BABASINI EMZİREN KIZ!
Geçmişinde Yılmaz Güney gibi Türkiye’den dünyaya yayılan bir sinema dehasını çıkarmış, Mehmet Uzun gibi büyük bir yazarı, Ahmet Arif gibi bir dünya şairini, Kazancı Bedih gibi bir gazelhanı, Bekir Coşkun gibi dev bir yazarı ve elbette merhum Müslüm Gürses gibi, sesiyle hala efsane olan İbrahim Tatlıses gibi ses sanatçılarını bağrında yetiştirmiş bir şehrin; bugünlerde sanat, sanatçı anlamında sadece Mahmut Tuncer’e sarılmasının trajikomik nedenlerini araştırmayacağım elbette...
Hayatın her alanında olduğu gibi, kültürel ve sanatsal anlamında da derin bir çöküşün yaşandığı memleketim de deve misali ‘’neremiz doğru ki’’ sorusunu sormaktan gayri elimden pek bir şey geldiği de söylenemez…
2019 yılına adını veren Göbeklitepe gibi dünyanın hayranlıkla izlediği bir turistik eseri bağrında taşıyan memleketimde bugün hala ‘’Göbeklitepe Kültür Ve Sanat, Müzik, tarih festivalleri’’ yerine saplanılmış isot festivali yapılıyorken şehrin kültür sanatın başkenti olduğunu söylemek çokta komik kaçacağından ve komedyen olmadığım için saçmalamayacağıma da söz veriyorum.
Göbeklitepe’yi görmeye gelen ve aslında doğru hamleler, tesisler kurulmuş olsa milyon milyon gelecek İngiliz’i, Fransız’ı, Rus’u, Almanı ve diğer milletlerin temsilcilerinden bizler gibi davranmalarını beklemek, ciğer kebabına boğmağa kalkmak ama daha da vahimi neredeyse başlarını örtmelerini beklemek gibi zavallı bir anlayışla asla turizm kenti olamayacağız…
Göbeklitepe civarına henüz bir cafe dahi açmamış olmak gibi komedi sayılacak gelişmiş düzeymiz var bizim.
Alman ve İngilizlerin bira, Fransızların Şarap, Rusların votka sevdiğini bilmeyenimiz yok ama biz gelen turistlere kaçak çay eşliğinde turistik kentiz mesajını dayatıyoruz. Şaka gibi…
Şehirde konaklama bazında elle tutulur kalitedeki otel sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Cevahirhan, Laforesta, Sembol, Dedecan, Tatvera, Mado gibi yine sayıları üçü beşi geçmeyen yeme içme mekanlarımız dışında neredeyse hepsinde hijyen sıkıntısı var.
Bir kere şehir inanı olarak kendi şehrimizi biz tanımıyoruz ki gelenlere tanıtalım ve vereceğimiz hizmetle kalış sürelerini uzatalım.
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyelerimizin başkan ve yöneticileri değişiyor ama kültür etkinliklerinin başrol davetlisi hiç değişmiyor. Tilili bol halay, kan doğranmış bozuk Türkçesi ile sözde espirileri ve mutlaka sahneye çağırdığı birinden 20 lira alıp cebe atma kabızlığının sanatsal etkinlik sayıldığı Mahmut Tuncer şovun memleketinden turizm cenneti olmasını beklemiyorum artık.
Önceki yönetim döneminde Şanlıurfalı kadınların zayıflaması için Canan Karatay kitabı basılmıştı. O yönetime ‘’Okullarımıza kitap dağıtımı yapalım’’ desem ki dedim: Beni bir dövmedikleri kalmıştı. Şimdi yönetim ise özel hayatında 3 sorunlu evlilik yapan, kariyeri baş aşağı uçuruma yuvarlanan, öz oğlu ile baş edemediği iddia edilen İkbal Gürpınar’ı Şanlıurfalılara aile ahlak dersi versin diye davet etti.
Kabul edelim artık. Makamı ne olursa olsun biz Urfalıların ciddi bir vizyon sorunu var…
Şimdi bu şehrin bir evladı olarak kalkıp bir dünya devinin dünyaca ünlü resminin hikâyesini anlatmaya kalkıyor olmam tam bir delilik ama hoşgörün lütfen.
Barok tarzının önde gelen isimlerinden Peter Paul Robens’in 1635’te yaptığı, yaşlı bir adamın genç bir kızın göğsünden süt emdiği tablonun hazin ama bir o kadar etkileyici hikâyesini anlatmaya çalışacağım.
Tablo bugün hala Rusya’nın St. Petersburg kentinin dünyaca ünlü Hermitage müzesinde sergilenmekte olup, yılda yüz binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
Gelelim hikâyesine: Tabloda genç kızın göğsünden süt emen yaşlı adam, dönemin iktidarı tarafından bir şeyleri itiraf etmesi için zindana atılan ve açlığa mahkûm edilen Cimon adındaki bir düşünürdür. Cimon’a göğsündeki taze sütü emziren de onun yeni doğum yapan öz kızı Pero’dan başkası değildir.
Pero babasını ölümden kurtarmak için sık sık ziyaretine gider ve gizliden gizliye onu sütüyle besler. Cimon’a bu cezayı verenler ve bir süre sonra açlıktan ölmesini bekleyenler gün geçtikçe adamın ölmemesi karşısında şaşırır bir süre sonra huylanıp işin sırrını araştırmaya başlarlar.
Gardiyanlar sorguya alınır. Gardiyanlar ‘’Efendim bir tek kızı ziyaretine geliyor ve biz her defasında bir gram ekmek dahi getirmediğine şahidiz’’ derler. Gerçekten de öyle olmuştur çünkü ziyaret esnasında ciddi denetimlerden geçer ziyaretçiler.
Bunun züerine genç kadın Pero sorguya çekilir. Sorguda er verip ır vermeyen Pero’ya son çare olarak ‘’Bize doğruyu söylersen babanı cezasını af edeceğiz’’ derler. Babasının hayatından ve o dönem kendi hayasına laf gelmesinden korkan Pero tarihe kazınan şu üç cümleyi kurar:
Babam benim babam,
Ben babamın kızıyım;
Babam benim oğlum!
Yetkililer bir evladın bu fedakârlığı karşısında dize gelir ve Cimonu gerçekten de af ederler.
Tabloya dikkatlice bakıldığında genç kadının adamı emzirirken dehşet ve kaygılı gözlerle kapıya baktığını görürsünüz. Bu endişe ve korkuya rağmen babasının omuzunu kavrayışı ve duruşu cesaretinin en güzel anlatımı olmuş. Baba Cimon’un ellerini kızının ayaklarına koyması da durumu kabulleniş çaresizliğinin güzel örneği.
Bu tablo aslında içinde bir dramı ama evlat baba sevgisinin kutsallığını anlatan Peter Paul Rubens’in efsane tablosudur ve günümüzde bile milyonlarca kişinin hayranlıkla baktığı bir sanat eseridir.
Bir an için Peter Paul Eubens’in Şanlıurfalı olduğunu ve böyle tabloları Şanlıurfa da yapığını düşünelim… Aman Allah’ım, muhtemelen bu tablodaki açık göğüsü emen adamı çizen ressamı dinsizlik, sapıklıkla suçlar ve darağaçlarına asardık!
BİZİM KADIN PETER PAUL RUBENS’İMİZ ŞEFİKA GÜNEŞ’E NE KADAR SAYGI DUYDUK!
Her yıl etkinlik haracına bağlanmış gibi Mahmut Tuncer’i Urfa halkıyla buluşturmayı büyük hizmet sanan yerel yöneticilerimiz ve belediyelerimizin bir gün olsun portresi İngiltere de pul olarak basılan, UNESCO’dan kazandığı 100 Euroyu kimsesiz çocuklara bağışlayan Şefika Güneşi andığını duydunuz mu?
Sahi ya, kaçımız tanırız Urfa’nın güler yüzlü, sevgi tarlası yüreği ile büyük ressam Şefika Güneş’i?
Sahi ya, ülkenin en büyük gazelhanı Kazancı Bedih sobadan sızan zehirle yokluk içnde ölmedi mi bu şehirde?
Kaç Yılmaz Güney’i anma gecesine tanıklık ettik acep?
Evine ekmeği götürme telaşında her sene gurbet ellerde mevsimlik işçi olarak ölümle burun buruna gelen Xaltıya Fateye, Meta Ayşo’ya Canan Karatay’ın zayıflama kitabını dağıtmak gibi dâhiyane sanatsal ve kültürel etkinlikler sunan bir anlayışla asla sanat şehri falan olmayacağız…
KARSTA’YIM AĞRIDAYIM!
Malum, Şanlıurfa nüfusunun büyük çoğunluğu muhafazakârdır ve bu yüzdende muhafazakâr partiler bu şehirde her zaman büyük oranda oy alırlar. Müslümanız elhamdülillah! Ama bir insanın alın terini yemek, kul hakkına girmek ve sanatın, üretmenin katili olma konusunda üstümüze yok!
Evet, son birkaç gündür Kars, Ağrı, Iğdır, Van illerindeyim. Çok basit, çok insani, çok edebi bir gerekçe ile. ZENGİN TOPRAKLARIN YOKSUL ÇOCUKLARI adlı Şanlıurfa’yı ve bölgeyi öykülerle, şiirlerle anlattığım kitabın yazarı olarak buradaki iş insanları ve kurumlardan sempozyum davetleri aldığım için…
Fakat kendime ait ARPAK MEDYA VE ARPAK HABERLER adlı iki siteye Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesinden gelen hayatları boyunca Urfa için kalem oynatmamış, ağzına almamış ve muhtemelen umurlarında dahi olmayan yazar ve şairlerin haberlerini giriyorum…
Müslümanız ya; garip bir siyasi çekişmenin hırsıyla, dedikodunun çirkefliği ile tıpkı müzik tıpkı gazetecilik mesleğime olduğu gibi edebi eserime de saygısızlık diz boyu. Kul hakkı yiyorlar ama Müslümanız ya…
Yazıma yine o ünlü tablonun verdiği ibretlik baba kız sevgisiyle son vermek istiyorum.
BİZ BİTİRDİK O SEVGİLERİ ÜZGÜNÜM!
Üzülerek belirtmek isterim ki, Cimon ve kızı Pero arasındaki o saf ve cesaretli sevgiyi günümüzde bizler bitirdik. Bitmeyen hırslarımız, içimizde büyüttüğümüz kin, nefret duyguları ve ayaklar altına aldığımız adalet duygusuyla biz bitirdik, biz…
Sahi, Viranşehir de, Siverek’te, Ceylanpınar da ve daha birçok ilçede yapılan ihalelerden sonra çocuklarımıza hangi doğruluğu, hak hukuku, alın teri kutsallığını anlatacağız?
Halkın, fakir fukaranın parasıyla kendilerine lüks villalar yaptıran ama Cuma namazlarında ön saflarda saf tutanları mı sütümüzle beslenecek babalar diye kızlarımıza anlatacağız?
Bu şehrin fakir fukarasından çaldıklarını Metropollerde kapatmaları ile cukka edenler mi rol model babalar olacaklar?
İş arayan gencecik kızlarımıza tacizde bulunanlar mı iyi baba olacaklar da evlatlarımıza anlatacağız?
Velhasıl, sanatın da, turizmim de, sevginin olduğu gibi kutsal aile yapısının ve de evlat anne baba ilişkilerininde içine ettik, geçmiş olsun…
NOT: Kısmet olursa Kasım ayının ortaları gibi kendi imkânlarımla ve elbette paramla bile kiralayabileceğim bir spor salonu bulursam eğer, tüm Urfalı hemşerilerimi son kitabımın lansman gecesi ve Urfa ile bölgeye dair şiir, öykü destekli anlatım sempozyumuna davet edeceğim.
Başta Sayın Valimiz, Milletvekillerimiz, BŞ ve ilçe belediye başkanlarımız olmak üzere özellikle bürokrat ve siyasilerimizi o gecede görmek isterim.
Lütfen bir saatinizi ayırın da el birliği ile Urfalı bir ses sanatçısının, yazarının şehre davet ettiğiniz isimlerden aşağı kalır yanı olmadığı gibi üstün vasıfları olduğuna ve el birliği ile nasıl haksızlık ettiğinize gözleriniz ile tanıklık edin.
Bir zahmet…
Bir zahmet!
Ben Hore'nin oğluyum,
Hore benim anam,
Hore benim çocuğum-du ULAN!
FACEBOOK YORUMLAR