SURUÇLU DEĞİL SUÇ-LULU!
Dünyaya gelirken tıpkı anne babamızı seçme hakkımız olmadığı gibi, rengimizi, ırkımızı, dilimizi, inanç ve memleketimizi seçme, belirleme hakkımızda yoktur.
Yaradan neylerse güzel eylemiştir çünkü...
Bunun aksini savunmak haşa, Allah'a şirk koşmaktır ki haddimize değildir. Ama buna rağmen insanoğlunun yıllardır ırkçılık ve önyargılarla bitmek bilmeyen savaşları devam ediyor.
Özellikle İslami coğrafyada kök salan ırkçılık ve önyargılar yüzünden oluk oluk kan akıyorsa, bunun en temel sebebi kutsal ve tek referans kitabımız olan Kuran-ı Kerimi anlamadan, bilmeden okumak veya istediğimiz, işimize geldiği gibi anlamaktır.
Coğrafya kaderdir klişesinden nefret etmişliğimde dillere, kültürlere, renklere yasak konulmasına karşı mücadelemde bundandır.
İslami coğrafyada olup bitenleri, bu coğrafyada yaşananları veya yaşayanları eleştirmek başka, İslamiyeti ve sözde değil, özde Müslümanları eleştirmek çok başka şeyler...
Maalesef ülkemizde her ikisini sıklıkla karıştırdığımız için, kaş yaparken çok göz çıkarmışlığımız vardır.
1- İslamiyet, yeryüzündeki en barışçıl, en yaşanır ve en adil dindir.
2- Özde Müslüman, adildir, dürüsttür, temizdir, vicdanlıdır, sevgi adamıdır.
Bu gerçekleri bilelim ve saygı duyalım ama İslamiyet ve Müslümanlık altında hırsızlık yapan, nepotist, ihale vurguncusu, riyakar, vicdansız kimseleri sevmek zorunda değiliz.
Hatta İslamiyet karşıtlığının özellikle Avrupa'da artmasına neden olan bu tipleri deşifre etmek, eleştirmek her Müslümanın boynunun borcudur lakin bunu yaparken dinimize, Müslümanlığa ve Müslümanlara zarar vermeden yapmak gibi zorunluluğumuz olmalı kanısındayım.
Mesela Türk ve Kürt solunun işçi emekçi haklarını savunmak, Kürt halkının sorunlarını masaya koyma biçimindeki en büyük yanılgıları tam da burada başlar.
Devrimciliği, işçi, emekçi olmayı İslami, yaradanı reddetmekle bir tutmak, dini değerleri inkar ve hatta zaman zaman alay etme noktasına varan eylem ve söylemler yüzünden bırakın iktidarda olmayı, ana muhalefetten bile düşme durumuna geldiler.
Neyse, konumuz benim de sıklıkla dile getirdiğim siyasal İslam değil bugün. Konumuz Şanlıurfa'da Suruçlu ve Siverekli olmanın insanın karşısına çıkardığı zorlukları irdelemek.
M. Korkut Polat: Dişiyle, tırnağıyla çalışmış, Şanlıurfa OSB'sinin kurulmasında emeği olan onurlu bir babanın evladı; vizyon sahibi, bilgi birikimi, entelektüel altyapısı ve beyefendi kişiliği ile çok değerli bir iş insanı.
Babanın mirasını dünyevi zevkler uğruna bitirmek yerine, günümüz teknolojisi ve değişimine göre kendini revize etmiş, yabancı dilleri, kültürel ve ticari birikim, eğitimi ile de fabrikasını geliştirmiş bir değerimiz yani.
Uzun yıllardır Şanşıurfa OSB'sinin yaşadığı enerji ve su sıkıntısını çözmek için çırpınan bu değerli kardeşimiz ürettiklerini dünyanın birçok ülkesine ihraç ederek hem ülkemize hem şehrimize hatırı sayılır döviz girdiği sağlıyor.
Dedikodusu yok!
Makam için algı operasyonları yapmayacak kadar temiz...
Para için prensiplerinden, kültüründen, ahlaki değerlerinden ödün vermeyecek kadar da dik duruşlu.
Normal şartlarda bu değerli kardeşimizin kıymetini bilmek, şevkini kırmayarak daha fazla üretmesi, ürettiğini ihraç etmesi ve yeni istihdam alanları yaratmasını sağlamak düşer şehre ama nerdeee!?
Dedim ya, sevgili Korkut Şanlıurfa OSB'nin mihenk taşlarından birisi. Çünkü o bir sanayici ayırca aynı zamanda başkanı olduğu STK nedeniyle OSB'nin resmi ortağı...
Ne var ki tüm haklarına rağmen OSB ile bağı olmayan, orada olmaması bile gereken STK Başkanı kadar hakettiği değeri görmez bürokraside...
Çünkü M. Korkut Polat'ın 2 büyük eksiği vardır:
1- Korkut'un bir STK Başkanı gibi, şehrin ileri gelen bürokrat, kurum amiri ve siyasilerini ağırlayarak nemalanacağı bir bağ evi yoktur.
Tenezzül de etmez zaten.
2- Korkut Suruçludur. Pardon, Suç-lulu...
Açayım efendim:
Şanlıurfa'da Siverekli ve Suruçlu olmak başlı başına bir günah, başlı başına önyargıyla ötelenmek ve suçtur.
Hele bir de M. Korkut gibi aslanlar gibi duruyorsan, Suruçluysan işte tam da Ekrem Arpak gibi Sululu veya Suçiziztanlısındır.
Pek tabi sadece doğduğu yerle değil, Mehmet Kaya gibi duruşu nedeniyle de hakettiği değeri görmeyenler var bu şehirde.
25 yıldır Şanlıurfa Ticaret Borsası başkanlığını yapan Mehmet Kaya'da aslanlar gibidir, onurlu adamdır. Bu yüzdendir ki bu şehirde sapkın ilişkileri, taşeronluk vurgunları ayuka çıkan veya imar üzerinden milyonlar götüren bazı STK Başkanlarına dokunulmaz ama M. Kaya'nın dededen kalma evi istimlak edilir...
Sözde Şanlıurfa'nın geleceği adı verilen bu istimlak hamlesinde, projesinin ortasında yer alan bazı yerler çıkarılırken, proje ile alakası olmayan Kaya'nın evini istimlak ederler.
Proje dev bir proje evet. Gelecekte bu dev projenin kimleri devleştirme ihtimali olduğunu da kaleme alacağım tıpkı M. Kaya'nın istimlak edilen evini Ankara'da masaya yatıracağım gibi.
Siverekli olmakta büyük suçtur Urfa'da. Siverekliysen eğer, halktan yana, doğru, tarafsız haber yapıyor olmanın zerre önemi yoktur.
Tıpkı sanatının, ulusal kimliğinin olmadığı gibi. Geriye tek bir seçenek kalmıştır:
Yalakalık...
Bu da ne benim ne Korkut'un ne de Kaya'nın yanına uğrayamaz. Ve bizlerin öyle nemalanmak için bağ evlerimiz de yoktur.
Bu arada Çankırı basını son günlerde şehrin bazı iş adamlarını dolandırdıklarını, yalan haber yaptıklarını iddia ettikleri bir Urfalıya tepki yağdırıyorlar.
Araştırdım ve öğrendim ki, o tepki gösterdikleri kişi aslında Urfalı falan değil. Ankara ŞURKAV başkanı Mardinli kardeşimiz miş...
Urfalı kimliğinin ta Çankırı'da dolandırıcılıkla anılması beni üzdü ama adam ŞURKAV Başkanı baba. Bense Siverekli. Eleştirmek ne haddimize :)
Eminim ki ben nasıl Siverekli olmaktan mutluysam, Korkut' ta Suruçlu olmanın gururunu yaşıyordur. M. Kaya daha nice on yıllar aynı onurla dik yürüyecektir.
Sevgili Korkut ile anlaşamadığımız tek nokta, benim gibi karizmatik olmasıdır. Karizma adamı severim ama benden karizmalısını değil...