TİLKİ KUYRUĞU!

Ekrem Arpak
ABONE OL

Sopayı toprağa diksen meyve verecek bereketli toprakları, kızgın güneşi, havası, eşsiz doğası, suyu, kadim tarihi, kültürü ve folkloru ile ne güzel memleketti benim Şanlıurfa...

Biliyorum, (di)li geçmiş zaman ile başlayıp rahmet okur gibi oldum doğduğum topraklara. Aslında yetmez biliyor musunuz; bir fatiha okuyup, hellalleşmek gerek artık yitirdiklerimize...
Tutarsızlığın, haksızlığın, nepotizmin, çıkarın, rantın, uyuşturucunun, tefeciliğin, fedoalitenin, liyakatsız bürorat sisteminin elinden komaya girmiş memleketimin dermanı kaf dağının ardına atılmış hangi yarasını anlatayım?

Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça! Diyordu Ahmedo (Ahmet Kaya) Yaşasaydı eğer, meselenin ahmaklık boyutundan çıkıp ahlaksızlık boyutuna evrildiğine tanıklık edecek, kim bilir ne şarkılar savuracaktı siyasi etiğin, dürüstlüğün, adaletin, hakkın, hukukun, vefanın, vicdanın bu denli ayaklar altına alınmış hallerine...

Hoş ve haşa onun kadar olmasa da anlattığım da ne değişiyor ki?
Doğruları yazıyorsun ya; günün şöyle geçiyor; sabahın seherinde kapın çalınıyor ve polis arkadaşlar arandığını söylüyor! Artık suç duyurusunu kimin yaptığını sormuyorum bile. Damarına bastığım, tüküresi çarkına çomak soktuğum adamın biridir işte...

Memleketine doğru yola çıkıyorsun, yolda polis arkadaşlar durduruyor. Hops, aranıyorsun! Yine sormuyorum kim, ne, neden diye zira ahlakslığın, rantın, rezilliğin, kepazeliğin savunucusu bir kalemşör şikayet etmiştir.

Havaalanına girerken yine polis arkadaşlar. Muhtemelen bir milletvekilimizin hatasını kaleme almış olmanın gözaltısıdır deyi gülüp geçiyorum. Uçak iniyor ve artık duymasan kendimi eksik hissettiğim o meşhur anons:

-Sn.Ekrem Arpak, lütfen kendinizi kabin görevlisine tanıtınız. Kısa bir tanışma ve polis eşliğinde karakola.

Arada bir Urfalı Hazine ve Maaliye Bakanının müfettişi arıyor:

-Ekrem Bey, eşiniz size 500 lira göndermiş bu gelire girer! Hesabını ver ve siz hemşeriniz olan bakanın müfettişlerinin açtığı garip bir soruşturma altında hesap verirsiniz. 

Şaka bile değil, düpedüz ayıptır Sn. Bakan, ayıp! 

Tabii bütün bunları yaşarken psikolojin allak bullak oluyor. Hafızayı zorluyorsun ve soruyorsun kendine:

-Ben uykuda cinayet mi işledim acep?! 
-Acep Putin kekom benim Rus Ajanı olduğumu deşifre mi etti? 
-Aha, 10 milyon dolarlık kara paramı akladığım mı çıktı ortaya? 
-Kaç leşim var acep? 

Sn. Nebati Bakanım; 28 yıllık eşimin gönderdiği 500 lira veya aldığı 90 liralık ayakkabıyla ülke ekonomisini kurtaracaksanız, buyur servetim feda diyeceğim ama borç ve kiradan gayrı bir şeyim yok, haberin olsun. 

Bugünkü İstanbul & Şanlıurfa yolculuğunun kısa özeti buydu...
Neden biliyor musunuz; çünkü Ekrem Arpak bu şehirdeki hiçbir usulsüzlüğe tahammülü olmayan ve kamuoyuna anlatan adamdır.

Tıpkı son iki üç gündür Şanlıurfa İl Gençlik ve Spor Müdürlüğüne yapılan ucube atamayı es geçmediğim gibi...

Tıpkı, Bozova Aile bilmem ne müdürlüğüne yapılan atama gibi...
Yahu bu şehir de liyakata dayalı, hak edenin oturduğu bir makam göremeyecek miyiz?
Yahu nerede kaldı siyasi etik, ahlak, din, dürüstlük? Ne ara tükettik, tüketildik ve ne ara bu kadar sindirildik?

YILDIZ'IN KARDEŞİ!

Sahi, daha bir yıl öncesine kadar Ak Parti Şanlıurfa İl Başkanı Bahattin Yıldız'a yapmadığımız kalmadı değil mi?

Uucube algı operasyonları ile yerden yere vururken nasıl da birer kahraman gibi hava attık kardeşi hastanede tamirci olan Bahattin Yıldız'a.

Oysa istese kardeşini o hastanenin müdür yardımcısı da yapardı Bahattin Yıldız dğil mi?
Peki tamam, Bahattin Yıldız'ı astık, kestik. Şehri de kurtardık değil mi? İyi de bugün neden bu kadar suskunuz ha?

Şu atamalara karşı neden gıkımız çıkmıyor?

KUYRUKSUZLARIN ALAY KONUSU OLDUK!

Müsaadeleriniz ile nedenini ben söyleyeyim de yine bir gözaltı kararıyla uyanayım...
Çünkü bu şehirde makam sahibi olmak için tüm değer yargılarımızı yerlebir edenlerin oyuncağı olduk. Az aşağıda okuyacağınız misalde olduğu gibi, makam sahibi olmak için deyim yerindeyse kuyruklarını kesenler, para, makam, rant, torpil için tırnaklarını dahi kesmeyen bizleri çıkar havuzlarının süs balıkları yaptılarda ondan...

Bu şehir, ayukka çıkan ve iptal edilmek zorunda kalan o meşhur ucube petrol arazisinin hesabını dahi soramadı be!

Bu şehir, gözümüze sokulan yolsuzluklara karşı zavallı birer pısırık gibi sadece izlemeyi seçti.

Korktuk, korkutulduk veya satıl alıp alay ettiler bizimle...
Onlar kendi kestikleri kuyruklarının diyetini alın terimizi sömürerek alıp zenginleştikçe, bizler her türlü sıkıntıya mahkum edildik... Az biraz sesimiz çıktığında ise, ekmeğimiz ile oynadılar, işimizle; oda olmadı yargı yoluyla baskı yaptılar.

Buyurun, peygamberler şehri, medeniyetin beşiği Şanlıurfa'yı resmeden misalimize...

TİLKİ KUYRUĞU


Tilkinin kuyruğu kayaya sıkışmış ve kurtulmak için kuyruğunu kesmek zorunda kalmış.
Daha sonra bir başka tilki onu gördüğünde
“Kuyruğunu neden kestin?” diye sormuş.
Kuyruğu kesik olan;
“Böyle kendimi çok mutlu hissediyorum şimdi o kadar mutluyum ki adeta sevincimden havalara uçuyorum” demiş.
Bunun üzerine diğer tilki de kuyruğunu kesmiş.
Fakat mutluluk yerine şiddetli bir acı çekmiş.
Hemen tilkiye gelip; “Neden bana yalan söyledin çok canım acıdı ?” demiş.
Tilki; “Eğer acı çektiğini diğer tilkilere söylersen onlar asla kuyruğunu kesmez ve bizimle dalga geçerler.” demiş.
Bu iki tilki diğer tilkilere yaşadıkları mutluluğu (!) anlatmışlar.
Böylece tilkilerin çoğu kuyruklarını kesmişler.
Çoğunluk onlara geçince bu seferde kuyruğu olanlarla dalga geçip onlara eziyet etmeye başlamışlar.
İşte böyle:
Önce toplumu bozup farklılaştırırlar, sonra da toplumu birbirine düşman ederler...
Kıssadan hisse;

SONUÇ: Bir toplumda bozulmalar artınca bozuk insanlar iyi insanları ayıplarlar ve dalga geçerler... (Alıntı)

Şansıma tüküreyim!
Ne kesecek kuyruğum var ne de rant, makam için kuyruk kesecek huyum...
O zaman geriye kuyruksuzlarla mücadele etmek kalıyor, huyum kurusun...

Zengin Toprakların Yoksul Çocukları olmak bize müstehaktır!