Saat 21:30 Ruhatav'dan Moskova'ya büyük kaçışın telaşındaydı Kejanov! Ne zamanki Ruhatav’dan Moskova’ya geri dönme vakti gelse, aynı tatlı telaş kaplıyordu içini…
Ülkenin en pahalı uçak seferlerinden birisine biletimi ayırmış, bir an önce çıkmak istiyordu bütün Ruhatav-lı zamanlarıdan…
Yüzlerin, dostlukların, kardeşliklerin ve hatta verilen sözlerin an be an karaya döndüğü bir şehirden çıkıp evlatlarına gitmek için can atıyordu!
Evinde demli bir çay içmek, eşinin çıkarsız gülüşünde, evlatlarının göz bebeklerinde arınmak istiyor, üzerine bulaşan kirletilmiş bütün inandıklarından kaçmak istiyordu.
Bildiğiniz kir pas içinde kalmıştı üzerine sinen riyadan, algı operasyonlarından, haksızlıklardan… Seyrekleşen saçlarından tenine dolanan ihanetin, adam satmanın, insanların ekmeği ile oynamanın asalak bitleri dolaşmakta! ‘’Yetti yahu, resmen kanımı emiyorlar! Zehirli iğnelerini geçirmişler bütün umutlarıma, memleket sevdama ve ta gençlik kavgalarıma’’ diye mırıldandı kendi kendine.
Nihayet bindi resmen coronaya davetiye çıkarılan uçağa! Daha biner binmez ağır bir KONU yumruk attı burnuna! Evet, evet bildiğiniz ağır, leş gibi bir KONU kokuyordu uçak... Oysa 46 gündür pis kokular yüzünden zaten ağır hastaydı burnu!
Tuhaf; uçakta 30-40 kişi vardı ama oda ne, sürüyle koltuk boşken yolcular üçerli oturuyor. 15 A sırasının B koltuğunda bir hanımefendi oturuyor! Hatta ne garip, hanımefendi çok tanıdık geliyor Kejanov'a… Akça bir yüzü var ve tam bir kale gibi duruyor Maşallah, maskeye rağmen. Selamlaşıyorlar nezaketen ve mecburen... Kulakları kepçe eden maskelerden gözlüklerimize vuran buhar tanecikleri boğuyor Kejanov'u resmen.
- Kejanov Bey buyurun! diyor.
-Hoppalaaa!
Hanımefendi nereden tanıyor olabilir ki beni? Diye düşünüyor ve egosunu yokluyor… Sanatçı olduğunu hatırlıyor! ( Her ne kadar BŞ başta olmak üzere bütün Belediyelermizin şehre davet ettiği ve etkinlik, konser için şehre gelmeden önce 80-90-100 bin liralık bütçeleri haftalar önce ödenen ve muayyen günlerinde orkitleri, viskileri mini barlarına önceden konulan bazıları gibi ve Mahmudov Tunceriof kadar zerre değeri yoksa bile beş albümü olan sanatçı yine de… )
-Canım benim; hayranlarım olamaz mı? deyi hafiften koltuk altlarıma pompalıyor ara gazını Kejanov. Ancak henüz yolculuğun göğe tırmanma aşamasında egosunun balonunu patlatıyor yenge hanım! Adı Naztali imiş... Ki bunu kendisinden değil; cebinden çıkardığı yaralı sevdasından kalma sararmış mektuplardan anlıyor Kejanov. Omuzlarına düşen sarı saçları, deniz mavisi iri gözler ve belli ki birkaç küçük estetik harikasına uğrayan burnu, çenesi ile pek Ruhatavlılara benzemiyor Naztali abla!
Şaşırmıyor Kejanov! Zira Ruhatavlı hemşerilerinin böyle tiplere düşkün olduğunu öğreneli çok olmuş... Yine de abla mı yenge mi karar veremiyor. Zira Moskova da ve diğer şehirlerde abla, bacı diye selam verdiklerinin çoğunun yenge çıkmasına alışkındı da Ruhatav'dan havalanırken "yine mi YENGE masalı?" diyor kendine.
Maşallahı var... Evinde çocuğunu, memlekette seçmenini, dıdısını, bıdısını, atasını sevmek için zaman bulamayan Ruhatavlı bazı siyasi, bürokrat ve iş insanları, Moskova'yı, Merstinte, Stanbol şehirlerini sıcacık aşk şehrine çevirmişler! Ve ne gariptir ki Naztali de bu aşkların bildik, tanıdık yaralı yengelerinden biri!
Bütün yengeler gibi oda çok ketum! Nuh diyor başkanın Moskova da başkaları üzerine kaydettiği mal mülk demiyor!
Yalvarıyor Kejanov, anlamaya çalışıyor ama şişkin banka hesaplarının hangi kirli ihalelerden araklandığını bir türlü anlatmıyor Naztali! Bir ara esnafın adeta haraca bağlandığı potunu kırıyor ama sevdiği adamın bunu yapmasındaki sebebin yoksul çocuklara yardım amacı taşımak kadar temiz bir gerekçesi olduğunu ısrarla anlatıyor...
Altını kırmızıçizgiler ile karalıyor. Bu aralar herkesin kırmızıçizgileri varda nedense sevgi, aşkı vefa, dostluk, arkadaşlık hak getire!
-Ayrıca ne varmış yani başkan ve yeğenleri yardım kolilerini satmışsa diyor! Aşkı için çöpten, haşere ihalesine kadar her şeye yolsuzluk bulaştırdıysa bana gelmek içindi! Diyor.
Buna rağmen bazı utanmazlar olayı abartmış devlete şikâyet etmiş!
-Vallahi, billahi başkan zengin, fakir demeden kimden ne çaldıysa 10'da birini garibana harcadı! diyor!
Seçim vakti yüzünden bıktıkları seçim sonrası bir daha göremeyen seçmen gibi oda uzun zamandır sevdiği adamı görememekten şikâyetçi...
- Başkanın canı cehenneme! Lüks markalardan alış veriş yapmayı, memleket için toplantılar bahanesi ile tatile çıkmayı ve el ele tutuşup kimi nasıl söğüşlediğini anlattığı o komik fıkraları çok özledim! Diyordu. Kejanov'un kalbi sıkışıyordu.
Derken gözleri buğulanıyor Naztali Ablanın, yengenin! Of ya, yazarken benim bile kafam karıştı. Kejanov bir şey de diyemiyor ki; kadın bir yandan dağ gibi heybetli duruyor öte yandan kale gibi Maşallah. Hafif Viran bir yüzü, bir-elcik kadar sert bakışları var ve sur gibi duran omuzları uçtan dökülecekmiş gibi de duruyor! Yetmiyor, gölden çıkmış balık gibi kokuyor ve her an patlayacakmış gibi bir hali de var. Har an tokadı vuracakmış gibi hallerinden tetikte bekliyor Kejanov! Ruhatavlı başkan bu majosist manyağı nerden buldu acaba? Diye geçiriyor içinden. Yoksa benim başkanım kadından dayak yeme fantazisine mi sahip ecep? Saçma bir hayal kuruyor oracıkta. Hil_eli olabilir diyor Kejanov çünkü van van bakıyor ama boz dişleri oldukça keskin kadının. Çok tehlikeli yani, Allah korusun...
Korkudan dinliyor sadece!
- Çok güzel anılarımız var kejanov Bey! Mesela kendi partidaşlarına dair yalan, iftira, karalama dolu dosyaları birlikte okuyup kimlerin canına nasıl od tıkadıklarına dair eşsiz satırları rakı masamıza meze etmek ne kadar keyifliydi anlatamam!
Psikopat mıdır nedir? Diye düşünüyor Kejanov.
Uzun zamandır Moskova dışına çıkıp diğer kaderdaşı kapatmalar ile buluşamamış çok üzülüyor bu duruma! Allah hiçbir kadına yüzme havuzlu, iki katlı dairelere kapanmayı nasip etmesin!. Zira bedenini satmadan şerefi ile anne olmak, kadın olmak zordur bu dünya da! Allah hiçbir kadına parası, pulu için ruhu da, fiziği de çirkin yaratıklar ile aşk-cık yaşamayı nasip etmesin. Bu adamlardan nasiplenmek isteyen kadınları da ıslah etsin...
En son Moskova da 1.5 milyona mal olan bir başka başkanın dükkân açılışına katılmışlar hep beraber. Gurup âşıklar yani. Vay; memlekette eşleri ile bir yerde yemek yemeyi dahi kendine yediremeyen maço başkanlarımın modern çağa uydurdukları sosyal yaşama bak hele!
- Eyvah! Diyor içinden.
- Mosvova da elden gitti. Ben nere gidem?!
Kahve servisi başlarken Naztali kafasını şişirmiş ve hava almak iyi gelecek pis kokulardan tıkanmış, kanayan burnuna. Diye düşünüyor Kejanov.
Biraz şeref, biraz namus, biraz alın teri kokan oksijen ile tampon yapması gerek acilen! Ama peşinden ayrılmıyor Naztali. İki çay alıp koyuyorlar portatif masaya. Yarım saatin 25 dakikasında memleketin içine nasıl edildiğini dibine kadar öğreniyor.
Lavaboya gitmek için müsaade istiyor Naztali apla!
Fakat Naztali lavabodan dönmek bilmiyordu. Kejenov hostese seslenip yanında oturan bayanın lavabodan gelmediğini, başına bir şey gelmiş olabileceğini iletiyor.
- Beyefendi, kafayı mı yedin? Der gibi bakıyor hostes hanım. Sonra da lavaboda kimsenin olmadığını söylüyor. O an kan ter içinde uyandı Kejanov.
Yanındaki erkek yolcunun dürtmesi ile. Meğer Moskova havaalanına inmişler ve yine kâbus görmüş Kejanov. Uçaktan iner inmez ıslak yerleri öpüyor! Dizlerinin üzerine çöküp dualar ediyor…
- Allah'ım sana şükürler olsun ki memleketimin böyle başkan, bürokrat ve siyaset adamları yok! Diye.
Allah'ın sopası yok bilirsiniz ve sen misin bu duayı eden: Taksi yaklaşıyor yanına. Şoför koltuğunda bir abla oturuyor!
- Kejanov Bey buyurun sizi ben bırakacağım!
Ardına bakmadan kaçıyor. İstikamet Bakraköy Akilya Hastaniof! En beyazından deli gömleğini giydiriyorlar. Fakat az sonra hastabakıcı elinde taksici yengeden gelen bir not ile çıkageliyor.
-Kejanov Bey; sabırsızlıkla bekliyorum sizi! Herkesi dinlediniz ama daha benden 8 milyonluk temizlik ihalesini nasıl afiyet ile yediğimizi, milletin tapusuna nasıl konduğumuzu ve mazot tankerlerinin ve yardım kolilerinin ve faizin ve nepotizmin aşkımıza nasıl para taşıdığını dinlemediniz!
Yazılı notta.
-Allah’ım; ÇILDIRACAĞIM!
Diye bağıracak Kejanov ama zaten üzerinde deli gömleği var. Komik olacak bağırmak. Arkadaş; deli de olsak bir gururumuz var. Diyor. Ne yani; söz verip tutmadığınız küçük şeyler için şerefimizi, onurumuzu, duruşumuzu mu satacağız? Yok arkadaş...
‘’Beni orada yalnız bırakmayın dostlarım. Vallahi de billahi de deli değilim…’’ diye bir not yazıp gönderiyor eşe dosta.
Ancak bu notu eşinin yerine yengelere ulaşıyor ve Kejanov her biri ayrı yaralı sürüyle Rus yengenin ortasında kala kalıyor.
NOT: Bu hikayede adı geçen tüm isimler, olay ve mekanlar Rus edebiyatından esinlenen yazarımız tarafından karakterize edilmiştir. Yani hepsi hayal mahsülüdür.
He lo, öyledir öyle...
FACEBOOK YORUMLAR