VEFA GÖSTERMEZSEN BAĞLI'NA IRGAT OLURSUN ELİN BAĞINA!
Gökyüzü don tutmuş iri gözyaşlarını döküyor, kar taneleri ağır ve kör bir karanlığa hapis olmuş sabahın seherine solgun, kirli ve hüzünlü beyaz rengini katıyordu. Kar tanelerini önüne katıp kırık penceresinin camlarına vurduğu rüzgarın iniltisini dinlerken, mutfaktan gelen sese kulak kesildi Yusuf. Günler, haftalardır olduğu gibi firari uykusunun yorgunluğu ile kalktı yer yatağından. Seslerin geldiği mutfağa doğru adım atarken yer henüz yanı başlarında yatan küçük kızına ilişti gözleri. Haftalardır tedavi ettiremediği için her gün biraz daha eriyen solan kızına. Ağrısını az biraz dindiren son ilaçları da tükenmiş, zavallıcık küçük bedenini dayanılmaz ağırlarla saran sancılara teslim olmuştu. Sonra saçlarına yoksulluğun, çaresizliğin beyazları dadanan eşine baktı. Her öğün iki yavrusuna bir parça ekmek, iki kuru zeytinden gayri bir şey koyamadığı için ağlamaktan gözlerinin feri sönmüş aşkına yani...
Ciğeri yandı yine. Kaç zamandır olduğu gibi omuzları çöktü işsiz baba olmanın derin, ağır, kahpe utancıyla. Hışırtılar çoğalınca mutfağa yöneldi ağır adımlarla. Mutfağın kapısına geldiğinde ilkokul 4. sınıfa giden kızının beslenme çantasına bir şeyler koyduğunu gördü. İçi boş buzdolabının kapısı ardına kadar açıktı. Dolayısıyla kızı buzdolabından gıdım yiyecek almış olamazdı. Dikkatlice izlemeye koyuldu. Küçük Mizgin eski gazete sayfalarını buruşturuyor ve beslenme çantasına yerleştiriyordu. Sonra masanın üzerinde duran yarım somun ekmeğini eline aldı. İnce parmakları ile bir lokmacık koparıp ağzına attı, tekrara masaya bıraktı. Gazete parçaları ile doldurduğu beslenme çantasının fermuarını çekip kapattı...
Yusuf, o gün kızının öğretmeninden Mizgin'in yemek aralarında ''Annem çantama yine bir sürü yiyecek koydu ama canım çekmiyor!'' diyerek ağzına bir lokma atmadığını öğrendi. Öğretmeninin arkadaşlarının alaylarına maruz kalmamak için Mizgin'in bu yola başvurduğunu, farkında olduğunu ve genelde Mizgin'i kırmayarak kantine davet edip kendisine eşlik ettirdiği öğrendi.
Memleketi Şanlıurfa'da iş bulamamış ve ekmek kavgasına İstanbul'a göç etmişti. Garsonluk, barmenlik, hamallık, pazarcılık, inşaat ameleliği; ne bulsa çalışıyordu ama devamlı bir iş bulmak mümkün değildi. Daha da kötüsü küçük kızının kalp yetmezliği pençesine düştüğü aylar öncesinden beridir işsizdi.
O akşam oturup halini, ahvalini anlattığı bir mektup yazdı. Mektubu yazdığı kişi Şanlıurfalı bir bakan yardımcısıydı. Ama garip olan öyle bir bakan yardımcısı yoktu. Ertesi sabah Yusuf'un cansız bedenini beton zemine çakılmış görenler, avucunda sıkı sıkı duran mektubun son satırında yazılanları acı içinde okudular...
Beni affet sevdiğim, güzel kızlarım; beni affedin! Sizlere laik bir eş bir baba olamadım üzgünüm. Aslında yoksulluğa direnecek gücümü kaybetmedim ama dün halimi, ahvalimi yazacak, yardım isteyip bir umut dalına tutunacağım kimsenin olmadığını görünce yitirdim gücümü. Güzel karım; biliyorum benden çok daha iyi büyüteceksin kızlarımızı. Umarım büyüdüklerinde çok önemli makamlara gelirler ve umarım memleketimin kimsesiz garibanlarının yazdıkları çaresizlik mektuplarını okuyarak yardıma koşacak güzel insanlar olurlar...
Hep derim ya, zengin toprakların yoksul çocukları olmak kader gibi yazılmış alınlarımıza. Yüzlerce dönüm tarım arazilerine sahip insanımı Ege'de, Karadeniz'de, Çukurova'da, Akdeniz'de 5-6 dönüm araziye ırgat eden derin bir yoksulluğun mahkumlarıyız üzgünüm.
Bin bir çile ile, dertle, kederle büyütüp okuttuğumuz çocuklarımızın Metropollerde kağıt toplayıcısı olmalarının, bir torba patatese, soğana dahi muhtaç olmanın gönül yarası ağır ağır kanar bende. Yardım kolilerine muhtaç kalmış memleketimin esmer alınlı güzel insanları...
Peki, hiç düşündük mü ''NEDEN?'' diye...
Ben diyeyim sizlere:
1- Birbirimizi sevmiyor olmamız, kendimize yaptığımız en büyük kötülük. İşte bu yüzdendir ki Şanlıurfalı bürokratımız kalmadı neredeyse. Kabine dışında kalıdığımız yetmedi, ülkenin önemli kurumlarının başında bulunan bürokratlarımız bir bir görevden alındılar zira biz bize yaptık.
2- Vicdanımız köreldi.
3- Merhamet duygumuzu kirlettik.
4- Bencil ve bana ne-ci duygusuz insanlar olduk.
5- Liyakat yoksunu siyasilerden hesap soramadık.
6- Zavallı bir korkaklığın esaretinde aşımızı sömürenlere karşı duramadık.
Ama en önemlisi VEFA duygumuzu kaybettik....
Efendim; Dr. Mehmet Selim Bağlıyı arz edeyim sizlere. Yok yok, Karadenizli değil bildiğiniz sizin, benim gibi esmer bir Şanlıurfalıdır kendisi.
*Ülkenin en önemli kurumu olan SGK Başkanlığını tam dört yıl başarıyla sürdürürken sayısız hemşerisinin okunmamış yardım mektuplarını okuyan Urfalı yani.
*SGK Başkanı iken Harran Üniversitesine om milyonlarca liralık tıbbi cihaz desteği sağlayan Urfalı yani.
*Başta BŞ olmak üzere neredeyse tüm belediyelerimizin içine düştüğü borç batağından çıkaran Urfalı yani.
*Memleketteki STK Başkanlarının Ankara'daki en büyük destekçisi Urfalı.
* Urfalı çiftçinin, manavın, kasabın, köylünün, ırgatın, yaşlının, gencin gönül rahatlığıyla kapısını çalıp, derdini çözecek mektupları elden sunduğu Urfalı.
*Bölgedeki ilk yaşlı sığınma evine imza atan.
*Çocuk yuvası projesinin mimarı.
Malum, son zamanlarda da Aile Çalışma Ve Sosyal Politikalar Bakan yardımcılığı yapıyordu Dr. Mehmet Selim Bağlı. Burada da Urfa'yı ve Urfalıları asla yalnız bırakmadı. İşte bürokrat olarak Ankara'daki son kalemiz olan o Bağlı geçenlerde bakan yardımcılığından ayrıldı. Sosyal medyayı özellikle takip ettim. Fuat Erbülbül dışında Dr. Mehmet Selim Bağlı'nın her sorunlarını çözdüğünü bildiğim tek bir Belediye, STK başkanı, gazeteci, İş İnsanı, kurum amiri, Ak Parti başkan veya başkan yardımcısı Bağlı'ya destek verecek tek bir twit atmadı.
İşte Yusuf'ların gurbet elde yoksul yoksul ölemerine, Mizginlerin beslenme çantalarına ekmek yerine eski gazete koymalarına sebep bizim bu vefasızlığımız ve kendimizden olana karşı beslediğimiz çekemememizliğimizdendir.
Bu kafayla devam eder, kendi bağlılarımıza sahip çıkmaz isek, daha uzun yıllar elin bağına ırgat, kapısına köle olmaya devam edeceğiz.
Kendim adıma memleketime yaptıkları için Dr. Mehmet Selim Bağlı'ya tüm kalbim ile teşekkür ediyorum ve diyorum ve biliyorum ki kısa sürede çok daha önemli makamlarda tüm vefasızlığımıza rağmen bu memleketin yoksul insanına hizmet vermeye devam edecek.