AZ KALSIN BOĞULUYORDUM!

Ekrem Arpak
ABONE OL

Sabahın 07:45'ine programlanmış telefon alarmı çaldığı ve yeni bir güne gözlerimi açtığımdan beridir, pis, lanet, kör bir sıkıntı var içimde. Yenilmez bir boksörün iki güçlü elini boğazımda hissediyorum resmen. Sinirlerim bozuluyor  nefes alırken, konuşurken. Düşüncelerimi toparlayamıyorum. İki kelime kuramıyor, karşımdakilerin konuşmalarını duymuyor, duyduklarımı anlamıyorum.

Odamda içtiğim çayın, öğle arasında tam 500 liralık hesabı ödeyerek mideye indirdiğim yaprak sarmasının tadı yok. 

Normalde şiddetli bir kavganın, uğradığım veya tanıklık ettiğim bir haksızlığın sonrasında benzer psikoloji yorar beni ama bu kez sebepsiz yere böyleyim. 

Arada Karaköprü Emniyeti Talimat Bürosu'na gidip Gülizar Gülebak adlı kötü, çirkin kızımızın kendisi kadar içten pazarlıkçı, köylü uyanığı suç duyurusuna ifademi veriyorum. 

Birkaç hafta önce tüm Urfa'nın üzerinde uzlaştığı gibi belli ki birilerinden reklam karşılığı alıp kendi imzası ile yayınladığı çünkü Gülizar kızımızın öyle bir makale kaleme alacak aklı da yok, bilgi birikimi de ama Gülizar kızımız gazeteci kimliği altında Urfa halkına hakkı, hukuku, adaleti, emeği satarken bir başkasına ait olan, ayda yılda bir gittiği işten 40 bin lira maaş almanın ustasıdır... 

Kendisine cevap vermem sonrası hiç utanmadan, yüzü zerre kızarmadan üç beş kişinin izlediği sözde Tv özde sıradan bir You Tube kanalı ana haberlerinde "Roz Medya olarak hiç bir belediyeden kuruş abonelik almadık" Diyordu. 

Oysa ki ağabeyi ayrı, babası ayrı, kendisi ayrı şekilde Büyükşehir Belediyesi'nden milyonlarca lira almıştı... 

Devletin kurumunda kadrolu olarak çalışırken şirket kurulamaz, gazetecilik kimliği ile abonelik alamazdı ama Gülizar kızımız şimdilik adı bende saklı bir beyefendinin kendisine sunduğu torpil üzerinden hem 40 bin lira maaş almanın hem de abonelik üstünden yüz binlerce lira kazanmanın ustasıydı. 

Baba kız Zeynel Başkan'ın kaybettiğini anladığı anda kendisini satmıştı fakat M. Kasım Gülpınar döneminde böyle bol keseden kazanamayacağını anlayınca algı operasyonuna başlamıştı. 

Gülizar kızımızın Güzel Kızım diye başlayan cevap makalem için suç duyurusunda bulunacak hallerine üzüldüm, acıdım. Utanmadan hala İl Gençlik Spor Müdürlüğü'nden maaş almaya da devam ediyor. 

Merhum gazeteci kızımızın hakkını vermeyip mahkemelik olan anlayışını bilmiyoruz gibi hala ahlak ve adalet satıyor kötü kalpli kızımız. 

Sahi buradan bir soru: Gülizar Kızım; Urfanatik de günde 10 saat çalıştırdığınız işçilere neden asgari ücret ödemiyorsunuz? Çok adilsiniz ya. Sen gitmediğin işten 40 bin lira almayı biliyorsun da emekçilerinize neden 12 bin gibi komik ücretler ödüyorsunuz? 

Neyse, beni bu denli sıkan çirkin kalpli, köylü kurnazı bir kız çocuğu olamazdı zaten. Başka bir şey vardı. 

Sonunda da buldum o şeyin ne olduğunu. Sadece bir yıl yetmişti beni bu şehirden koparan. 

Vefasızlık, dedikodu, hesutluk ağır gelmişti bana. 

Onlarca yıl emek verdiğim bu şehirde, ön yılı aşkındır verdiğim kavga sonrası emeğim ile beraber değersizleşme ağır geliyordu artık. 

Urfa sadece bir yılda bana şunları acı bir reçete ile öğretmişti. 

Şöyle diyordu Urfa:

Siz siz olun, asla kendinizi küçümsemeyin ve başardıklarınızın görmezden gelinmesine, emeklerinizin hor görülmesine asla müsaade etmeyin! 

Değerli olan sizsiniz çünkü ve emekleriniz değerinizin alınteridir. 

Çöl sıcaklarının hüküm sürdüğü Afrika dahil hiç bir mezar taşında "açlıktan öldü" Yazmaz. 

Aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi her zaman bir çıkış yolu, bir ışık ve bir umut vardır. 

Hayatınızdaki herkesi çok sevin. Bir hayaliniz olsun mutlaka. Hayalinizin umudu olan kişilerin değerini bilin. 

Dostunuz, aileniz, arkadaşlarınız, ideolojileriniz ve bunlara anlam katacak yol arkadaşlarınız ile liderinizin kıymetini bilin, onlar için bedel ödemekten asla çekinmeyin ama değersizleştirildiğiniz, vefasızlığa uğradığınız anda yol ayırımına gitmekten zerre korkmayın. 

Değerli olan sizsiniz çünkü ve asla değer kattıklarınızın sizi değersizleştirmesine izin vermeyin.

ARTIK DEĞİŞME VAKTİ! 

Akşamın bu saatine kadar peşimi bırakmayan ve boğazımı sıkan ellerin sebebi belli idi: Ne işim vardı da bu kadar kavga ettim? 

Onca mahkeme, onca ceza, onca mücadele niyeydi? 

Kalemim güçlüydü. İndirdiğim taşı pardon koyduğum noktayı kimse kaldıramıyordu. Öyle ise niyeydi yok dürüstlük yok basın ve ahlak etiği diye diye kendimi yere çalışım? 

Pekala birkaç gazeteci arkadaş gibi her eleştiri twiti ve şantaj haberleri sonrası ben de bir araba alabilir, ofis döşetebilir, ev donatabilir, bankada milyonlar biriktirebilirdim.

Şantaj ise para kazanmanın yolu, kralını yapabilirdim. Belge ise belge, bilgi ise bilgi yani. 

10 yılı aşkındır tek tarafım ve liderim Mehmet Kasım Gülpınar demek yerine siyasete oynayan herkes ile sözde arkadaş olup, yalakalık üzerinden milyonlar da kazanabilirdim.

Bu akşam keşfettim yani. Dürüst olmanın, bir lidere taraf ve adanmışlığın, vefanın, dostluğun yeri yok. 

Böyle olduğun zaman ne para kazanabilirsin ne makam ne sevgi ne saygı? 

Velhasıl az kalsın boğuluyordum dik durmktan. Yaşasın çirkef gazetecilik anlayışı. Önüme gelene sataşacağım. Çünkü bu sistem de ancak böyle olunca hak ettiklerini alır, değerli olursun. 

Bir zamanlar savunduklarım için bana düşman olanların makamlarını görünce doğrusunun doğruluk değil çirkeflik, yalan, yanlış olduğunu anladım.