VİCDANIN NEREDEYDİ KORAMİRAL!
İnsanoğlu var olduğundan beridir mücadele ettiği sayısız hastalıklar oldu. Tıp ve bilim adamlarının hala tam anlamıyla tedavisini bulamadıkları kanser gibi, günümüzün baş belası Covid –19 gibi... Şahsi fikrim odur ki; bir insanın karşılaşabileceği ve insanoğlunun var oldukça tedavisi bulunamayacak, İnsanoğlunun karşılaşacağı en büyük hastalık, vicdan yarası olacaktır.
Bugün ülkemizde son zamanlarda Kürt mevsimlik işçilere (Sanki Kürtlerden başka mevsimlik işçi var da...) karşı artan ırkçı saldırılar ve tarihimiz boyunca Kürt Halkı üzerinde yaratılan algı operasyonu...
Son orman yangınları ve mevsimlik Kürt işçilere yapılan saldırılar bize bir kez daha gösterdi ki beyni, duygusu olmayan diğer canlılarda olan vicdanın bazı insanlarda olmadığıdır.
Kürt Halkının zaman tünelinde ödediği ağır bedellere dair vicdan patlamalarını zaman zaman okumuşluğumuz, izlemişliğimiz vardır. Bunun en çarpıcı örneği kamuoyunun Susurluk Davası ile birlikte tanıdığı özel timci Ayhan Çarkın’ın açıklamalarıdır.
Ayhan Çarkın’ın ‘’Kürt Halkına bok yedirdik, tırnaklarını söktük, dillerini yasakladık ancak Kürt Halkı bizim onurumuz, omurgamız, gururumuzdur’’ şeklindeki açıklamaları, kendi ifadesi ile vicdanının dışa vurumu itiraflarını dehşetle okumuş, izlemiştim.
İzlerkende, okurken de yüreğimden dilime düşen çeşit çeşit gün yüzü görmemiş küfürler eşliğinde tepkiler koymuştum ve merak etmiştim; bu itiraflar gerçek bir vicdan azabının mı yoksa Kürt Halkının duygularını kanatıp yeni bir tartışmanın fitilini ateşleme operasyonu mu?
Çarkın, kamuoyunda ‘’bebek katili’’ başlıklı haberlerde sıklıkla gösterilen ve simge haline gelen kurşunlanmış bebek çekildiği Pınarcık Köyü Katliamı başta olmak üzere pek çok katliamı PKK’nın değil JİTEM tarafından yapıldığını iddia ediyordu.
Ayhan Çarkın’ın vicdan azabı çektiğini düşünenlerde oldu, dengesizin teki diyenlerde ama tek bir şey yapılmadı o dönemde. ‘’Ya bu adam doğru söylüyorsa?’’ kısmını merak edip araştırmadık ve çok sıradan söylemlermiş gibi unutuldu gitti.
1990 yılında Ceylanpınar Lisesi öğrencisi iken dönemin DEAŞ benzeri yapılanması, vahşi Hizbullah Terör Örgütünün hunharca saldırısına uğramış birisi olarak o dönemde Hizbullah’ın sayısız faili meçhul cinayetten sorumlu olduğunu hatırlıyorum. Yine dönemin İç İşleri Bakanı İsmet Sezgin’in ‘’Hizbullah’ı biz yarattık, şimdi baş edemiyoruz!’’ açıklaması hayatımın önemli en önemli şaşkınlıklarından birisidir.
Malum, ülkemiz son 10 gündür canımız, ciğerimiz ormanlarımızın yanmasının acısını yaşıyor. Bir kez daha sebep olanları nefretle kınıyor, Allah’tan aynı ateşle yanmalarını diliyorum ama henüz failleri yakalanmamış bu felaket üzerinden Kürt Halkına yöneltilmeye çalışılan suçlamaların tehlikesini de gözlemliyorum dehşetle.
Hakeza Konya’da bir hafta arayla birisi mevsimlik işçi olmak üzere 8 Kürt’ün hunharca katledilmeleri, Afyon ve Ankara’dan sonra Çorum’da Kürt mevsimlik işçilerine yönelik hunharca saldırıların artması ülkemiz için en az orman yangınları kadar tehlikelidir.
İç İşleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun Konya’da 7 evladını kaybeden aileye taziye ziyaretinde bulunmaları çok önemlidir ama daha önemli ve yapılması gereken bu tür saldırılara devletin vereceği tepki olacaktır. Saldırgan ve katillerin hak ettikleri cezaları almaları çok değerlidir aksi halde dün Habertürk canlı yayınında açıklamalar yapan emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın söyledikleri Kürt Halkının hafızasını karıştıracak, şüpheler artacak bu da yeni bir sıkıntıyla bizleri karşı karşıya getirecektir.
Bakınız ne dedi Kıyat:
Dün akşam Habertürk kanalında yayınlanan "Sansürsüz" adlı programa katılan emekli Koramiral Atilla Kıyat, 1993-97 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetlerin devlet politikası olduğunu, bu cinayetleri işleyen ve o dönem yüzbaşı, üsteğmen olan kişilerin emir üzerine cinayeti işlediklerini söyledi. Kıyat, dönemin Cumhurbaşkanlarının, başbakanlarının ve genelkurmay başkanlarının hesap vermesi gerektiğini belirterek şunları söyledi:
"1990'la 2000 yılları arasında yapılanlar bir devlet politikası olmasına rağmen bölgede ülkesine karşı kin kusan bir neslin yetişmesine sebep olmuştur. Hukuk dışı uygulamalar olmuştur. Bugün Ergenekon'da faili meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kimseler vardır. Ama ben devamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar o zaman (şimdi albay bunlar) üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki 'Sen Cizre'deyken muhtarı öldürdün' ya da Muhtarla beraber oldun filancayı öldürdün. Sene kaç? 1994, 1995... Şimdi ben de diyorum ki, lütfen 94'ün, 95'in, 93'ün, 96'nın, 97'nin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları, OHAL valileri yatağınızda nasıl rahat uyursunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? 'Hayır böyle bir devlet politikası yok' diyorsanız, söyleyin. Hayır söylemiyorlar. Ben o zaman devlet politikası olduğunu düşünüyorum. O zaman maalesef ülkeyi idare edenler, faili meçhullerin de terörizme önlem olarak gördüklerini düşünüyorum. Çünkü bir üsteğmen, 'Ben Hasan'la Mehmet'i bir halledeyim de bu terörizmi bitireyim' diyemez. Birileri emir verdi."
KIYAT’A SORARIM!
Emekli Koramiral beyefendiye sormak isterim: Madem böyle düşünüyorsun, aktif görevde iken neden bu çağrıyı yapmadın? Madem bu cinayetleri doğru bulmuyorsun, o zamanlar yüreğin yok muydu general?
Gerçek şu ki
*Ülke olarak Kürt sorununun kökten çözülmesi için yeni süreci başlatmak durumundayız ve çözüm noktasında samimi isek, Atilla Kıyat, Ayhan Çarkın ve benzer itirafçıların her bir söylediğini değerlendirmek durumundayız.
*Kürt mevsimlik işçilere yapılan saldırılara dur diyecek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
*Irkçı saldırılara karşı caydırıcı cezaların önünü açmalı ve emsal teşkil edecek cezalar verilmelidir.
Aksi halde Kıyat ve benzerlerinin yaptıkları, yapacakları açıklamalar Kürt Halkının ülkelerine olan sevgi bağları zedelendiğinde tamiri ve tarifi imkânsız bir sürece girme tehlikesi ile karşı karşıya kalacağız.
O MUHTARI ATIN İÇERİ!
Buyurun Çorum’da kendini ilah sanan, ahlaksız, haysiyetsiz bir muhtarın kendi tarlalarını bedava sürmeye zorladığı, kabul etmediği için darp ettirdiği 2 Kürt mevsimlik işçi kadın bu ülke için bir fırsattır. O muhtar öyle bir ceza almalıdır ki bir daha hiçbir ırkçı haysiyetsiz böyle şeylere cesaret edememelidir.