DURUM VAHİM BATIYORUZ!
İnsan olmanın gereğidir farkında olmak, sorgulamak ve özeleştiri yapmak. Aksi halde evrende yaşayan diğer canlılardan ne farkımız kalır ki?
Elbette yaşadığımız coğrafyanın, ülkenin, şehrin gündemini tartışacak, fikir yürütecek ve hayatın içinde olacağız. Elbette siyaseti-siyasetçiyi, sanatı-sanatçıyı, sporu-sporcuyu, kültürel yaşamı, doğayı, bilimi,felsefeyi, ideolojileri, fikirleri, hakkı, hukuku konuşacak, tartışacağız ama bence ve derhal tüm bunlara ara verip önce aynadan kendimize bakmalı sonra da ivedilikle yeni nesil gençlerin içler acısı hallerini masaya yatırmalıyız.
Avrupa'nın tamamında 300 ülkemizde 525 şube açan ve halkımıza karton bardakta kahve çeşitlerini 145 liradan satan Starbocks'ta oturmayı sınıf atlamak sanan bir gençlikten yarınlarda ne beklediğimizi sorgulama zamanı gelmedi mi?
Aylar önce Bahçelievler de bir cafede çay içiyorum. Hemen önümdeki masada onbeş, onaltı yaşlarında kız, erkek iki genç oturuyorlar. Yanımda Ali Gubat kardeşim var. Oturuyorlar dememe bakmayın, bildiğin gözlerimizin önünde sevişiyorlar!
Ali'nin tüm uyarılarına rağmen gençlerin yanına gittim. Erkek çocuğun kızın boynuna attığı kolu ve göğüslerinin arasında gezinen elini çekip;
-Siz ne yapıyorsunuz burada? Niye bu saatte okulda değilsiniz ve bu ne terbiyesizlik? Dedim. Özellikle kız çocuğunun utanıp sıkılmasını ve başını öne eğerek mahcup olmasını bekledim. Oysa kız bana dönüp:
-Sen kimsin be? Erkek arkadaşımla ne yapacağımı sana mı soracağım? Dedi. Az biraz daha konuşsam patileri ile yüzümde derin yaralar açacak köşeye sıkışmış kedi gibi baktı yüzüme. O an anladım ki suç bu çocuklarda değildi. Suç, onları okula ceplerine para, ellerine binlerce liralık pahalı telefon verip göneren, üstlerine cici giyisler almayı anne babalık sanan ebeveynlerindeydi. Okula diye sokağa saldığı çocuklarının ne yapıp yapmadıklarından bihaber biz anne babalarda yani.
Bir başka cafe de başka bir masa. 18-20 yaşlarında kızlı, erkekli gençler bir aradalar. Aralarında konuşuyorlar. Pardon, buna konuşma denemez. Tam manasıyla böğürüyorlar!
Siyaset yok!
Ekonomi yok!
Sanat yok!
Kültürel yaşam yok!
Bilim yok!
Felsefe yok!
Kitap yok!
Şiir yok!
Spor yok!
Varsa yoksa küfür! Kurdukları her cümlede cinsel organları resmen ağızlarında halay çekiyor.
Utanma yok, arlanma yok, sıkılma yok, terbiye yok...
''Kamuya açık alanda, etrafımızda aileler var, dikkat edelim.'' Düşüncesi yok hiç birinde çünkü toplum içinde nasıl konuşacaklarını dahi öğrenememişler. Sorsan en kötüsü lise son öğrencisi, bazıları üniversite...
Merak ediyorum: Bunların anne ve babaları nasıl insanlar Allah aşkına. Bir insanın anne, baba, bacı, ağabeyine hiç mi saygısı olmaz?
Bir gencin dost da olsa dostunun, arkadaşının, sevgilisinin annesine, bacısına küfrederek konuşamaz yahu. Anne, baba ve kardeşe küfürün geyiği olmaz.
Gençler resmen cümle aralarında virgül yerine küfür, cümle sonuna nokta yerine küfür koyuyorlar. Hele kızların ağızlarından savrulan küfürler kulağıma geldikçe erkek halimle utanıyorum kendimden. Üstelik bu durumdan keyif alıyorlar.
Merak ediyorum, bu çocukların saçlarını aşağıdan yukarı alırken yanlışlıkla hatta kim bilir belki kasten beyinlerinin yarısını da mı alıyorlar? Civciv sarısı, lacivert, sarı vıcık vıcık boyalı saçlar, henüz yirmili yaşlarında yüzleri şişiren botokslar, hepsi birbirine benzeyen estetikli çirkin burunlar, estetikten şişirilmiş balon gibi duran göğüsler; tüm hayatları sosyal medyada like (beğeni) almak olan tek hücreli canlı gibi kızlarımız.
Erkek çocukların yaşam biçimleri de kızlarınkinden parlak değil... Hepsinin cep telefonlarında kumar oyunları, iddia, bahis veya pornografik içerikli sosyal medya mecraları.
Evlat diye hayatın gerçeklerine dair zerre fikri, bilime, felsefeye, adalete, hakka, hukuka, dine dair bilgisi olmayan; bilgi ve belgelerden uzak birer ot yetiştiriyoruz, farkında mıyız?
Anneler, babalar, efendiler; durum sandığımızdan da beter. İçi boş gençler yetiştiriyoruz. Üstelik kendinden olmayanı ötekileştiren, ağzı bozuk, kindar. Üstelik kinden, nefretten beslenen, aşkı birbirini yatağa atmaktan ibaret gören duygusuz gençler.
Yazıktır, günahtır, uyanın artık. Onlar bizim çocuklarımız. Geç olmadan çocuklarımıza sahip çıkalım. Yarın çok geç olabilir.
BİZİM ESERİMİZ!
Çocuklarımızı eleştirdik ama şimdi şapkayı masaya koyma, aynaya bakıp kendi özeleştirimizi yapma vaktidir. Lütfen şöyle biraz geriye dönüp nereden nereye geldiğimizi, nasıl bir değişimin içinde öz benliğimizi kaybettiğimizi görme vaktidir.
Avlusunda su kuyusu veya açık borulara takılmış sarı başlıklı muslukları bulunan kerpiçten evlerimiz vardı. Eh işte, az biraz parası olan kerpiç evlerin yerine betondan evler inşa ettiler.
İncir, nar, ayva, erik, dut, kiraz ve asma üzüm ağaçlarının süslediği; tavuk ve civcivlerin vıvıltılarının renk kattığı avlularımız vardı.
Küllerine muhtaç komşularımız ve ahbaplarımız vardı. Aynı tabaktan yerdik ve her derdimizi bilirdik birbirimizin. El ele halaya durur, misket, yakar top, ebelemece, kuka, saklanbaç ve sürü ile masum oyunu kız, erkek birlikte oynardık.
Kimin kapısını çalsak, karnımız doyar, sevgi selinde gülüşler atardık göğün göğsüne.
Anne babalar umutlu, çocuklar özgürdük. Belki zengin değildik. Belki lüks arabalarımız, villalarımız, bankalarda şişkin hesaplarımız yoktu ama mutluyduk yahu.
Sonra ağaçlar ve meyveler azaldıkça özgün ruhumuz ve özgürlüğümüz çalındı sanki.
Sahi ne oldu o dolu dolu hayatlara ve içinde en ufak kötülüğün olmadığı güzel insanlara?
Şimdi 6 inç ekranlara sığdı hayatlarımız. Yan yana oturduğumuz insanın gözlerine bakmadan günleri, hayatı harcayıp ''oh ne güvenli bir yaşam'' Diye yuttuk bunu.
Çocuklarımız adına ne büyük kayıp, nasıl bir fakirlik bu?
Tarifi yok ve tarifi olmayan bu değişim şimdilerde çocuklarımızı karanlık, geri dönülmüze dipsiz kuyulara, uçuruma itiyor, uyanın.
İŞTE BU YÜZDEN MEHMET KASIM GÜLPINAR!
Efendim neymiş; şehre AVM lazımmış, yol, asfalt, su kanalları lazımmış. Efendim; Mehmet Kasım Gülpınar ne zaman büyük projelere imza atacakmış. Ak Partiymiş, YRP, DEM, CHP imiş.
Efendiler; günü geldiğinde Mehmet Kasım Gülpınar da şehrin beklediği projelere imza atacaktır. Elbette çimler, parklar, bahçeler yeşil olacak, kırsal ve merkez yollar yapılacak. Elbette su hatları döşenecek, dalgeçler yapacak Mehmet Kasım Gülpınar. Hem de tüm bunları seçim yatırımı için değil, bu şehir halkı için yapacak. Tamam da mesele sadece bu mu?
Mehmet Kasım Gülpınar'ın Büyükşehir Belediyesi'ne sadece 5 ayda ne kazandırdığına şöyle bir gözatalım mı?
1- Uzun yıllardır Büyüşehir Belediyesi'ne çöken rant düzenini sadece 5 ayda çökertti.
2- ATM Memurluğuna sadece 5 ayda son verdi!
3- Başkanı övmek ve hataları örtmek, eleştiren kim varsa itibarsızlaştımak, hakaret, küfür ve tehdit ile sindirmek için kurulan ve maaş bağlanan trol ordusunu sadece 5 ayda çökertti.
4- Torpili bitirdi.
5- Likayatsizliği bitirdi.
6- Hırsızlığa son verdi.
7- İhale yolsuzluğuna son verdi.
8- Halkın her bir kuruşunu koruyacak mali yapılanmaya gitti.
9- İşlerini yapmayan veya işe sadece rant için gelenleri gönderdi.
YAPARIM DEYİP YAPMAMAK!
Mehmet Kasım Gülpınar'ın en önemli mesajı yaparım diyerek yapmamak üzerinden vatandaşı kandırmamak. Kimseyi kandırmadı, boş vaatlerde bulunmadı.
Gülpınar vatandaşı kandırmak üzerinden bir yönetim modeline son verdi. Net tavırlar sergiledi. Yapabileceğini yapmak, yapamayacağını yapmayacağını açıkça ortaya koymak.
Efendiler; 31 Mart öncesi değişim beklentisinin altında yatan nedeni hatırlayın. Hepimizin isyanı belediyede kök salan vurgunlara değil miydi? Hepimiz birilerinin ihale takipçiliği, yolsuzluk ve israflara tepkili değil miydik?
İşte Mehmet Kasım Gülpınar bunlara son verdi. Şimdi yavaş yavaş rutin işlerde fark yaratmaya gidilecektir. Zira makalemin başında anlattığım içi boş gençlerin yeniden alın teri ile ekmeğini kazanan, küfür ve kinden değil bilim ve ahlaktan beslenen gençlere dönüşmesi için önce ahlaklı belediyeciliği yerleştirmeye çalışıyor Gülpınar. Az biraz sabır...
Gülpınar bu şehri aydınlık yarınlara çıkaracak ve aslında olması gereken merkez siyasetin kalbi Ankara'ya gidecektir vakti geldiğinde. Gitmelidir de ama şimdi Şanlıurfa'da öze dönüşe yani ahlaki yönetim modeli ve birbirimizi yeniden sevmeye dayalı kültrel yaşama dönme vaktidir.
Lütfen iyi izleyin Gülpnar'ı. Başka bir şeyler yapmaya çalışıyor. Uçurumun kenarına itilmiş bir şehri sevgiyle, dürüstlükle, adaletle, vicdanla harmanlanmış bilimle kurtarmaya çalışıyor.
Durum sandığımızdan da vahim aslında!
Para, makam, rant kazanalım derken çocuklarımızı kaybediyoruz, geleceğimizi...
Fakir fukaranın hakkını gaspederken aslında çocuklarımızın geleceğini gaspettik farkında mıyız?
Sosyal medyada birbirinin ideolojisine, partisine, rengine, diline, mezhebine, ırkına dahi saygısı olmayan, eleştiri adı altında küfür savuran ve kinden, nefretten, riyadan, sahtekarlıktan beslenen biz büyüklerin gençlerimizden iyi birer insan olmalarını beklemeye hakkı yok...