Türkiye 22 yıl sonra Ak Parti'nin ciddi manada kan kaybettiği bir seçime tanıklık etti. Katılımın çok az olması da aslında bir mesajdı anlayana...
Bu halk kısmen sandığa gitmeyerek yarına dair umutsuzluğunu koydu masaya. Tüm partilere "hiç birinize güvenmiyoruz" Mesajı gönderdi.
Ulusal, yerel ve sosyal medyaya bakıyorum da "ağzı olan konuşuyor" Misali ve yine asıl meseleden, halkın iradesinin verdiği gerçek mesajdan uzak hikayelerle kamuoyu gerçek gündemden uzak tutulmaya çalışılıyor.
Askere gitmemek için aldığı sahte çürük rapordan mütevellit hapis yatan Hakan Ural bile bu ülkede sosyolog, siyaset bilimcisi, savaş stratejisi uzmanı gibi ekranda boy gösteriyor.
Yine Şebnem Bursalı’nın yediği ıstakoz, Hüseyin Filiz’in Maldivler tatiline veya Ekrem Yavaş’ın ‘Aç Türkler’ paylaşımı üzerinden meseleyi saptırma uğraşı var.
Hiç kimse 22 yıldır yıkılmayan
AK Parti'nin uzun iktidar yolculuğunda kendi zenginlerini yarattığını ve bu görmemiş zengin yobazlığının ülkeye nasıl bir zarar verdiğini görmüyor. Ak Parti bununla yetinmedi devletleşti. Oysa ki AK Parti mazlumların, türbanı elinden alınmış inanmışların, yoksulların ve yoksul bırakılanların partisi olma iddiası ile bugüne kadar geldi. Fakat zaman içinde dünya lideri övgülerine mazhar olan karizmatik, hafif Kasımpaşalı kabadayısı, zeki lideri Erdoğan’ın nasılsa günü kurtaracağı inancıyla, halkın ceplerine dadanan rantçı, vurguncu, ihale takipçisi, nepotist kişilerin uzun yıllar iktidarda olmanın getirdiği olanakları zenginleşme ve devletleşme için harcamaya başladı. Kaçınılmaz bir şekilde son yıllarda kendilerini taşıyan toplumsal kesimlerden koptu.
"Hatta kopmakla kalmadı, üst kademesi de bu yönde değişim gösterdi. Artık yoksullarla, mazlumlarla iletişim kuran veya kurma derdi olanların değil, zenginleşmek ve devletleşmiş olmanın nimetlerinden faydalanmak isteyenlerin partisi haline getirildi." diye belirtmiş bir yazarımız.
Geniş AK Parti kesimleri “Nasıl olsa cumhurbaşkanımız var, o her durumu kurtarır” demeye başladı.
Mesela bu durum Şanlıurfa'da liyakati bitirdi. Önüne gelen il başkanı, belediye başkanı ve bürokrat olmaya başladı. Oysa AK Parti’de rüştünü ispat etmek önceki zamanlarda kolay iş değildi. Ancak bugünlerde cumhurbaşkanına veya dar çevresine yönelmek rüştünü ispat etmenin önüne geçti.
liyakatin bittiği Urfa'da rant mevsimleri yaşanmaya başladı. Birileri bu orantısız kazanımdan zenginleşmek için AK Parti'nin kuruluş felsefesinin yılmaz bekçi lerinden olan Gülpınar'ı yemek için her türlü algıyı yarattı. Erdoğan'ın etrafı adeta dikenli tellerle çevrilerek halktan kopardı.
Cumhurbaşkanının çekirdek ailesini geçtim, terzisi ne, çaycısına,kuförüne, korumasına ulaşıp tamamen duygusal ilişki kuranlar bakan bile olabildiler.
Sonuç olarak da ortaya devletleşen ve zenginleşen bir parti ve onun seçim yenilgisi çıktı.
Çünkü AK Parti seçmeni biricik gördüğü, gözünden sakındığı ve kendisinden gördüğü partinin, kendisiyle yabancılaştığını ve artık onlarla yaşamak istemediğini hissetti. Üzüldü, kırıldı, incindi ama en önemlisi görgüsüzler tarafından üzerine basılarak ezildi.
Bursalı'nın ıstakozu paylaşımı, Ali İhsan Delioğlu'nun yoksul mevsimlik tarım işçilerini tatil yapmakla itham etmesi bu durumun dışa vurumudur.
Partiyi besleyen halktan kopuş ve orantısız zenginleşme beraberinde sapkın ilişkileri ve görmemişliği, doyumsuzluğu getirdi.
Eskiden hakkında en ufak yolsuzluk haberi çıktığı için utancından dışarı çıkamayan, istifa eden, ettirilen siyasilerin yerini porno kaseti ortaya çıktığı halde bayramlaşma törenlerine katılan yüzsüzler türedi.
Hukuksuzluk, dokunulmazlık zırhı haline geldi AK Partili siyasiler için. Her yol mübah oldu lüks yaşam için.
Durum vahim bir hal aldı ama AK Parti seçmeni sürekli Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir şeyler yapıp bir şekilde durumu kurtarmasını bekledi, bekledi. Hala bekleyenler var...
Mesela Urfa'da siyaset eli ile tefecilik meşrulaştı. Zulmetmek, sömürmek, yargı üzerinden baskı kurmak, çalmak, ihale yolsuzlukları aldı başını gitti
Düşünün, birkaç gün önce 2023 yılında BŞ Belediyesi + 3 merkez ilçe + Birecik Belediyesi'nin toplam 5 milyon 4 Yüz bin lira ile ilaçlama yaptığı yerde bazı belediyelerin 30 milyon ve üzeri ilaçlama ihalesini adrese teslim verdiği iddiam bile ses getirmedi çünkü halk tüm yolsuzlukları kanıksadı.
İhale verdikleri adamın kataloğundan eskort sipariş eden Belediye başkanları kimsenin umurunda olmadı oysa bu hırsızlıktı, ahlaksızlıktı.
GÜLPINAR DEVRİMİ!
Urfa'ya bakıyorum da, Mehmet Kasım Gülpınar'ın kazanımını sadece ekonomiye, tepki oylarına ve DEM Parti'ye bağlama çabası var. Oysa ki Gülpınar'ın sosyolojik zaferini doğru okumak zorundayız.
Gülpınar soyadının tarihin derinliklerinden gelen kadim saygınlığı büyük etken tabii ki ama özünde zaferin sebebini bununla sınırlı tutmak büyük yanılgı ve hata olur.
Bakınız; Mehmet Kasım Gülpınar mutlaka önce Şanlıurfa ve hemen akabinde coğrafyaya vizyoner, birleştirici, refah düzeyi yüksek bir belediyecilik modeli ile yeni bir devrime imza atacaktır ama Gülpınar'ın kendisi bile artık onu merkez siyasetin yani ülke yönetiminde baş aktörlerden birisi olmaya götürecek rüzgarın önünde duramayacaktır. İşte tam da bu noktada lütfen diyorum:
Lütfen Sayın Gülpınar'ı lokal siyasetin bilindik ve küçük hesaplarla boğmayalım. Bırakalım önce modern, paylaşımcı ve şehri kalkındıracak yerel yönetim modelini yerleştirsin sonrası zaten bu rüzgar onu merkez yönetimde kendisini bekleyen asıl aktör rolüne itecektir.
AK Parti Gülpınar gibilerin hayata bakış açılarına ve siyaset anlayışına geri dönüşü sağlar mı bilmem ama kaybetmenin nedeni görgüsüz, orantısız zenginleşmedir....
FACEBOOK YORUMLAR