BAZEN ŞEREFTİR O KELEPÇELER!

Ekrem Arpak
ABONE OL

BAZEN ŞEREFTİR O KELEPÇELER! 

At izinin it izine karıştığı, fakir fukaranın zengin ve güç odaklarının sofralarına meze olduğu, güçlünün güçsüzü afiyetle mideye indirip, sindirip sisteminde oluşan yok ederek büyüme asidiyle adeta kevgire çevirdiği bir düzenin orta yerinde yaşamak kolay değil elbette... 

İki yıl önce de yazmıştım bu parafı: ‘’Dostluğa, kardeşliğe, komşuluğa, vefaya, hak-hukuka, sevdaya, aşka, helalinden ekmeğini kazanmaya; yani bizi biz eden yani insanı insan olduğu için sevmesinin temelinde yatan tüm değer yargılarını kirlettiğimiz... 

Kardeşin bile kardeşi üç beş kuruş uğruna pazarda sattığı, düşenin çamura bulandığı ve dahi sesinin duyulmadığı, kinden, nefretten, iftiradan, kandan, kavgadan, kalleşlikten, tefecilikten, ihale vurgunlarından, torpilden, ötekileştirmeden, ırkçılıktan parti ve ideoloji fanatizminden beslendiğimiz... 

Dünyanın en barışçıl dini olan İslamiyet’in coğrafyasını kan gölüne çevirdiğimiz ve dahi dini sömürü aracı olarak kullanmaya başladığımız... 

Dürüstlüğün ayıp, günah, suç gibi algılanıp yalanın/riyakarlığın/yalakalığın bireye makam, para, şan, şöhret kazandırdığı... 

Evladın anne babasının gırtlağına bıçak dayadığı, anne babanın evladını kurşunladığı, 1 dönüm arazi, bir tazı, köpek, koyun, ev, avlu için akrabanın akrabasını canice öldürdüğü... 

Kusura kalmayın ama sistemin yarattığı kıç korkusu veya yalakalığın gölgesinde kalmış, sürü psikolojisinin düşünme özürlüsü bireyleri olarak dillerimizi şeytana satıp haksızlıklar karşısında sustuğumuz; velhasıl içine ettiğimiz bir zamanın içinde yaşıyoruz. 

Herkes gibi, herkes kadar hatalı, günahkârım elbette ama yerel basınının çoğu satın alınmış, doğru söyleyenin yargı yoluyla, tehditle, hak gasplarıyla yıldırıldığı bir zamanda naçizane haksızlar ve haksızlıklarla mücadele ettiğim için asla pişman değilim... 

Ben, yüzlerce bestesi, güftesi; onlarca romanı, dizi oyunculuğu yapmış, sokak jargonuyla feleğin çemberinden geçerken ekmeği için en ağır işlerde çalışmış, inandıkları uğruna en ala işkenceleri görmüş, kırılmadık kemiği kalmamış adamın birisiyim... 

Böyle birisi olarak elbette köşe yazarlığı hayatımda bu şehrin sömürülmesine sessiz kalmam mümkün değildi. Elbette tehdide boyun eğmek bana yakışmazdı ki yakışanı yapmaya çalıştım yaşamım boyunca. 

İlk, orta ve lise öğrenimini derin yoksulluklar içerisinde tamamlamış bu coğrafyanın bir evladı olarak bu toprakların esmer alınlı çocuklarının imkan verildiği takdirde her şeyi başarabileceklerine inandım. 

Zengin Toprakların Yoksul Çocukları olmayı asla içime sindiremedim, tıpkı cahil bırakılmayı sindiremediğim gibi. Dolayısı ile bu coğrafyanın evvelinden yeni bir eğitim reformuna ihtiyacı olduğunu savundum. 

EĞİTİM ÖYLE Mİ? 

1- ŞARK GÖREVİ adı altında tüm memurların ilk deneyimlerini bizim coğrafyada yaşamalarının doğru olmadığını, geçmişte atalarımız, sonra biz ve şimdi ve gelecekte çocuklarımızın bu görev nedeniyle birer denek, coğrafyamızın da batı için tecrübe kazanan memurlara laboratuvar olmasına karşı çıktım. 

2- Bakan, Milletvekili, Bürokrat, belediye başkanı yakınlarının değil; eğitim kurumlarının başlarına liyakat sahibi isimlerin gelmesi gerektiğini savundum. Bu bağlamda Şanlıurfa İl Milli Eğitim Müdürlüğünün bazı siyasilerin ve sendikanın ajandacısı isimlerden derhal kurtulması gerektiğini savundum. 

Salt bazı milletvekilleri ve Eğitim Birsen Sendikası istemiyor diye görev yaptığı süreçte 350 küsur okul, Şanlıurfa eğitim camiasının 50 yıl kullanacağı akıllı bina, sayısız derslik, kütüphane, ekip ve ekipman kazandıran Şerafettin Turan’ın gönderilmesine isyan ettim. 

3- Taşımalı eğitimin bu coğrafyaya tek katkısının birilerine rant yuvası haline gelmesinden öte tek bir katkısının olmadığını savundum. 

Nihayetinde karşı çıktığım ve kaliteli eğitimden çok birilerinin zenginleşmesine odaklanmış eğitim süreci sonunda okuma yazma oranında, üniversitelere ve diğer sınavlarda ülkenin en sonuncusu olduk. 

Son 5-10 yıldır yapılan okulların neredeyse yüzde sekseni malzeme eksikliği yüzünden her an felaket yaratacak çökmelere gebedir. 

Çocuklar için yapılan yemek ihaleleri birilerini milyoner ederken, yemekhane yapımları ihale vurgunlarının gözdeleri oldu. 

Tüm bu yanlışlara karşı çıktığım için suçluyum! 

İNSAN SAĞLIĞINI BOZAN SAĞLIK SİSTEMİ Mİ OLUR? 

Şanlıurfa ve coğrafyada sağlık sistemimiz, hasta ve hasta yakınlarının sağlıklarını bozan, tıpkı eğitim sektörü gibi her hücresi ile rant yuvasına dönmüş durumda. Yetersiz hastane, yetersiz hasta yatak sayısı, yetersiz cihaz, yetersiz hasta bakıcı ve sağlık personelleri sonrasında en iyi doktorları bir bir kaybettik. 

Koskocaman Harran Üniversitesinde Onkoloji bölümü yok. Sanırım birkaç ay önce üniversite hastanesinin dekanı ve sağlık bilim başkanı veterinerdi. Elbette acemi, stajyer memurların denekleri olan coğrafyamın insanlarının sağlığı da ancak veterinere teslim edilirdi. 

Torpille atanan başhekimler, hastanelerde iyiden iyiye ranta dönüşen doğrudan teminler, bilimin değil siyasetin gölgesinde hareket eden sağlık camiası Urfa’da çökeli çok olmuştu, karşı çıktım ve doğrudur suçluyum! 

PAS TUTAN ALTIN OSB’MİZ! 

Bir şehirde sanayileşme hamlesi yapılmaz ise; o şehirde işsizlik sorunu asla bitmez dedim ve enerji, su problemleri nedeniyle adeta pas tutan altın haline gelen OSB’nin sorunlarını anlattım. Doğrudur, suçluyum! 

Zira OSB’nin enerji ve su sorunu çözülmüş olsa yabancı yatırımcılar gelecek, on binlerce insana iş istihdamı sağlanacaktı ve bunu savunmak suçtu, ayıptı, günahtı! 

ŞANLIURFASPOR BAŞKANI ULUSALDA LİNÇ EDİLİRKEN MEYDAN OKUDUM! 

İddia meraklısı, takım ruhunu bozan ve yalancı bir futbolcu üzerinden Aspor ekranlarında tüm şehir adeta terörist ilan ediliyor, Şanlıurfaspor Başkanı linç ediliyorken; ulusal medyada şehrini başkanını, takımını savunan; takımın kurtuluşunun değirmen suyu ile değil, stadın etrafının AVM’ler inşa edilerek 7/24 yaşayan merkez haline getirilmesi gerektiğini veya petrol gibi sabit gelir sağlayacak projelerin şart oluğunu savundum, suçluyum! 

GÖBEKLİTEPE TABU İKEN FESTİVAL YAPALIM DİYEN BENDİM! 

İnanmak istemeyen Google Amcaya sorsun: Bu şehirde eski bir valinin, bazı belediye başkanlarının tapınak olduğu için neredeyse konuşulmasını dahi günah bulduğu, karşı çıktığı Göbeklitepe için İstanbul’dan ünlü iş insanlarını Urfa’ya getirip festival yaparak tanıtalım diyen de benim. 

SÖMÜRENLERLE BİLEREK MÜCADELE ETTİM! 

Evet, makamına, gücüne bakmaksızın bu şehri sömürenlere aslanlar gibi mücadele ettim.  

Belediyeleri ailelerinin bankası haline getiren, o ilçelerin fakir fukarasından çaldıklarını metropollerde metreslerle yiyen, hastane, lokanta, otel yatırımlarına çeviren bazı belediye başkanlarını eleştirdim. 

Kardeşleri, danışmanları, yeğenleri silah, sigara ve dahi TMO vurgunlarına karışan bazı belediye başkanı ve siyasetçileri eleştirdim. 

Büyük para teklif ettikleri halde kanımızı emen DEDAŞ’ı eleştirdim. 

Şanlıurfa siyasilerine birbirlerinin özel hayatları üzerinden algı yapmalarının yakışmadığını belirtip, eleştirdim. 

Bazı ilçelerde neredeyse tüm makamlara kendi akrabalarını atayan milletvekili, beledyie başkanını eleştirdim. 

Bulundukları konum ve ilişkileri üzerinden işsiz genç kızlarımızı, kadınlarımızı taciz eden, arsızca, namussuzca baskı yapıp namuslarına göz koyan gazetecileri, kurum amirlerini, bürokratları eleştirdim. 

Bizim çocuklarımız Metropollerde çöp toplarken halktan çaldıkları ile çocuklarına milyonluk arabalar alanları eleştirdim 

Özellikle bazı siyasilerin iktidar partisinin genel merkezinde birbirlerini suçlamalarını eleştirdim. 

Kısacası insanlık onuruna, Hakk’a, hukuka, adalete aykırı ne kadar yanlış varsa eleştirdim ama çözüm önerileri sundum, çalıştım, çalıştım. 

BİR LİDER GEREK DEDİM! 

Mücadelemin başından beridir bu şehri çekip çevirecek, eğitimde, sağlıkta, turizmde, sanayide yeni projeler ile ışık tutacak; geçmişi tertemiz ve kimsenin dürüstlüğünden, asaletinden, gücünden, bilgi birikiminden şüphe duymayacağı bir lider ve o liderin etrafında kenetlenmiş bir şehir hayalim vardı ve hayalimi korkusuzca yazdım, anlattım. 

SONUÇ! 

Ben gerçekleri anlattıkça adeta linç edildim. El Profesör dediler, parayla yazıyor dediler, tehdit ettiler, ekmeğimle oynadılar... Yetmedi Ak Parti Milletvekili Halil Özşavlı 2.3 milyonluk bir şehrin gözlerine baka baka bir insanlık ayıbına imza atıp beni annemin taziyesinde gözaltına aldırdı. 

Tek bir Allah’ın kulu da çıkıp: 

-Yahu bu adam cinayet mi işledi? 

-Terörist mi? 

Katliam mı yaptı? 

Diye soramadı, sormadı. 

Benim gerçeklerimle baş edemeyen, bana para, pul, namus üzerinden leke vuramayanlar makamlarını veya yakınlarının makamlarını kullanarak yargı üzerinden sayısız baskı kurdular. 

İstanbul ve Urfa’daki evimle ofisimi polisler bastı. Para cezaları, yazarlığıma, sanatıma konan blokeler vs vs vs... 

Oynanan son oyun ise, yine hukuka aykırı bir şekilde art arda para cezası aldırarak aynı suçtan hapse attırma... 

O KELEPÇELER BAZEN ŞEREFTİR İNSANA! 

Buradan bu kirli oyunun birer parçası olan herkese sesleniyorum. Makamlarınızın tüm gücüyle yapacağınız baskılarla en fazla birkaç ay hapis yatar, 10-15 bilemedin 20 bin lira da para cezası yerim. 

Ben bu bedelleri şeref diye öderim de; siz hep bu makamlarda mı kalacaksınız efendiler? 

Ben hapisten çıkmam mı sanıyorsunuz? 

Yahu ta liseden beridir haksızlar ve haksızlıklarla mücadele ederken kırılmadık kemik kalmadı bende diyorum. Daha lisedeyken not tehdidi ile kız öğrencilere cinsel tacizde bulunan okul müdürünü döve döve merdivenlerden aşağı attım, bedelini Hizbullahçıların saldırısıyla ödedim. 

47 yaşımdayım. Kavgadan yoruldum artık kaldı ki yeryüzündeki en güçlü silah benim elimde:KALEM yani ve hepinize söz veriyorum ki; hapisten çıktıktan sonra o kalem hepinizi istifa ettirecek bilgi, belgeleri dökecek ortaya. 

Ve size söz veriyorum ki; yargı önünde hesaplaşacağız. Bana ve fakir fukaraya yaptıklarınızın hesabını bu ülkede makamlarınızdan değil, adaletten beslenen onurlu hâkim ve savcıların önlerinde vereceksiniz. 

Yenilmeyeceğim sizlere bunu bilin ve unutmayın ki; Ekrem Arpak artık o eski adam değil. Hatır bitti bende... 

Kendi ellerimle hatırlar, sevdiklerim, dostlarım, savunduklarımın engellerini koymuştum önüme. Teki kalmadı. 

De buyurun... 

Diyorum ki; sizleri, kirli düzeni, ahlaksızlığı, tacizi, tefeciliği, vurgunları eleştirdiğim için ben suçluyum! Var gücünüzle birleşip beni içeri attırın haydi...