VESSELAM KİNG ADAMSIN BAŞKAN & BAZEN BİR ADAM ÇIKAR!

Ekrem Arpak
ABONE OL

             BİR ADAM ÇIKAR VE HER ŞEY DEĞİŞİR! Futbol kadar olmasa da başta basketbol, voleybol olmak üzere amatör sporlara karşı da merakım vardır ve fırsat buldukça takip ederim. Ama en çok tenis, atletizm gibi bireysel sporlar da beni daima cezbetmiştir. Özellikle ciddi efor, azim ve emek isteyen tenis sporunun bende yeri bambaşkadır.

Elbette ki her spor branşında yaşanan rekabetlerin kendi içlerinde hikayeleri vardır lakin bireysel sporlarda bazen büyük hikayeler yazılmıştır. 

Hikayelerden kastım üstün başarılar ve kırılan rekorlar değil, inanmışlıkları, duruşları ile başarıya uzanan yollarda sadece rakiplerini değil; imkansızlıkları, acıları, bazen de yalnızlığı hatta ötekileştirilmeği bile yenerek zirveye tırmananlar benim için birer masal kahramanlarıdırlar.

Spor sadece rekabetten, madalyalar, kupalar kazanmaktan ibaret değildir. Evrensel barışın, barış içinde temaşanın simgesi olduğu gibi bazen bir takım, bir sporcu çıkar; yazdığı başarı hikayesi ile kitlelere örnek olur ve kitleleri peşinden koşturur.

Filenin Sultanları olarak da bildiğimiz Türkiye A Milli Kadın milli takımının küresel ölçekte başarılarında bunu gördük. Bizim ülkede çoğunlukla görülmeyen, sokakta cinsel birer obje, evde modern köle olarak gördüğümüz ve namusu iki bacaklarının arasına sığdırdığımız, hemen her gün öldürülen, tacize uğrayan kadınlarımız ve genç kızlarımız için Filenin Sultanlarının yazdığı hikâye karanlık tünelin ucundaki ışık gibiydi.
İşte bu yüzden sıklıkla takip eder, bu hikayeleri ve başarıların arka perdesini araştırır, ilgiyle okurum.

BAZEN BİR ADAM ÇIKAR…

1980 yılında, Richard Williams televizyon izlerken Romanyalı bir tenisçinin bir turnuva kazanarak 40.000 dolarlık bir ödül kazandığını gördü. Bu miktar onun nasırlı elleri ile bir yıl boyunca çalıştığından çok daha fazla bir rakam anlamına geliyordu.

Richard Amerika’da siyahi doğmuş olmanın doğal suçlularından birisi olarak zaten hayata birkaç sıfır yenik gelmişti. Üstüne üstlük aşırı yoksul bir ailenin çocuğuydu.

Televizyonu kapattı, kâğıt kalem aldı aldı eline ve tam 80 sayfalık bir plan hazırladı. Hedefi: Henüz doğmamış kızlarının bir gün dünya tenisinde zirveye oturmasıydı.

Ama ufak bir sorun vardı: Richard, tenis hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Amerika’nın en tehlikeli varoşlarından birisi olan Compton California da yaşıyordu ve cebinde tek bir kuruşu bile yoktu.

Beş, altı yıl boyunca tenise dair çıkan tüm dergileri, gazete haberlerini okudu. Kısıtlı imkanlar içerisinde eline geçirdiği tüm kasetleri izledi. Okuduğu her satırda, izlediği her video kasetinin karesinde tenisin püf noktalarını, hareketleri öğrendi. Üstelik tüm bunları tek başına yapıyordu.

Derken bir gün önce Venüs’ün sonra Serena’nın eline birer raket verdi ve işte o gün kimsenin hayal bile edemeyeceği rüya başlamış oldu.

Zengin kulüplerin önlerinde süren saatlerce bekleyiş sonrası yere atılan eski topları topladı. Kızlarıyla beraber terk edilmiş, harabe halka açık kortlarda sayısız antrenman yaptı. Çoğu zaman onları korumaya çalışırken çeteler tarafından dövüldü.

Bir seferinde kortu terk etmediği için burnu, çenesi ve parmakları kırıldı. Çete elemanları dişleri dökülecek kadar dövmüş, zavallı adam yara bere içinde kalmıştı ama bu onu amacından geri döndürmedi.

‘’Gün gelecek, tarih bu adamı cesaretin simgesi diye altın harflere yazacaktı sonsuzluk günlüğüne…’’

Amerika ve dahi dünyanın hemen her yanında tenis sporu tıpkı sokak yaşamında olduğu gibi zenginlerin siyasileri dışlayıcılarının ana sporuydu. Dışlayıcı, aşağılayıcı ve kahpe bir ötekileştirme aparatı yani. Ve Richard ile kızları başarı kazandıkça baskılar artmaya başlamıştı. Richard bir gün kızı Serena’nın ‘’Baba, bu insanlar neden bize aşağılayıcı gözlerle bakıyor?’’ Sorusuna tarihin ibret nişanesi gibi sözlerle cevap verecekti: ‘’Çünkü bu kadar güzel insanlar görmeye alışık değiller de ondan…’’

Yıllar hızlıca akıp gitti. Takvimler 2000 yılını gösterdiğinde genç, siyahi, güçlü bir kadın korta çıktı. Babası ise tıpkı başından beri olduğu gibi tribündeydi. Venus Williams, ilk Grand Slam’ini kazanmıştı. 

Richard o gün gözlerinden dökülen yaş yağmurlarına eşlik eder gibi dans ediyordu.

Sonra Serena geldi ve kariyerinde 23 Grand Slam şampiyonluğu ile spor tarihine silinemeyecek bir iz bıraktı.

Bu başarıların öncesinde baba ve kızları sayısız kez alaycı bakışlara, hakaretlere, acımasızca kıyaslara ve eşit olmayan bir mücadeleye maruz kalmışlardı. Olsun, yenilmediler çünkü babaları onlara En güzel ve güçlü cevabın raketlerin hareketleri sonrası gelecek başarılarla olacağını öğretmişti.

Daha zirveye çıkmadan önce ‘’Bir gün Wimbledon’u kazanacağız ve bu sadece bizim değil tüm Amerika’nın yoksulları ve unutulmuşlarının olacak’’ Demişti Ricdard Williams.

Richard ve iki kızının hikayesi sonrası bugünün milyonlarca küçük kız ve oğlan biliyorlar ki; evet bu mümkün çünkü bir baba kızları daha hayal bire kuramazken onlar için hayal etti.

‘’King Richards’’ Kral Richard adlı sinema filmi işte bu hikayesi ile dünyada büyük ses getirdi.

Richard ve kızları başta Amerika, sonra da dünyadaki tüm yoksullara, siyahilere, dışlanmışlara, ezilmişlere hayat etmeyi ve hayallerinin peşinden koşmayı öğretti.

Tarihin tozlanmayan sayfalarında mücadeleleri, azimleri, bilgi birikimleri, vizyonları, duruşları ile bulundukları coğrafyalarda hayal bile edilemeyenleri hayal eden, hayal ettiklerini başaran ve bu başarıya milyonları inandıran birçok Richard vardır.

KİNG MEHMET KASIM GÜLPINAR!

Şöyle sadece birkaç yıl öncesine döndüğümüzde rant ve kirli ilişkiler çıkmazının içine düşmüş, liyakat, vicdan, ahlaki değerleri yerle bir edilmiş Şanlıurfa siyaset anlayışı artı yerel yönetimlerinin içler acısı hali karşımıza çıkar ve Şanlıurfa halkının umutsuzca bir Richard beklentisi.

Siyasi, ekonomik, coğrafik ve tarihler açısından hikayeleri çok çok başka olsa da Mehmet Kasım Gülpınar 31 Mart yerel seçimlerinde Şanlıurfa halkının Richard Williams’ı idi.

Şanlıurfa halkı da durumun böyle olduğunu sandığa yansıttıkları iradeleri ile ortaya koyarak göstermiş oldular.

Şimdi çok da geriye gitmeye gerek yok. Sadece 31 Mart yerel seçim öncesi Şanlıurfa halkının aradığı lider ‘’Büyükşehir Belediye Başkanı’’ Veya abinin tanımına bakalım.

Başta Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi olmak üzere; tüm öz kaynakların rant ve çıkar ilişkisinde belirli bir kesime aktarılmasına son verecek irade ve cesarete sahip bir aday beklentisi vardı. Bir diğer deyişle ‘Hortuma’ son verecek.

Yerel yönetimin elindeki kurumlarda yaşanan ve nepotizmin tavan yaptığı torpil ile işe alınmalara son verecek bir babayiğit aday beklentisi.

Hiçbir gücün makam kapısına dayanarak baskı ile, jopla, tehditle veya geçmiş açıkları üzerinden ihale talep etmeye cesaret edemeyecek kadar güçlü ama aynı zamanda o kadar da cesur bir aday beklentisi.

Belediye yönetimini eş-başkan gibi kardeşi ve evlatları arasında pay etmeyecek, kendi akrabalarına belediyeyi peşkeş çekmeyecek bir aday beklentisi.

Belediye de yaşanan rüşvet ve yolsuzluk çarkının tüm dişlilerini kıracak ve son verecek bir aday beklentisi.

Herkese her ilçeye, her etnik kimliğe eşit mesafede hizmet götürecek adil bir aday beklentisi.
Dikkat ederseniz; sıraladığım beklentiler arasında fiziksel projeler yok. Çünkü Şanlıurfa halkı, rüşvetin, yolsuzluğun, çıkarın, hırsızlığın, torpilin bitmediği bu şehirde şehri yarınlara taşıyacak hiçbir projenin, hizmetin hayata geçirilemeyeceği gerçeğini fark etmişlerdi.

Peki, Şanlıurfa halkının bu beklenti ve inanç ile yaptığı çağrıya kayıtsız kalmayan ve hem siyasi hem özel yaşamından birçok şeyi feda ederek seçime giren Mehmet Kasım Gülpınar ne yaptı 31 Mart sonrasında.

İşte hikâyeyi anlamlı kılan ve Richard ile benzeşmesini sağlayan nokta tam da burasıdır.

Gülpınar, 31 Mart öncesi bu şehirde siyasetin rant ilişkilerine bulaşmadan, çalmadan, rüşvet alıp-vermeden, torpil yapmadan yürütülmeyeceğine dair bütün umudunu yitirmiş Şanlıurfa halkına bu kirlenmişlikten uzak durarak da siyaset yapılabileceğini yeniden hatırlattı. Çünkü:
 

Çalmadı-çaldırmadı!

Torpile ve rüşvete yol vermedi!

Yolsuzluğu, adrese teslim ihaleleri tarihin derinliğine gömdü!

Oy, makamı koruma veya gelecek kaygısı ile hayal mahsulü vaatlerde bulunmadı.

ATM işçi ve memurluğuna dayalı çalışmadan maaş almaya son verdi.
Bakınız; yukarıda saydıklarım 31 Mart öncesi Şanlıurfa halkı için bir ütopya (imkânsız) idi.

Gülpınar sadece 1 yılda kendinin inandığı kirlilikten, sömürüden arınmış bir siyaset ve Büyükşehir Belediye Başkanı modeline milyonları da inandırdı. Gülpınar tıpkı Richard’ın kızlarına yaptığı gibi, Şanlıurfa halkına bir adamın bu şehre çıkarsız da hizmet edebileceği gerçeğini gösterdi, göstermeye de devam ediyor.

Biz dönelim seçimi kaybetmeyi akıllarının uçlarından bile geçirmemiş, bugün bile içlerine sindiremeyen ve fakir, fukaranın parası üzerinden sürdükleri o şaşalı hayatı özleyenlerin, trol ve paralı maşalar üzerinden yapmaya çalıştıkları algılara.

GÜLPINAR NE YAPTI?

Bir sosyal medya kullanıcısı kardeşimiz ‘’Sıradan bir ödüle bu kadar sevinmek yerine, keşke 11 Nisan Kurtuluş etkinliklerine daha fazla önem verilseydi!’’ Paylaşımı yapmıştı.

Bu nedir biliyor musunuz?

Bu, rantını, halkın alın teri üzerine kurulmuş konfor alanını kaybedenlerin gerçekleri maniple etme ve halkın zihnini bulandırma refleksidir.

Kendince değersizleştirdiği ödüle bir bakalım.

Ödülün veriliş nedeni: Mehmet Kasım Gülpınar’ın uluslararası ilişkilerdeki başarılı çalışmaları ve şehrimizin küresel tanıtımına sunduğu katkılar. Bu bile başlı başına bir takdir sebebi değil de nedir?

Ne yapmış Gülpınar?

Göreve geldiği günden beridir farklı ülkelerde kurduğu iş birliği, diplomatik ziyaretleri ve çok dilli iletişim becerisi ile Şanlıurfa’nın kültürel ve ekonomik değerlerini dünyaya tanıtmayı başarmış, yapmaya da devam ediyor.

Bunu da bir kamera gördüğünde ‘’Sen bunu yaparsan-sa, şunu tutarsan-sa…’’ Gibi Türkçemizde yer almayan kelimler veya Tarzanca bir dille değil, tam 5-6 yabancı dille başarmış.

Ödülü veren kimler? Xello, Cello’nun parayla sattığı bir ödül değil ha. Enternasyonal İş Adamları Derneği (İNTİSAD)

DÜNYA MÜZİK ŞEHRİ UNVANIIN ÖNEMİ!

Malumunuz, birkaç ay önce Şanlıurfa’da dev bir lansman düzenlemiş ve Gülpınar o akşam dünyanın dört bir yanından şehrimize gelen farklı dile, milletlere mensup yüzlerce üst düzey bürokrat, siyasetçi, bilim adamı, tarihçiye İngilizce bir sunum yapmıştı.

Bu sunum sonrası kuvvetle muhtemel uğur böceği patentli bir sosyal medya şaklabanı aynen şunu yazdı: Ma ne olmuş İngilizce konuştuysa? Sanki biz İngilizce mi biliyoruz?

Ona şöyle cevap vermiştim: İyi de sen zaten ağa babaların gibi zavallı bir lehçe ile ve Türkçeye ihanet ede ede sadece rüşvet, torpil, ihale ve sapkın ilişkiler dilini konuşuyorsun. İyi de bu lansmanda sunum yapılanlar Şanlıurfa halkı değil ki, Şanlıurfa’nın tanıtımına katkıda bulunacak misafirlere idi.

Lansman öncesi, esnası ve sonrasında Başkan Gülpınar’ın müthiş diplomasi başarısı, uluslararasındaki iletişim dilinin gücü ve mücadelesi ile de bu unvanı ve organizasyonu aldık.

UNESCO Müzik Şehri yıllık toplatışına ev sahipliği hakkını elde etmek ne demek biliyor musunuz? Size en iyi anladığım bir dal üzerinden anlatayım. Futbolda dünya kupasını ülkemize kazandırmanın kültürel ölçekte müzikal ve tanıtım dünya kupası 2026’da Şanlıurfa da demek. Tüm dünya günlerce Şanlıurfa müziğini, tarihini, folklorunu, gastronomisini konuşacak yani.

EVET NE YAPIYOR GÜLPINAR!

Mehmet Kasım Gülpınar bir yandan Şanlıurfa halkına temiz siyaset yapılabileceğini pratik anlamda anlatırken diğer yandan şov yapmadan bu şehrin temel sorunlarına dair projeler üretiyor. Pek tabi proje demek büyük bütçe demek ve 31 Mart sonrası Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi 12 Milyar 200 milyon gibi borç yükü kamburunu taşıyordu sırtında. Gülpınar buna rağmen pes etmedi.
 

13 ilçede asfalt ve bakım, onarım çalışmaları son sürat devam ediyor.

Haşimi’ye Meydanı turizmin cazibe merkezi olmaya aday şehrimize yakışır hale geldi.

Daha dün araç filosuna 25 otobüs eklendi.

Allah korusun olası bir deprem veya sel felaketinde Şanlıurfa halkını kepçelerle arayan halden kurtaracak profesyonel bir arama kurtarma ekibi kuruldu. (ŞUAK)

Liman Ayık Derneği ile yapılan iş birliği sayesinde çocuklarımız madde bağımlılığı tedavisi görüyor ve meyve vermeye devam ediyor.

BEREKET Kart projesi ile ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın onurları ile oynamadan kendi ihtiyaçlarını kendilerinin temin etmesine olanak veren proje.

BELTUR Bünyesinde asgari ve altında maaş alan vatandaşlarımızın hizmetine sunulan ve dört çeşit yemek sunan lokantalar. Ücretsiz çorba dağıtımı. Aklıma gelen ilk projeler sadece.
Not: Borç yüküne rağmen Büyükşehir Belediyesi personelinin bugüne kadar maaşlarını tek bir gün bile aksamadan almaları bile konuşulmaya değer bir konu aslında.

DEV LUNA PARK!

Ali Duhan Boz kardeşimiz sosyal medyasında Şanlıurfa’nın genç ve çocuk nüfusu bakımından bir Luna Park’a ihtiyaç duyduğunu belirtmiş ve ben de haklı bulmuştum fakat Gülpınar başkanın şovdan uzak projelerini benim bile takip edemediğimi görmüş oldum zira dev bir Luna Park yapımı anlamında proje meclisten geçmiş bile.
Meclisten geçen Cumhuriyet Projesi Mehmet Kasım Gülpınar'ın Urfa'ya hediye edeceği çok değerli projelerden birisi olacak sadece.

Ne demiştik; bazen bir adam çıkar ve olmaz denilenin olunurluğuna inandırır herkesi. Hele de bir kesimin olmazların içine atarak sömürdüğü kimsezilerin, ezilmişlerin, mazlumların öyle bir umudu olur ki; bu hayatta ahlaki değerlerin yeniden kazanılmasından büyük projemi olur?

Vesselam KİNG (Kral)  Adamsın Başkan