüğü geceyi balkonda geçirdi Meliha Öğretmen!
Sadece birkaç ayda ağaran saçları gecenin ayazında kar tanelerinin beyazına karışıyor; omuzlarına yüklenmiş bir utancın; rezil, lanet bir haksızlığın sancısı gözbebeklerinden yanaklarına dökülüyordu...
Bütün gece zeytin karası zift gibi demli çayı yudumlamış; eskiden günlük müfredat notları tutan elleri soğuktan morarmıştı!
Ansızın kayan bir yıldızı gördü. Yüreğinde hissettikleri ve haksızca, hukuksuzca ellerinden kayanlara ağladı yorgun gözleri!
Her biri canına, ruhuna. İnandıklarına, sevdasına, hayallerine zehirli ok gibi saplanan yüzlerce cevapsız soruların saldırıları karşısında ağır yaralıydı Meliha Öğretmen...
Bir o kadar savunmasız, çaresiz...
Uzun ve örgülü saçlarının döküldüğü omuzları çökmüş; yanaklarında ırmak ırmak hüzün selleri ve dudaklarından tek kelime düştü geceye: "Neden?"
Öyle ya; aylardır nedensiz nedenlerden bükülmüştü beli!
Artık okuluna gidemiyor; her birine "Yavrum..." diye sarılarak yaşadığını hissettiği öğrencilerini göremiyordu!
O an cep telefonunun mesaj kutusunu kontrol etti kaç zamandır umutla yaptığı gibi.
Bir "merhaba öğretmenim; bizler de seni çok özledik..." notu bekledi bekledi her ay maaşının üçte birini harcadığı, hastalandı karında bazen başlarında beklediği, kendi elleri ile yemeklerini yiyip; çocuk gibi oyunlar oynadığı binlerce öğrencilerinden sadece birisinden.
Haylaz bir öğrencisinden eşek şakası bir mesajı bile özleyecek kadar bekledi aranmayı, "Nasılsın, öldün mü be öğretmenim!" diye sorulmayı...
Ama mesaj kutusu bomboştu, kaç aydır olduğu gibi...
Masanın üzerinde duran ıslak zarfa ilişti gözleri. Boşanma davasının tebligatı vardı içinde! 24 yıllık evliliğini bitirmek isteyen sevdiğinin postacı ile gönderdiği mahkeme ilamı yani!
O an yüreğinin kör bir bıçakla ikiye bölündüğünü hissetti. Bütün acılar abandı kalbinin üstüne. Korkunç bir uğultu ile kulaklarını tırmaladı terk edilmişliğin acı iniltileri.
Mustafa'sını; yani yol arkadaşı, sevdiği, ömrü, yaşama sebebi eşini çok sevmişti. Allah'ı var Mustafa da deli gibi âşıktı ona!
Bir gün olsun kavga etmemiş, sorun yaşamamışlardı. Oysa şimdi koca 24 yılın bütün anılarını bir zarfa sığdırmış postacı ile yollamıştı Mustafa!
Boncuk adını verdiği köpeği de dizlerinin dibinde geceye ve haksızlığa karşı nöbetteydi! Onun çıkardığı takırtıları kapı sesi sandı da; aylardır bir kez olsun uğramayan ve kokusuna hasret kaldığı Dr. Oğlu Vedat geldi sandı.
Eskiden evde pişirilen yemekleri paylaşmadan sofraya oturmayan komşuları da aramaz olmuştu üstelik!
Zaten üzerine çöken ve cüzzamlı hasta, ağır suçlu yargısındaki bakışlar yüzünden dışarı çıkmaz olmuştu hayli zamandır!
Ve bir zamanlar okula giderken sayısız kere yolunu çevirip çay, kahve içmeye davet eden esnaf artık onu görünce yolunu çevirir olmuştu!
O artık toplumdan dışlanmış bir hastalık, yok edilmesi gereken bir günahkâr, uzak durulması gereken bir belaydı herkes için!
Hayatını okul sıralarındaki körpe beyinleri eğiterek ülkesine, milletine yararlı birer birey kazandırmaya adayan o idealist, onurlu, anne yürekli Melahat Öğretmen artık KHK'dan açığa alınmış ağır bir suçluydu!
Bu suç, bu günah o kadar anlatılmaz, o kadar tehlikeliydi ki; oğlu bir sabah "Anne; ne olur beni yanlış anlama ama işimden olmak istemiyorum lütfen bir süre gelmeyişimizi anlamaya çalış!" diyerek hem kendi hem torununun kokusundan mahrum edip gitmişti.
Eşinin açığa alınması yüzünden kimsenin uğramaz olduğu iş yerini kapatmak zorunda kalan Mustafa'sı bile artık dayanamamış ve bir mektup ile bitirmişti o koca sevdayı!
"Şükürler olsun!" dedi ağlar gibi. "Şükürler olsun ki sen varsın..." diyerek kendisini terk etmeyen tek varlık olan köpeğini sardı canına. Kara bulutlar ağladı, o ağladı, boncuk bile boncuk boncuk ağladı...
Birbirine yaslanmış öfkeli bulutlara asılarak güne merhaba diyen güneşin cılız sarımtırak aydınlığı yüzüne vurduğunda ayağa kalktı.
Sadece birkaç satır karalayacak gücü toplamak için dolapta kalan birkaç pörsümüş zeytin tanesini demli çayına ekmeksiz katık etti.
Oğlum, Mustafa’m ve her birinizi hala çok sevdiğim benim güzel öğrencilerim;
Allah şahittir ki; yedi bölgesi ile devletine âşık bir vatandaş, Mustafa'sına âşık bir kadın, evladına âşık bir anne ve öğrencilerine âşık bir öğretmen olarak yaşadım hayatım boyunca...
Ve yine Allah şahidimdir ki; şahsımın sempatizanı olduğuma dair o vatan haini o şerefsiz FETÖ terör örgütü ile uzaktan yakından alakam olmadı hiç...
Kim, kimler, neden bu iftirayı attılar bilmiyorum ama biliyorum ki; gerçekler bir gün gün yüzüne çıkacak elbet. Hem bu dünyada çıkmazsa ne olur ki; hepinizi alnım ak, başım dik ve yüreğindeki aşkı gıdım eksilmemiş olarak cennete bekliyor olacağım!
O vatan hainleriyle ve bana o iftirayı atanlar, bunun bir iftira olduğunu bile bile gıkını çıkaramayanlarla Allah'ın huzurunda hesaplaşacağım!
Hepinizden özür dilerim! Bu dünyada suçsuz, masum ve iftiraya uğramış biri olduğumu ispatlamayı başaramadım ama ahirette aklanmış olarak çıkacağım karşınıza.
Zerre utanmadım geçmişimden emin olun. Tek üzüntüm keşke bir mesajı bana çok görmeseydiniz. Keşke size verdiğim yıllardan sadece birkaç dakika koparıp hal hatır soracak kadar küçük bir merhabayı esirgemeseydiniz!
Mektubunu bitirdi. Boncuğu öptü, kokladı, sevdi doyasıya.
Geri dönülmez bir ayrılığın kokusunu alan Boncuk acı ile uludu bir süre sonra çaresiz diz çöktü oda...
Kaç zamandır dağınık yatağını topladı Meliha Öğretmen. Yarın sabah okuluna gidecek gibi günlük müfredatı hazırladı. Mustafa'nın çok sevdiği parfümü sıktı. Yıllardır sakladığı gelinliğini giyindi. Oğlunun bebeklik elbiselerini sardı canına ve atletinin üzerine "Oğlum; kar yağıyor üzerine kalın bir şeyler almayı unutma sakın. Annen" notunu iliştirdi. Sonra yatağına uzandı öylece...
Öğle vakti kapısı çaldı uzun uzun. Postacı baktı ki kapı açılmıyor mektubu kapı altından içeriye itti.
Boncuk Meliha'yı uyandırmaya çalıştı garip bir heyecan ile ama başaramadı. Gitti patileri ile mektubu karıştırdı. Şöyle yazıyordu resmi evrakta:
Meliha Yılmaz'ın hakkında iddia edilen suça dair delil, belgeye rastlanılmadığına, adı geçen kişinin görevine iadesine ve masumiyetinin tarafına bildirilmesine, dosyanın takipsizlik kararı ile kapanarak şahsın beraatına karar verilmiştir!
Meliha sadece birkaç saat önce altında ıslandığı bulutlar üzerinden şöyle içten ama hüzünlü bir gülümseme bıraktı vicdansızların üzerine ve sonra sonsuza değin kayboldu!
Not: Öyküde adı geçen isimler tamamen hayal mahsulü olup; KHK mağduru oldukları için öykümde yaşama sevinci bir iftira ile elinden alınan Meliha Öğretmenden beter acılar çeken bütün mağdurlara atfen kaleme alınmıştır.
24 AĞUSTOS 2018
FACEBOOK YORUMLAR