GÖNDERİN BU ADAMI ALLAH AŞKINA!
Ülkemizde ve dünyada eğitimin tanımı ile ilgili birçok farklı görüş ortaya atılmıştır... Konumları ne olursa olsun tanımlayıcıların ortak noktasında birleştiği gerçek, eğitimin yaşantımızda yadsınamaz derece önemli olan yeri. Eğitim, en yaygın ve kabul gören tanımı ile bireyde kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişimi meydana getirme sürecidir. Evrendeki tüm canlılarda olduğu gibi doğmak, büyümek ve ölmek üçgeninde insanoğlunun büyüme evresinde yaşama en doğru entegre aracı da denebilir aslında.
Davranışlarımızı, tutumlarımızı, düşüncelerimizi, inançlarımızı, ideolojilerimizi, ilişkilerimizi hatta ekonomik, sanatsal ve siyasi yaşamlarımızı fazlaca etkileyen eğitimin önemini mesajlayan birçok atasözü vardır.
Aslına bakarsanız, dünyaca ünlü düşünürlerin, yazarların, akademisyen ve bilim adamlarının da eğitimin hayatımız üzerinde ne denli baskın etkileri ve önemini özetleyen sayısız derslik sözleri var, okunması gereken.
-Eğitim gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir/ Albert Einsetin
-Eğitimin kökleri acı, meyveleri tatlıdır. / Aristotoles
-Eğitilmemiş deha, işlenmemiş gümüşe benzer. / B. Franklin
vs vs ancak ben adeta Urfa için söylenmiş birisiyle başlamak istiyorum.
‘’Eğitim, ferdin yaşama sanatını idrak edebilmesi için rehber olmalıdır’’ demiş A. Northel W.
Bu sözü senin için diğerlerinden ayıran ve memleketimizle özdeşleştirmene neden olan yanı nedir? Dediğinizi duyar gibiyim. Anlatacağım efendim. Buyurun birlikte dalalım mevzuya...
Tarihin sıfır noktası, medeniyetin beşiği, peygamberler diyarı, kültür ve sanatın başkenti olarak addedilen Şanlıurfa Mezopotamya'nın komple yaşadığı kör bit talihin güzel parçalarından birisidir. Kör ve güzel bir arada... Çok zıt, çokta anlamsız bir birliktelik oldu değil mi?
Değil!
İnanın!
Coğrafi konumu, üzerinde ve altında barındırdığı zengin kaynakları, mevsimsel döngüsü ile dünyanın en güzel şehirlerinden birisidir Şanlıurfa. Ne yazık ki uzunca ve hala devam etmekte olan terörün yorduğu, ötekileştirmenin kurbanı mazlumların: Zengin topraklara aykırı, koyu, ağır bir yoksulluğun, son dönemlerde artan tefeciliğin, nepotizmin, ihale vurgunlarının ve çoğunluğu liyakat yoksunu bürokrat ile siyasilerin sebep olduğu tonla sorunun yoksul çocuklar yaşar benim şehrimde...
Dolayısı ile Mezopotamya'nın bütününde olduğu gibi, memleketimde de yaşamak bir sanattır aslında... Ne sahne almaya ne el sanatlarına ne beste güfte yapmaya ne tiyatro, sinema, dizi oyunculuğuna ne şiir yazmaya ne roman karalamaya benzemez çünkü çok daha büyük emek, dikkat ve acı çekmeyi gerektiren eşsiz bir sanattan bahsediyorum...
Siz, dünya coğrafyasının çok azında doktor görmeden, belleri hep bükük ve taşıması zor kaygılar içinde debelenen; ötekileştirilen, yalın ayak akrep ve kör yılanların arasında toprağı döve döve ekmeğini çıkaran insanlara rastlarsınız...
İsterseniz küçük bir anımla açayım ne demek istediğimi. Yıl 1990: Lise öğrencisiyim ama aileme katkıda bulunmak için tatilde TİGEM'de sulama işçisi olarak çalışıyorum. Ayçiçekleri arasında kayboluyorum adeta. Boyum yetmiyor... 3 Fıskiyeyi aynı anda boruları ile birlikte kaldırmak ve boyumu aşan ayçiçekleri arasında yürüyüp çengelleri doğru yerde buluşturmak zorundayım. Her yanımı kızartan, şişiren sivrisinekler, ayçiçeğinin dikenleri, ağır bir nemin ortasında önümü görmeden yürürken bastığım bir ayçiçeği kasıklarıma kurşun gibi vurduğunda ölümden dönmüştüm.
Ama çalışmak ve o tarlayı sulamak zorundaydım. Kısa bir dinlenme sonrası çalışmaya devam. Öğle yemeği sefer taslarında geldiğinde bulursak bir kâğıt parçası üzerinde kurardık sofrayı. O gün ben de kuyu başında öyle yaptım. Ilık çorba, tatsız tuzsuz güveç ve bulgur pilavı ile mideye zaten zulmetmiştim. Uzanayım dediğimde elimin altında yumuşak bir doku hissettim. Çünkü elimle zehirli bir yılanın başına bastırmıştım. Koluma dolanmaya başlamıştı. Aslında çocuğum daha yahu. Korkudan ben bir yandan bağırıp çağırıyor öte yandan başını bastırıyorum. Ben onu boğdum ama o sağ kolumu morartmıştı. Şanlıydım yine de zira öldürebilir veya felç bırakabilirdi.
Sulama işçisi çocuk olarak iki kez akrep sokmasına, bir kez traktör çarpmasına, bir kez de zehirli bir bitkinin dikeni yüzünden ayak tabanı iltihaplanmasına maruz kaldığım halde ölmedim. Çocukluğumun, gençliğimin çoğu bulgur pilavı ve mercimekle geçti ama o da yarım yamalak, yarı aç... Yine ölmedim çünkü ben de bu coğrafyanın mucize çocuklarından birisiydim.
Arada bir türkü söylüyorum bilirsiniz. Hatta roman yazarıyım diye hava atmışlığım olur ama ben, tıpkı coğrafyamdaki her insan gibi bu yaşıma gelmeyi başardığı için aslında Mezopotamya'nın yaşama sanatının en büyük sanatçısıyım...
Yani-si dostlar; eğitim, bizde bireylerin yaşama sanatını idrak ettiği en önemli rehberdir... Dolayısı ile bu ülkede eğitimin belki de en önem arz ettiği illerden birisi de Şanlıurfa'dır. Ha bir de medeniyetin beşiğiyiz ya; dünyanın ilk üniversitesini bağrımızda taşıyoruz ya, zaten eğitim bizde en kaliteli olmalıydı değil mi? Peki durum nedir?
Makalenin sonunda size eksi anlamda birinciliği kimseye bırakmadığımız 3 utanç tablosu bırakacağım. Ama en önemlisi maalesef okuma yazma bilmeyenlerin oranı tablosunda 1. Sırada olmanın ayıbıdır. Evet, yanlış okumadınız. Okuma yazma bilmeyenlerin oranında 81 il arasında 9.8 ile ilk sıradayız.
İŞTE BU YÜZDEN GİTMELİ İSMAİL YAPICIER!
Beni takip edenler bilirler: Şanlıurfa il milli eğitim müdürü sayın İsmail Yapıcıer'i her fırsatta çok ağır eleştiririm. Eleştirmeye de devam edeceğim zira bu karanlık tablo ve ayıp sayın müdür gibiler sayesindedir. Yoksa sayın İsmail Yapıcıer ile ne husumetim vardır ne de dostluğum. Öğretmen veya eğitimci olmadığım gibi, öğretmen veya eğitimci bir yakınım veya şehrin, ülkemin herhangi bir eğitim kurumunda çalışan yakınım da yok.
Sayın müdürden maddi manevi bir talebim olmadığı için, talebe ret verdiği için eleştirme durumu da yok. Sayın Yapıcıer karakter ve nefsi olarak benden çok değerli, çok özel, mütevazı, yardımsever bir insan da olabilir ki meselem karakteri ile değil zaten. Olmayan vizyonu ve liyakat problemi ile...
Sayın müdür benim gibi Şanlıurfalı ama Şanlıurfa eğitim tarihinin en başarısız il milli eğitim müdürü olarak tarihe geçti bile... Kendisinden önce eğitim başarımız Şanlıurfa Valimiz Abdullah Erin ve il milli eğitim müdürümüz Şerafettin Turan'ın insanüstü çabaları ile 70. Sıralara tırmanırken sayın Yapıcıer sadece 2 yılda bizi sonuncu sıraya geri attı.
Yapıcıer döneminde Şanlıurfa tarihinde şehre kazandırılmış derslik ve okul yok. Sayın Valimizin Arap iş adamlarından aldığı hibeler sayın valimize yazar kendisine değil. Üniversitelere giriş oranları yerlerde sürünüyor. Taşımalı eğitimin ranta dönüştüğü, ihale vurgunları iddiaları havada uçuşuyor. Şehir henüz zehirli kömür skandalını da öğretmenler evi ayıbını da unutmadı. Viranşehir öğretmenler evine bakanlığın çıkardığı 1.2 milyon Türk Lirasının ihaleye çıkarılmadan ve EPK bildirimi yapılmadan sırra kadem basmasının izahı yok.
Köy okulu öğretmeninden il müdür yardımcısı olmaz diyemeyecek kadar bazı siyasilerin emir eri olduğu iddiaları malum. Bu çağda hala öğretmenlerden fotokopi parası isteniyor yahu! Urfalı olmayan Şerafettin Turan Cumhuriyet tarihine eş değer okul ve derslik artı 50 yıl kullanacağımız il binası bırakırken, Urfalı İsmail Yapıcıer değeri 6.500 lira olan optik okuyucu alamadı arkadaş.
Kendisinden önce tıkır tıkır işleyen öğretmenler evi, onun gelmesi ile dostlarının eğlence merkezi oldu diyenlerin sayısı hayli fazla vs vs vs...
Eğitim, benim coğrafyamda yaşam kavgamızda yaralı da olsa sanatçı olmamız için tutunduğumuz tek dal efendiler. Lütfen geldiği günden beridir bu dalı kıran, çiçekleri hatta tomurcukları solduran sayın Yapıcıer'i artık alın memleketimden yoksa bu gidişler geri kalmış Afrika ülkelerinin eğitim kalitesini dahi arar olacak Urfa.
Çocuklarımıza yazık...
Çünkü çocuklarımız da tıpkı bizim gibi bir mucizeyi ancak eğitimle başarabilirler ama sayın Yapıcıer bırakın mucizeyi, normal olan şansımız yerle bir ediyor, etmeyin, yazıktır, günahtır memleketime.
DEDAŞ VE YAPICIER'İN FENDİ VEKİLLERİ YENDİ!
Bu şehirde artık kronik hale gelen iki kurum var: DEDAŞ VE İL MİLLİ EĞİTİM. Bu ikisi ortalığı karıştırıyor, ceremesini bu şehrin milletvekilleri, yerel yöneticileri ve bürokratları çekiyor... Örnek mi; bugün çiftçilerin Ak Parti il binasına yürümeleri...
Yapıcıer ve DEDAŞ sorununun bittiği güzel gümlerde görüşmek dileği ile, kalın sağlıcakla efendim.
Ve işte aslında üçü de eğitimin yansıması olan utanç tablolarımız: