ÇÖZÜM ALLAH'IN DİNİNE İNANMAK BUNLARA DEĞİL!
Cemil Meriç'in gereğinden fazla övülen ve bitirdiğimde bütünüyle pazarlama başarısı olduğu kanaatine vardığım "Bu Ülke" kitabından hafızamda kalan, hatta şapka çıkaracağım tek cümlesi şuydu:
"Geri kalmış ülkelerin güç sahibi muhafazakârları, o ülkeye ait değerlerin yağmacılarıdır"
Sevgili okur, değerli dostlarım; "yan yattı, çamura battı, şöyle oldu, böyle oldu..." gibi sürüyle bahanelerle gerçeklerimizden kaçmanın sonu geldi.
Öyle ki, şapkayı öne koymakta yetmeyecek noktadayız.
Bir an önce şapkanın yanına aklı, vicdanı, ülke ve memleket ile çocuklarımızın gelecek kaygılarını masaya koyup nereye gittiğimizi sorgulama vakti geldi, geçiyor...
Korkarım ki, çok geç kaldık kendimize gelmeye...
Maalesef ki, Meriç'in işaret ettiği yağmacıların dinimizi kalkan kullanıp ekmeğimizi, inancımızı, alın terimizi, soframızı ve dahi kanımızı paramparça yağmaladıkları süreçte he gün biraz daha batağa sürükleniyoruz.
Her şeyimiz yalan ve her şeyimiz sahte artık!
Milyon dolarlık evlerde oturan, yüz binlerce lira maaş alanların bizlere fakirliği cennetlik diye sunarak her türlü sapkınlığın dibine vurup zevki sefa içinde yaşadıkları bir kandırmaca oyunun çaresiz piyonları olmayı kabul etmiyorum artık.
ÖRTÜNMEK MODA OLDU!
Benim annem 6 ay önce Alzheimer hastalığından vefat ettiğinde 82 yaşındaydı.
Ömrünün neredeyse bütününü zengin toprakların üzerinde yoksullukla mücadele ederek geçirdi.
Yaşamının son 5 yılında çocuklarını dahi tanıyamadığı o illetin pençesinde yatalak geçirirken bile dini değerlerini unutmadı.
Evet, annem bizlerin adlarını unuturken bile başörtüsü azıcık kaydığında düzeltmeyi asla unutmadı çünkü o Allah'a ve Allah'ın dinine inanıyordu şarlatanların uydurduğu ve bizlere dayattıklarına değil.
Belki soyundan, coğrafyasından gelen ve bin yıllara dayalı giyim kuşak geleneğinin etkisi de vardı ama namusuyla para kazanıp alın teriyle çocuk büyütmeyi, yalan söylememeyi, kul hakkı yememeyi inandığı Allah korkusuna ve dinine borçluydu.
Malum ülkemizde on yıllarca süren bir başörtüsü tartışması yaşadık. Birçok genç kızımız, çocuğumuz başörtü yasakları yüzünden hayallerinden koparıldılar.
Başörtü yasağı bir zulümdü o günlerde lakin bugün üzülerek görüyorum ki örtünmek sömürünün, şehvetin, şatafatın ve dini sömürmenin simgesi haline gelmeye başladı.
Sosyal medya da baş kapalı kıçı açık yeni gençliğin iğrenç ahlak çöküntüsüne tanıklık ediyoruz. Daha da kötüsü gençliğin yeni yaşama biçimi para kazanmak için her yol mubah anlayışına teslim olmamaları.
TACİZLER TECAVÜZLER!
Kuran kurslarında, ismi önemli olmayan siyasi parti teşkilatlarında, belediyelerinde yaşanan çocuk taciz ve tecavüzleri, sapkın metresi ilişkiler günümüzde normal bir hal almaya başladı çünkü "bir kerecikten bir şey olmaz!" diyen bir zihniyete teslim ettik çocuklarımızı.
Kuran-ı Kerimi kendi çıkar ve sapkınlıklarına uyarlayan ve yalakalık aracı haline getirenlerin zenginleştiği, makam sahibi olduğu gerçek Allah dostlarının her geçen gün fakirleştiği garip bir yaşam biçimine mahkûm olduk.
Ebubekir Sifil adındaki sözde ilahiyatçı yaratık çıkıp iki yazar hakkında naaşlarının camiye alınmaması çağrısında bulunuyor benim ülkemde.
Ve bunu iktidara yaranmak kaygısıyla Müslüman kimliği altında yapıyor ki tehlike budur.
Torunu yaşındaki kızla evlenen, Sultanahmet'te üst katları kaçak inşa edildiği iddia edilen otel sahibi ilahiyatçı, ünlü Tv şovmeni Hatipoğlu ve oğlu 5 farklı makam üzerinden kazandığı 600 bin dolar gelirle ülke halkına fakirliğin ne kadar güzel olduğunu anlatıyor.
Cübbeli denen şarlatanın yanmaz kefen sattığı ülkemde Allah’ın dinine ve Allah’a sığınmaktan başka çaremiz kalmadı artık.
Müslümanın arınabileceği ve belki de masum kalacağı tek yer olan Allah'ın evleri camilerimiz siyasete araç edilmekte.
100 MİLYONLUK KÜLLİYE!
Bakınız, yıl 2017'de Şanlıurfa da okul sayısı 2976 idi. Sonrasında önce Şanlıurfa valisi Abdullah Erin'in insanüstü çabası sonra pis ayak oyunları ile gönderilene kadar Şerafettin Turan'ın mücadelesi ile bu sayı 3.400 civarına geldi.
Çağımıza uygun, modern okullar kazandık eyvallahta; Müslüman ülkenin evlatları olarak çocuklarımızı tefecilerin, sapkınların, ihale vurguncularının, uyuşturucu baronlarının, sahtekâr bazı siyasilerin, nepotizmin ve makamını sapkınlığa alet edenlerin rol model olduğu saçma sapan bir yapıya kurban ettik...
Bakınız, benim coğrafyamda geleceğe dair tek umut okumak ve meslek sahibi olmak iken pandemi sürecinde EBA yani uzaktan eğitime geçen eğitimde 3.400 okula eğitim gören 800 binin üzerindeki öğrencimizin %99'unun tabletleri yok!
*Köy okullarımızın çatıları, ısınacak sobaları, kapıları, masa sandalyeleri, yolları yok!
*Bazı okullarımızın suları dahi yok!
Asıl dramatik olan sözleşmelisi, ücretlisi, PİKTES-lisi ve atanmayı beklerken ölen on binlerce öğretmen varken memleketimde yeterli branş öğretmeni yok!
Ve bazı siyasilerin emir eri haline geldiği iddia edilen il milli eğitim müdürünün bunlardan haberi bile yok!
Ama müdürümüz ehli müslüman adam. Cuma namazını kaçırmaz!
Ee, hani tabletsiz öğrenci kalmayacaktı?
Tek bir okula tablet yardımı yapmayan, okulların sorunlarını çözmenin akıllarına dahi gelmediği siyasilerimizin hepsi dini bütün de çocuklarımız ne olacak diye yırtınan Ekrem Arpak ve türevlerinin dini yarım...
Ülke pandemi sürecinin olumsuz etkilediği ekonomik sıkıntılarla boğuşurken Bodrum gibi turizmin başkentinde hem de en gözde koyda 100 milyonluk külliye inşa eden Diyanet İşleri Başkanlığımız var. O başkan ki 800 bin liralık lüks araca binip bize yoksulluğun ne güzel olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyor.
Bakın 100 milyona 2 milyon öğrencimize tablet ve kırtasiye desteği verilebilirdi.
Tıpkı Ceylanpınar da, tıpkı Bozova da, tıpkı birkaç ilçemizde yükselen villaların paraları ile yüz binlerce öğrencimize alınabileceği gibi.
Tıpkı ihaleleri akrabalarına peşkeş çeken belediye başkanlarının yarattığı haksız hukuksuz kazancın gençlerin körpe beyinlerinde yarattığı hasarlar gibi güzelim dinimizi yaralıyor bu düşünce biçimi.
DEDAŞ ZULMÜNÜN İZAHI VAR MIDIR DİNİMİZDE!
Son olarak misafirlerinin giderlerini dahi faturaya ekleyen enerji şirketlerinin coğrafyamda yarattığı ve zulme dönüşen anlayışın hukukta, dinimizde yeri var mıdır?
Çiftçilik bitti, köylü perişan, hayvancılık son deminde. Oysa benim coğrafyam bin yıllardır çiftçilik, hayvancılıkla yaşamlarını idame edenlerin yurdudur. Bizlere fakirliği özendireceğinize şu DEDAŞ’ın yaptırımlarına son verecek bir çözüm bulun Allah aşkına…
KURAN’IN NERESİNDE YAZAR?
Kuran’ı Kerimin hangi ayetinde yazar bazı belediye başkan, vekil ve bürokratlarının evlatlarının, amcalarının, kuzenlerinin, dayılarının ayılarının diğer Müslümanlardan daha değerli oldukları?
Hangi ayette var tüm ihalelerin, makamların, işlerin onların yakınlarına verilmesi gerektiği?
Hangi ayette var fakir fukaranın rızkından çalınan paralarla metres hayatını sürenlerin değerli ve dokunulmaz oldukları?
İşte bu şartlarda merhum annem gibi ben de sadece Allah'ıma ve onun dinine inanıyorum.
Memleketimin bazı belediyelerini soyup soğana çeviren, ilahiyatçı kimliği altında yalakalık ve sapkınlık yapan, siyaseti va makamlarını geneleve çeviren şarlatanlara değil.
Allah'a inanın ve onun dinine zira din istismarcılarının yarattığı haksız kazanım anlayışı ve kutuplaşma artık çok tehlikeli olmaya başladı, görün.
Geç olmadan...
1 UMUDUM VAR!
Allah'a ve onun dinine iman eden, vizyonu merhameti, bilgeliği ile memleketimin çocuklarını aydınlık yarınlara taşıyacağına inandığım bir umudum var aslında ve fakat oda suskun!
Bu sapkın anlayışın memleketimde yaygınlaştıkça fakir fukaranın, yetimin ve onları savunanların linç edildiğini görüyor, üzülüyor biliyorum.
2.5 Milyona yaklaşan nüfusu ile senin vicdanını, vizyonunu, bilgeliğini kendine umut edinmiş insanların her gün biraz daha fakirleşmelerine seyirci kalamazsın. Kaldı ki yüreğin buna müsaade etmez.
Bir şeyler yapmalısın artık!
Karanlık bir dehlizin, umutsuzluğun pençesinde inleyen milyonlara bir ışık vermelisin.
Farkındasın, hepimiz kadar üzülüyorsun tahmin edebiliyorum...
Daha ne bekliyorsun, işte onu bilmiyorum...
FACEBOOK YORUMLAR