O FOTOĞRAF KARESİ VARYA!

Ekrem Arpak
ABONE OL

TEK BİR FOTOĞRAF KARESİ YETER! 

Hayat, hiç bitmeyecekmiş gibi sürdürdüğümüz ömrün bazı safhalarında yanlışlarımızı, hatalarımızı önümüze koyacak o kadar çok ipuçları verir ki lakin çoğunlukla görmeyiz, göremeyiz, görmezlikten geldiğimiz de olur. 

Sonrası mı; ah ile vah ile gelen pişmanlık seanslarında kırılan dizlere vurulan şamarlar kalır bizlere. Bugün kendi adıma hatta şehrim adına işte böyle bir ipucunun hikayesini kaleme alacağım. Belki de makalemin ruhunu özetleyecek bu kısa hikâyeyi her okuduğumda nemlenen gözlerimdeki hüznün sebebi de coğrafyamın birçok yoksul çocuğu gibi boyacı bir çocuğun aslında insanlık dersi alınacak acılarının sözcükler arasında inlemesindendir. 

- Annen var mı senin? 

- Var tabiî. 

- Ne iş yapar? 

- Çamaşıra gidiyor. 

- Sen ne olacaksın büyüyünce? 

- Ben mi? dedi. 

Gözlerini gözüme kaldırdı. İkimiz de mavi mavi baktık... 
 

-Ben, dedi, boyacı olacağım. 

- Ne boyacısı? 

- Kundura boyacısı. 

- Neden kundura boyacısı? 

- Ya ne olayım? 

- Doktor ol, dedim. 

- Olmam, dedi. 

- Neden? 

- Olmam işte... 

- Neden ama? 

- Doktoru sevmem ki. 

- Olur mu ya? Bak, dedim. Doktor sevilmez olur mu? 

- Tabiî sevmem, dedi. Annem hasta oldu. Evimize geldi. Kumbaramızı kırdık. Bütün yirmi beşlikleri ona verdik. Sonra çeyrekler kaldı. Onlarla da reçeteyi yaptırdık. O da zorlan. 

- Ama annen iyileşti. 

- Annem iyileşti ama paramız gitti. İki gün yemek yemedim ben. 
 

- Peki, dedim, öğretmen ol. 

- Ben mektebe gitmiyorum ki. 

- Neden? 

- Öğretmen beni dövüyor. 

- Neden? 

- Yaramazlık ediyorum da ondan. 

- Sen de yaramazlık yapma. 

- Ben yaramazlık ne demek bilmiyorum ki. 

- Öğretmenin yapma dediği şey, dedim. 

- Belli olmuyor ki!.. Bir gün arkadaşımın biri “Çamaşırcının piçi” dedi. Ben de döğdüm onu. Öğretmen de beni döğdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi döğmedim. Yaramazlıkmış diye. Bir 

- Fena yaptım. Ben adam olmak istemiyorum ki. 

- Ne olmak istiyorsun ya? 

- Boyacı olacağım dedim ya. 

(Sait Faik Abasıyanık) 

SERDE ASİLİK VAR YA! 

Evet, serde asilik var ya; (öyle diyor eleştirdiğim bazı müstesna değerde siyasilerimiz... Benim, aslında hayatın gerçeklerine verecek cevapları olmayanların Ekrem Arpak ile mücadele etme şekli: 

Yargıya baskı yaparak, 

Ekrem Arpak solcudur, dini inancı yoktur algısı yaratarak, 

Klasik hak gasplarında bulunarak saldırmak... 

Müslüman olmak eğer o bazıları gibi fakir fukaranın alın terlerini ihale vurgunları, nepotizm, torpil, silah ve sigara kaçakçılığı, rüşvet, tefecilik üzerinden cebe indirmek sonrada abdest dahi almadan gösteriş olsun deyi camilere akmak, cuma mesajları yayınlamak ise: Baba ben Müslüman değilim! 

Sağcı olmak farklı dilden, dinden, kültürden, renkten, ekonomik, sosyoekonomik sınıftan olanları ötekileştirmek; güçsüzü ezmek, hukuksuzluk, alçaklık, yalan, dolan, riyakarlık, yalakalık üzerinden kul hakkına girip makam sahibi olmaksa... 

Şan, şöhret, para, makam, güç için kendi yol arkadaşını, partidaşını, komşunu, kardeşini, arkadaşını, dostunu veya sesini çıkaramayacak garibanı yarı yolda satmak, özel hayatı üzerinden şerefine, namusuna, ailesine saldırmaksa: Baba ben en kral solcuyum... 

Dindar olmak makamından aldığın güçle tefecilik yapmak, işsiz gariban kız çocuğuna, anneye cinsel tacizde, baskıda bulunmak, sapkınlık, bir halkı kandırmak, zulmetmek, yakıp yıkmak, Allah’ın ilmini paraya satmak ise: Baba dinsizim, imansızım ben! 

BUGÜN ÇOK DOLUYUM! 

Aslında son olarak Şanlıurfaspor’dan ayrılan Gürsel Hocanın paylaştığı ve ruh halimi anlatan ama Şanlıurfaspor ve Gürsel Hoca arasındaki sorundan bağımsız olarak paylaşacağım ve üzerine kendimden de bazı kelimeler eklediğim şu sözler ile anlatmak isterim ne denli dolu olduğumu: 

Doğrudur: 

Söylenecek o kadar ağır, acı, yıkıcı sözlerim var ki ama bunları söyleyecek kadar dostluğu, kardeşliği, hakkı, hukuku, vefayı acıtacak acımasız kalbim yok benim... Sadece izliyorum... Varsın sabır taşı çatlasın yüreğimin. Allah biliyor ya; varsın mahşere kalsın. 

BEN BU COĞRAFYANIN ÇOCUKLARINA DAİMA İNANDIM! 

Makalemin girişinde bulunduğu her ortamda dışlanmış, yoksulluğun bir kader gibi alnına yazılarak çocukluğu, umudu, eğitimi, hayalleri, umutları, sevinçleri ellerinden alındığı için küçücük dünyasında kalan tek temiz mesleğin boyacı olduğunu sanan o çocuğu hatırladınız mı? 

İşte ben coğrafyamın neredeyse yüzde doksan çocuğunun yaşadığı bu travmayı iyi bilenlerdenim. Şükürler olsun. Kimse bana, kardeşlerime 6 evladını şerefi ile büyüten annem üzerinden lakap takamadı. Hadlerine mi? Ama biliyorum ki annem çamaşırcı da olsaydı gurur duyardım zira şerefiyle yapardı. 

Mesele şu ki; bin yıllık coğrafya tarihinde ve ekonomik olarak çok daha ağır zamanlarda dünyaca ünlü bilim insanları, yazarlar, çizerler, sanatçılar, edebiyatçılar çıkarmış memleketimin çocukları son çeyrek yüz yıldır ülkenin en geri kalmış şehir eğitim sisteminin birer kurbanları olarak neredeyse tek bir meslek hayali kurar oldular: Metropollerde plastik dönüşüm sektörünün yevmiyeci çöpçüleri olmak. Az biraz daha iyicesi inşaat amelesi. Haydi daha da iyisi ocak başlarında kurulan çilingir sofralarına meze taşıyan garson... 

Belki de ülkenin en büyük çelişkilerinde, en ağır şartlarda büyüyen ve bence birer mucizeyiz aslında. Dünyanın gözleri bizim şehrin tarihi zenginliklerinde lakin Kültür ve Turizm Bakanımız evveli gün TAŞ TEPELER’i neredeyse Antep ve Mardin’de ilan etti. 

Turizm dediğimiz, bacasız sanayidir. Müthiş bir döviz girdisiyle beraber dünyanın neredeyse tüm kültürleri, dilleri ile direk iletişime geçen esnafın, gençliğin hayata bakış açısının, kültürünün çağın gereksinimlerine paralel olarak gelişmesidir. 

Ama tarih bizde ama bölgede pastayı Antep ve Mardin, ülkemizde Antalya, Bodrum, Ege ve Akdeniz yemekte. Bizim çocuklarda onların çöpçüleri, ameleleri, garsonları olmakta... 

Dünyanın en zengin toprakları üzerinde yaşamaktayız derim hep. Ülkenin en yoksul insanları olarak...  

Fıstık 

Mercimek 

Zeytin 

Pamuk 

Üzüm 

Karagül 

Ters LALE 

Ve daha nice tarımsal bitki, sebze, meyve bizde ama bizim çocuklar sadece çay üreticisi olan Karadeniz ve bizim 4’te birimiz kadar pamuk üreten Çukurova’nın mevsimlik işçileri olurlar ancak. Yevmiyecidirler yine... Okula geç başlarlar kışı yarı tok geçirecek üç kuruş yevmiyeler için. Horlanırlar, dışlanırlar, katledilirler, trafik kazalarında can verirler, çadırlarda, ahırlarda konaklarlar... 

Bizim robot yarışmasında dünya üçüncüsü olan Furkan’ımız bugünlerde taksicilik yaparak ekmek derdinde lakin Karadeniz’in, Egenin ve batının tümünün çocukları tatilde, eğlencede ve kaliteli eğitimin başarısız öğrencileri olmalarına rağmen makamlarda müdür olup müşteri olmakta Furkan’ıma 3 yıl üst üste Türkiye birincisi olan lisemin öğrencilerine... 

Başta öğretmenler olmak üzere ülkemin tüm memurları için ŞARK GÖREVİ adı altında denek olmakta şehrim, coğrafyam, çocuklarımız. Bu coğrafya diğer bölgelere deneyimli öğretmen, polis, hâkim, savcı, asker, doktor, hemşire yetiştirme labaratuvarıdır ne yazık ki... 

Serde asilik var dedim ya; doğrudur. Daha lise de Hizbullahçı, sözde dindar ama not tehdidi ile kız öğrencilere sarkıntılık yapan müdürü döve döve atmışım merdivenlerden... 

Doğrudur, benim coğrafyamın çocuklarının ayakkabı boyacısı değil, bilim insanı, sanatçı, yazar, çizer, bürokrat, hukuk adamı olması gerektiğine inanıp bu bağlamda bu şehre gelmesi gereken nitelikli, kaliteli eğitimi, sağlığı, turim pastasını, tarım ve hayvancılık reformunu getirmeyen siyasileri eleştirmişim vay lımıne... 

Fakir fukaranın hakkını metropollerde metresiyle mideye indiren, otel, lokanta, holding, hastane açan bazı siyasilermiz her cuma muntazaman camiye gidip namaz kılıyor ya; onlar Müslüman ama bu haksızlığa karşı çıkan Ekrem Arpak inançsız... 

Beytülmal hırsızlığı ile milletimin, devletimin parasını çalanlar milliyetçi, sağcı ama bu hırsızlığa karşı çıkan Ekrem Arpak pis solcu öyle mi? Sağıma da soluma da kurban olasınız be... 

Biri birlerinin özel hayatlarını Whatssap, video görselleri üzerinden troller veya sosyal medya ve veya satın aldıkları sözde gazeteciler üzerinden kamuoyuna deşifre edenler muhafazakâr ama bununla mücadele eden Ekrem Arpak inançsız öyle mi? 

BEYAN EDİYORUM! 

Özelde her iki avukatıma söyledim, buradan da beyan ediyorum. Dün gördüğüm fotoğraf karesi sonrası aralarında milletvekillerinin, eski yeni belediye başkanlarının, bürokratların, satın alınmış gazetecilerin, bakanların da olduğu ve alınan veya aldırılacağı yargıya baskıyla muhtemel tüm yargı kararlarının dosyalarına itiraz etmeyeceğim. 

Son 10 gündür şahsımı tazminata mahkûm etmek, hapis cezaları aldırmak için başlatılan çalışmanın sonucu oluşacak hiçbir suç duyurusu veya dava sonucuna itiraz etmeyeceğiz. 

Varsın topluca ellerinden ne geliyorsa yapsınlar... 

Sadece izliyorum zira son sözü ben söyleyeceğim. Kaldı ki davalık olduğum tek bir konudan bile pişman değilim. O halde insan böyle durumlarda en az verdiği mücadele kadar bedelini de onurlu bir şekilde ödemeyi bilmelidir. 

Varsın ödetilen, ödetilmeye çalışılan bedel haksız-ca, hukuksuz-ca olsun... 

Varsın bedel ödediklerin dahil herkes sadece seyretsin önemli değil zira bu bir kaybediş olmayacak bilakis artık tek başınasın demektir. 

Yürüyeceğin yolda hatır deyi kocaman engellerin olmayacak! 

Dostunun, ağabeyinin, arkadaşının, emek verdiğinin olmadığını anlamanın hafifliği olacak. 

Bu şehirde doğruları konuştukça solcu, anarşist, inançsız denerek üzerine geleceklerini görüp ders vereceksin hepsine. 

Adam öldürmedim şükürler olsun... 

Kimsenin namusuna göz dikmedim... 

Kumar oynamadım... 

Şantaj yapmadım... 

Hırsızlığım da yok... 

İhale almadım, komisyon istemedim... 

Tek bir akrabamı, evladımı işe torpille koymadım... 

Devlet sırrını satmadım... 

Değil sürmekte olan ve sadece avukatlık ücretleri kimilerinin arabasına bedel dosyalar, değil tehditler, değil yargıya baskılar, beni öyle yıllarca hapse attıracak tek bir suçum yok. Ben konuştuğumda bu suçu işleyenler düşünecekler hâkim, savcılar karşısında... 

Yüklü hak gaspları, tazminatlar deseniz, şükür elim ayağım tutuyor. Çocukluğumdaki gibi ayakkabı boyar yine öderim... 

TEK HATAM! 

Ne yaptıysam, kimi, kimleri eleştirdiysem bilin ki bu coğrafyanın yoksul çocukları içindi ama tekte olsa çok büyük bir hata yaptım ben: 

Siyaset dediğimiz mecrada dünün düşmanlarını bugünün dostu, bugünün dostları olanların ise düşmanları olacağını kestiremedim... 

Siyaset dediğimiz alanda dürüstlüğe, vefaya, hak hukuka, kardeşliğe yer olmadığını bilemedim... 

Bu da benim için bir musibet misali nazar boncuğu olsun... 

Şerefim ve namusun üzerine yemin ederim ki; sizlerin gözlerindeki solcu, inançsız, asi Ekrem Arpak olmaya devam edeceğim. Üstelik bu kez uğruna bedel ödeye ödeye sırtımda dosttan gelen güllerle açılmış yaralarına rağmen kimse HATIR deyi beni durduramayacak... 

Gayri Allah’tan başka kimseye inancım kalmadı ve şükürler olsun ki ALLAH BÜYÜK... 

Şimdi çocukluğu, gençliği boyalı tırnak uçlarında asılı kalan o boyacı çocuk Ekrem Arpak var ya; sizlerin sayelerinde belki doktor, hâkim, savcı, avukat olamadı emmeee hepinizle baş edecek bir kalem edindi ki... 

Lütfen ama lütfen kimse bu saatten sonra bana hatır koymasın, haklarımı da aramasın. İnat ettim, BOYACI OLACAĞIM! 

Ekmek parası deyi çaldığım her fırça darbesinde bu şehri uyandıracak hikayeleri yazan BOYACI ÇOCUK... 

Kalın sağlıcakla...