BOYASI AKANLAR & YA DEMEYECEKSİN YA YAPACAKSIN!
YA DEMEYECEKSİN YA YAPACAKSIN!
Madem özümüze döneceğiz, bu işe hep bana demek, bencil bir yaşamı seçmek yerine paylaşmayı, zulme ram etmen, haksızlık karşısında dilsiz şeytan olmak yerine dik durmayı, doğayı, hak hukuk ve adaleti katletmek yerine onun parçası olarak insan gibi yaşamayı hatırlayarak başlayalım...
47 yıllık yaşamımın her evresinde mümkün mertebe yapmaya çalıştığım tek şey insan kalabilmek oldu. Kul hatasız olmazdı elbette dolayısı ile en az sizin kadar hatalar yaptım lakin hatalarımı kabul etmek ve özür dilemek gibi onurlu bir davranışın haklı iken kavgadan kaçmamak, dik durmakla kardeş olduğunu da benimseyerek yaşadım.
Profesyonel müzik yaşamımda popüler sanatçı olmak yerine milyonların izlediği canlı yayında diline, ırkına, kimliğine sahip çıkarak 100 yıllık tarihimizde hala örneği yaşanmamış bir duruşun gururunu taşıyorum.
Edebiyat yaşamımda başta KHK mağdurları olmak üzere ne kadar mazlum insan varsa hikayelerini kaleme aldığım romanların yazarı olmak yetti bana.
Köşe yazarlığı hayatımda da parti, makam, dost, düşman ayırmaksızın yanlışları da en az doğruları kadar ele almak gibi bir yayın anlayışını benimsedim.
Malumunuz, Karacadağ eteklerindeki Şequlli köyünde dünyaya gelmiş, 30 yıldır İstanbul’da ikamet eden dolayısı ile feodal yapıyı her daim reddetmiş ama ailem dediği Kejan kimliğini de gururla haykırmış hata Türkiye’de Kejan kimliğini marka haline getirmişimdir.
Bugünden itibaren o kimliğimden artık vazgeçip aslında olması gereken özüme yani insan kalma mücadeleme devam edeceğim... Çünkü: Mevlana Celaleddin-i Rumi Hazretlerinin dediği gibi:
"Dün zekiydim, dünyayı değiştirmek isterdim. Ama bugün akıllıyım, kendimi değiştiriyorum."
Bir toplumda çok şeyi başarabilir, şampiyonluklar, makamlar, korkunç paralar kazanabilirsiniz. Büyük düşmanlıkları barışla sonlandırabilir, efsaneler arasına da girebilirsiniz. Başaramayacağınız tek şey: Vefasızlığı vefasız, bencil, nankör insanların içlerinden söküp atamazsınız.
Bunu yapamayacağınızı anladığınız anda yapacağınız tek şey: O tipleri hayatınızdan çıkarıp kendinizi değiştirmeniz olacaktır.
Hayat bana şunu öğretti: Kimseye hak ettiğinden fazla değer vermeyeceksin. Kimseyi laik olmadığı gibi içinde bulunduğun saygın toplumlara koymayacak, sırtında taşımayacaksın ama kimseyi...
Haksızlığa boyun eğmeyen duruşum, tavrım, değer yargılarım nedeniyle bugüne kadar aklınıza hayaline gelemeyecek sayısız tehditler aldım. Çoook babayiğit bir sabah beni aldırmakla, bağırsaklarımı dökmekle, yok etmekle, işkenceyle, hapse atmakla tehdit etmiştir ama her nedense Türkiye’nin dört bit yanında tek tabanca ama tabancasız dolaştım da yemedi birisi dediğini yapsın.
Ve bugün yine duruşuma yaraşır bir makale ile Urfa’mızın birçok sorununu daha kaleme alacağız. Her acı reçete misali makalem gibi birileri yine beni asacak, kesecek, yiğitlenecekler ama bir haltta edemeyecekler zira 10 Eylül’de Urfa’da olacağım ve sorunu olan varsa beklerim...
Bu arada nefret ettim kendimden artık!
Vazgeçiyorum sizinle olmaktan...
HAFIZA KAYBI!
Neredeyse tümüyle ekmek kavgası telaşına düşmüş bir toplumların hafıza ve algı işlevselliğini yitirir. O toplumun bireyleri programlanmış birer robot, android veya sürü psikolojisinde etrafında olup bitenlerden, kazandıklarından veya kaybettiklerinden, yitip giden değer yargılarından, çöken ahlaki, ticari, insanı yapısından bihaber yaşarken sorgulama, analiz ve tepki koyma güdüsünden de uzaklaşır.
İşte tam da öyle bir zamanın orta yerindeyiz aslında...
Hemen her gün akıl soframızın önüne ne, nasıl ve istendiği gibi konuyorsa alıp ona göre konumlanıyoruz. Ulusal bazda bunun son örneğini Afgan Mültecileri- Taliban çelişkisinde görebilirsiniz.
Cumhurbaşkanımız üst üste yaptığı açıklamalarda önce Taliban ile hayat görüşlerinin benzerlik gösterdiğini, sonra da Taliban ile görüşmelere hazır olduklarını ifade etti. Avrupa ise Taliban'ı terörist grup olarak gördüğünü dolayısı ile tanımayacağını. Bizim ülke kamuoyu ise sorgusuz, sualsiz gelişmeleri izliyor. Kimse şu ince detayı sorgulayamadı.
Ülkemizin sınırlarından tek bir engele takılmadan akın akın gelen Afgan mülteciler kamuoyuna Taliban zulmünden kaçan sözde mağdurlar olarak lanse edildiler ki öyle. Tüm dünyayla beraber bizlerde uçakların tekerlekleri arasına sıkışarak veya düşerek ölen Afganları dehşet içinde izledik. Tablo Taliban zulmünden kaçan mağdurları anlatıyordu. Kaldı ki Kabil'i ele geçiren Taliban ''Afganistan'da demokrasi yok, şeriat kanunları işleyecek!'' açıklaması ile Afganların neden kaçtığını zaten anlatıyordu.
Türkiye olarak bir yandan Taliban'dan kaçan sözde mağdur Afgan mültecilere kucak açıyor, diğer yandan Taliban'a destek veriyor olmak gibi kocaman bir çelişkinin ortasında kalıyoruz ama sorgulama, analiz yetilerimizi kaybettiğimiz için bu çelişki sürüp gidiyor.
Ve cevap bekleyen soru:
Taliban terör örgütü mü?
Değil ise Taliban'dan kaçan ve aslında Afganistan'ın meşru askeri gücünün askerlerinden oluşan mültecileri neden kucaklıyoruz?
Biz dönelim ulusal gündemden Şanlıurfa gündemine: Peygamber türbesi üzerinden bile rant sağlamaya, bu rantı büyüklüğünü gizlemek ve gündem değiştirmek için ortağı oldukları gazeteci üzerinden Arap Halkına saldırmaya kadar giden; Bence-si vicdanları tonlarca ağırlıktaki makinelerce preslenmiş birilerinin fakir fukaranın hakkını cukkalamalarına dahi ses çıkaramayan 2.3 milyonluk Şanlıurfa halkı olarak her gün biraz daha yoksullaşıyoruz.
Kanımca Şanlıurfa Halkının içinde bulunduğu ruh ve psikolojik hallerinin filmini hatta tomografisini, Mr'sini çeken harika bir fıkra ile başlamak istiyorum Urfa çelişkilerine:
KURUMAYAN BANK DEĞİL VİCDANLARDIR!
Yeni tayin olduğu alayı denetleyen Albay, nizamiyedeki bankın başında nöbet tutan iki eri görüp “Neden orada nöbet tuttuklarını'' Sormuş:
“Bilmiyoruz komutanım, eski komutanımızın emri ile sürekli bu banka nöbet yazılır” diye cevap vermiş askerler.
Merakını yenemeyen Albay bir önceki Alay komutanını telefonla aramış ve sormuş, “Valla bilemiyorum” demiş eski komutan, “Epey önceden konulmuş bu nöbet geleneğini biz de devam ettirdik.”
Israrla üç komutan geriye giderek bu nöbeti ilk koyan 80 yaşındaki Emekli General’e ulaşılmış.
“Affedersiniz efendim, ben sizin 30 yıl önce başında olduğunuz Alayın yeni komutanıyım” diye kendini tanıtmış Albay, “Nizamiyedeki bir bahçe bankının başında iki tane nöbetçi buldum. Bu nöbeti ilk siz koydurmuşsunuz. Bu bankın özelliği hakkında bilgi lütfeder misiniz.?
Emekli General “Nasıl olur?” demiş, “Boyası hâlâ kurumamış mı?”
SEN ÖNCE KENDİ BANKININ KURUDUĞUNU GÖR SAYIN TANAL!
Şanlıurfalılar olarak bu hikâyeden kendimize çıkarmamız gereken o denli ders çok ki... Ha, belki de kızarak:
-Biz Urfalılar verilen emri anlamayacak kadar cahil miyiz? Sorduğunuz bu soruyu duyar gibiyim.
-Haşa!
-Tövbe! derim zira biz ne yazık ki çok daha aciz ve çok daha cahil bırakıldık. Kaldı ki bu makalenin kaleme alınma sebebi tam da bu zaten...
Mezopotamya coğrafyasının esmer alınlı çocukları olarak damarlarımızda taşıdığımız kanın rengi değişmedi sanırım. Sanırım teknolojinin milenyum çağında çığır üstüne çığır açtığı bir süreçte makine olmadığımız için aklımız, vicdanımız, zekâmız da gerilemedi ama gerçek şu ki; birileri genlerimiz ile oynadı arkadaş. Çünkü:
Bizim coğrafyamızın insanları geçmişte birbirine bu kadar düşman değillerdi.
Tarihin hiçbir evresinde siyasi, insani, ahlaki, ticari anlamda birbirimize bu kadar hasuttuk etmedik.
Tarih, hiçbir sayfasında Urfalıların bugün olduğu kadar birbirine sevgisiz, vicdansız, merhametsiz davrandığını yazmadı.
Buyurun İstanbul CHP Milletvekili Sayın Avukat Mahmut Tanal'ın muhalefet anlayışındaki tezatlığa göz atalım ve son haftalarda İBB'nin Şanlıurfalı geri dönüşüm işçileri ile iş verenlerine yaptığı zulüm üzerinden hemşeriliğimizi tartışalım.
Sayın Tanal İstanbul Milletvekili olmasına rağmen yıllardır Urfa ve Urfalı aşığı rolünü meclis kürsüsünde muhteşem bir oyunculuk performansı ile oynuyor. Gün geçmiyor ki Şanlıurfa BŞ Belediye Başkanına veya herhangi bir ilçe belediye başkanına, iktidar milletvekiline saldırmasın. Sayın Tanal ile İstanbul'da aynı semtlerde siyasetin göbeğinde olalı 20 yılı geçti. Sayın Tanal'ın Kadıköy'ün, Taksim Beyoğlu'nun hangi mekânında demlenirken aşka gelip eleştirdiğini iyi bilirim. Yanlış anlaşılmasın, demlenirken derken kaçak çaydan dem vuruyorum ha ???? malum, üst üste kaçak demli çay yudumladınız mı, hele üzerine de iki tek mırra indirdiniz mi bir hoş olur insan...
5 Bardak demli çay = 1 büyük aslan sütü, 2 mırra = 5 tekila misali çarpar adamı, Allah korusun ???? Yıllarca barmenlik yaptığım için bu hususta ustayımdır. Neyse konumuz kimin ne içtiği değil tabi. Konumuz ayık kafa, hür vicdan, hani sıklıkla vurgu yaptıkları laik, adil, eşit devlet politikası anlayışı ile bir şehrin, bir ülkenin, bir halkın sorunlarına sahip çıkıp, çıkmamak.
Çelişkiye bakalım dostlar: Bir hukukçu olan Mahmut Tanal aynı zamanda CHP İstanbul Milletvekili. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu. İmamoğlu Karadenizli, Tanal Urfalı. Haftalardır geri dönüşüm ve hurda işi yapan fakat İBB'nin mallarına, iş yerlerine el koyup ekmekleriyle oynadıkları kişiler Urfalılar. Çözülmesi zor bir matematik denklemi gibi oldu değil mi?
Hayır, bilakis: Bir Urfalı nerede yaşarsa yaşasın, diğer bir Urfalının derdi umurunda olmaz zira öyle olsa Sayın Tanal salt Ak Partiye muhalefet yapmak için İstanbul'dan Urfa'ya saldıracağına yanı başında hukuksuzca ekmek tekneleri ellerinden alınan Urfalılara sahip çıkardı. Buradan kendisine sesleniyorum:
O bir türlü kurumadığı sanılan bank misali senin Urfalıların senin partinin belediyesi tarafından işsizliğe mahkûm ediliyor, ekmek tekneleri ellerinden alınıyor. Dön de kurumaya bırakılan hemşerilerine sahip çık önce. Bize İstanbul'un denize nazır lüks semtlerinden Urfa aşkı şarkılarını okumayı bırak Tanal. Zira bizde şarkıcı, türkücü çok zaten.
Sahi yahu, bu aralar Urfalılar arasında şair, şarkıcı, türkücü modası baş gösterdi. Hayırdır inşallah...
BAŞLIK PARASI REZALETİ!
Dedim ya; birileri genlerimizle fena oynamıştır. Öyle ya; namuslarına düşkün olmakla dünyaca tanınan Urfalılar ve bölge insanı bazı eski yeni belediye başkan ve yardımcıları, Ak Parti il başkan ve yardımcıları, avukat, encümen, bürokratın resmi ortağı bir gazetecinin salt gündemi değiştirmek için başlık parası üzerinden Arap Halkına yaptığı çirkin saldırıya gereken tepki verilmedi...
Kimse çıkıp: Akçakale, Harran ağırlıklı anne babaları kızlarını göz, saç, ten rengi, boyu posu üzerinden satmak gibi alçakça, ahlaksızca ve insanlık suçuna eşit şekilde hedef almasının hukuki veya insani hesabını sormadı. Akçakale ve Harran nerenin ilçeleri? Sanırım Şanlıurfa. Bu twiti atan adam nereli? Vallahi bildiğim kadarı ile ve maalesef isotçu Urfalı. Kimin yandaş ve ortağı? Herkes biliyor. Gücünü nereden alıyor? Ben ve yereldeki tüm basın mensubu insanlar gibi yerel dinamiklerden ve belediyelerden. O halde nasıl oluyor da buna cüret ediyor sorusuna verilecek cevabım da çok basit:
Çünkü birileri gerçek yüzleri çıkmaya başladığı için gündemi değiştirmek adına düğmeye bastı. Bu arkadaşın da bunun ustası olduğunu hepimiz biliriz. Yağmurun nereye yağdığı ve para çiçeklerinin nerede açacağına bağlı kâh çözüm sürecinde koyu HDP'dir, kâh FETÖ Terör Örgütü ele başının yalayıcısı ve resmi yayın organının temsilcisi, kâh Ak Partili...
Ak Parti eski il başkanı Bahattin Yıldız'a kimlerin kurduklarını bildiğimiz çirkin, bel altı algının basın ayağını yönetip bu değerli hizmetlerinden dolayı şimdiki bir yardımcı tarafından plaket dahi verilen bu arkadaş aynı zamanda en büyük paraları da Ak Parti Belediyelerinden kazanmaktadır iddialarını da biliyoruz. Bir başka iddiaya göre maske, temizlik, park bahçe gibi ihalelerde kâh ortaklık kâh komisyon verildiğini de...
Not: Bir önceki Şanlıurfa Ak Parti il Başkanı Bahattin Yıldız’a yapılan bel altı algı operasyonunun tüm kahramanlarını bilgi ve belgeleri ile Cumhurbaşkanına iletmekte Urfa adına boynumun borcu olsun.
Çelişkiye, çirkinliğe bakar mısınız?
Ak Parti il başkanına ahlaksızca saldıracak ama Ak Partiden nemalanacak ve bu şehrin iki değerli ilçesinin Arap Halkının namus değerlerini ayaklar altına alacaksın.
PEYGAMBER TÜRBESİ RANT YUVASI MI OLDU?
İsmi bende saklı değerli bir bürokrat dostum geçenlerde şunları söylüyordu. Peygamber türbesini resmen pazara çıkardılar! Her türlü vurgun, talan, iş takipçiliği, torpil, ihale vurgunu yaşanıyor Eyyüp Nebi'de...
Malum; Hz. Eyyüp Nebi'nin türbesi aynı adı taşıyan ve Viranşehir ilçemize bağlı, eski nahiye belediyesi yerleşim yerindedir. Duymuşsunuzdur, TOKİ gerekçesini hiçbir zaman duymadığımız ki zaten duysa ta gerekçe sayılmayacak gerekçeler ile orada evler inşa etti. İddialar o ki; o evler şartnamede yazılı maddelere uygun yapılmadığı için TOKİ Evleri teslim almadı.
İşte asıl tuhaflık tam da burada başlıyor. Yılda birkaç komşu köy ve ilçeden bir avuç ziyaretçinin günübirlik geldiği türbenin etrafına sözde ziyaretçilerin kalacakları sabır evleri gerekçeleri ile BŞ Belediyemiz devraldı.
Tamam da TOKİ'den mi aldınız, müteahhitten mi? Her halinde batmak üzere olduğu söylenen firmanın kurtulması anlamına gelmiyor mu? Kaldı ki bu evler yeni değil mi? Neden üstüne tadilat ihalesi açıldı? gibi soruları 2 hafta önce sordum ama cevap alamadım.
Tıpkı o kurumayan veyahut kurumaya bırakıldığını anlamamızı istemedikleri bank misali TOKİ Evlerindeki çarpık iddiaları da görmemizi, araştırmamızı, analiz etmemizi istemediler.
Eğitim, sağlık, DEDAŞ, işsizlik, Tarım Hayvancılık, tefecilik, fuhuş, kan davaları, mülteci derken sayısız sorunlarımızın her gün artarak devam etmesinin altında yatan tek neden; işte o bank misali bize dayatılanların aslında ne mesaj verdiğini görememek çünkü görmemizi istemiyorlar çünkü sürü psikolojisinin besili koyunları olarak hayli sessizlik kiloları ala ala cehaletin, korkaklığın obezleri olup çıktık.
Her birimiz 100-150 Kg ağırlığında çalınan emeklerini dahi sorgulayamayan birer düşünce, vizyon, adalet, vicdan, analiz, hak, hukuk fakiri şişkoları olduk.
BARIŞIN ARTIK!
Bugün ki konumuz ile bağlantısı olmayan ama toplumsal hafızamızın bizlere söylediği ‘’büyükler küçüklere örnek olmalı!’’ öğretisinden yola çıkarak Ak Parti Şanlıurfa Milletvekili, eski GTH Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ve uzunca yıllar milletvekilliği yapmış, ‘’emmi’’ lakabını halkından almış Seydi Eyyüpoğlu büyüklerimi bir an önce barışmaya ve şu tatsız küslüğe son vermeye davet ediyorum.
Sizler, her sözünüz, eylem ve duruşunuzla Türkiye’nin en genç nüfusuna sahip Urfa’nın körpe beyinlerine rol model oluyorsunuz. Dolayısı ile birlik, beraberlik mesajı vermektir size yakışan.
Tonlarla sorunla boğuşan Urfa, üstelik partidaş iki değerinin kavga etmesinden zırnık kazanmayacağı gibi, karşı çıktığımız, durmasını istediğimiz yanlışların daha da çoğalmasına neden olacaktır. Rica ediyorum, davetimi geri çevirmeyin ve barışın artık.
EĞİTİMİN BOYASI SOLDU!
Biz dönelim gözlerimizin içine sokularak yapılan yanlışlarımıza: Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürü İsmail Yapıcıer’i ne denli eleştirdiğim bilinir ancak tek bir sosyal medya paylaşımım, haberim veya makalemde Yapıcıer’in karakterine, ailevi değerlerine, şerefine dair olumsuz kelime bulamazsınız. Tek bir satırında Yapıcıer’in yolsuzluk yaptığını iddia etmemişimdir.
Dürüst olduğunu söyleynler vardır, doğru yanlış analiz edecek kadar tanımıyorum ama Yapıcıer’in Şanlıurfa gibi sıfırdan eğitim reformuna ihtiyacı ilan bir ilin il müdürlüğünü yapamayacağını iyi biliyorum.
Vizyonu yetmiyor, zorlamayın...
Şanlıurfa eğitimi onun döneminde yerlerde süründü, yazıktır, günahtır bu memlekete. En önemlisi de tüm sorunlarımızın ana kaynağı zaten eğitimsizlik diğer adıyla cehaletten kaynaklanıyor.
Sayın Yapıcıer boyası bir tülü kurmayan bank misali umutla nöbetini tutmaktan kurtulacağımız ama bir türlü kurumadığı gibi boyası artık dökülmektedir.
Okuma yazma oranında sonuncu sıradayız!
Üniversitelere giriş başarı oranında sonuncu sıradayız!
Öğretmen açığı bazında birinci sıradayız!
Derslik ve okul açığı bazında birinci sıradayız!
Ve daha da önemlisi tüm bunlar İsmail Yapıcıer’in istatistikleri yani onun neden olduğu veriler. İsmail Yapıcıer birilerinin ifade ettiği gibi dürüst bir insan olabilir lakin dürüst olmak ile liyakat, iş bilmek başka şeylerdir. Başımın tacı bir sürü çobanı da çok dürüst olamaz mı? Öyle diye milli eğitim müdürü mü yapalım mesela?
Lütfen, Yapıcıer’in yıkıcıerliğine bir son verin, lütfen...
OSB MESELESİ!
Şanlıurfa Organize Sanayi Bölgesine dair enerji, su ve yönetimsel eleştirilerimin birilerince saptırıldığını gözlemledim. Bir kere Şanlıurfa Valimiz Sayın Abdullah Erin döneminde ticaret ve yatırım hacminin %9’dan %19’a yükseldiğini zaten biliyoruz.
Burada eleştirim sayın Valimize de değil bilakis bir şehrin, bölgenin organize sanayisi su, enerji sorunu yaşıyorsa yerel yönetimlerden vekillerine, STK Başkanlarından esnafına herkesin bu eleştirilerimi üzerine alması gerekiyor.
Okumayı pek sevmeyenler olduğunu bildiğim için bugünlük bu kadar diyor, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.