ARAMIZA YENİDEN HOŞ GELDİN FUAT USTA!
Ölümün yaşamakla kardeş olduğunu unutur insan. Bir nefeslik can taşırda sonsuz bir hayatın gamsız savaşçısı olup çıkar...
Bitmeyen hırslar, hiç geçmeyeceğini sandığı acılar, sevinçler, varlıklar, yokluklar, sınavlar, makamlar, telaşlar, kırgınlıklar, barışlar derken kalp kırar hiç yere ve hiç yere kırıldığını dahi anlamaz.
Oysaki çıplak geldiği dünyadan çıplak gideceğini iyi bilir... Nasıl bilmesin ki, yaşamı boyunca nice sevdiğini toprağa çıplak teslim ederde dersini almaz insanoğlu.
Kurban olduğum Allah ve doğa 2 yıldır ölümün bizlere bir nefes kadar yakın olduğunu coronavirüs pandemisi, orman yangınları, sel felaketleri, katliamlar, cinayetlerle bir kez daha gösterdi bize ama gazetecilik anlamında şehrimin duayeni olan Fuat Erbülbül'ün yaşadığı kaza nedense beni fazlaca etkiledi.
Evet, eski İstanbul beyefendilerini andıran çizgili takım elbiseleri, renkli mendili, taranmış saçları ile Urfa yerel basınının karizmatik ağabeyi Fuat Erbülbül...
Dile kolay, Urfa gibi bırakın gazeteciliği; hayatta kalmanın zor olduğu bir şehirde 37 yıldır kalem sallayan ustamız.
Dedim ya, Urfa'da kalem çalmak zordur. Kendimden bilirim... Zira sadece 4 yılda neler yaşadım neler. Hal böyle olunca 37 yıllık deneyimine ayrı bir saygı duymuşumdur Fuat Erbülbül'ün. Sever veya sevmezsiniz, bunca yıl ayakta kalmak saygıyı hak eden bir emeğin ürünüdür.
Dışarıdan bakıldığında gamsız, dertsiz, kaygısız görünür Erbülbül. Yüzünde hep bir gülümseme. Belki bu yüzden de sorunsuz bir hayatın zengin, keyifli, umursamaz adamı sanılır.
Oysa ki Urfa'da yaşamak bile derdin ta kendisidir ve Fuat Erbülbül'de coğrafyanın her insanı gibi en az sizin, bizim kadar çekmiştir derdi, kederi...
6 kardeşin tek erkeği olmak dahi yeterince ağır bir yüktür aslında. 5 abla/kız kardeşe evin direği olmak öyle kolay değildir.
Helede otoriter, onurunu üç kuruşa değişmemiş bir babadan sonra hiç değildir. Hep bir yanında 5 kız kardeşin hayatlarında var olma telaşını bilen bilir.
Üstüne bir de kafa tutan kalem olmak yeterince zorlaştırır yaşamı ki o da zorlu yaşamın ustası olmuş zaten.
Büyük bir kavgayla başladı kendisiyle merhabamız. O da merhabamızdan sonra gördü Ekrem Arpak'ın memleketinde ekmeğinin derdindeki hiç bir meslektaşı ile sorununun olmadığını...
O benim deli yanlarımı tanırken ben onun Urfa gibi zor şehirde ekmek kavgasının duvarlarına batırdığı dişleri, tırnakları ile verdiği mücadelesini gördüm.
Sohbet adamıdır Fuat Erbülbül...
Tecrübedir...
Derinliktir...
Neşedir...
Ha bir de pek kimse bilmez ama cebindeki her kuruşu bölüşecek kadar paylaşımcı, dostu için son kuruşunu harcayacak kadar harbidir.
Savurgandır Fuat Erbülbül...
Paranın değeri yoktur yanında yani. Varsa harcayacaksın arkadaş. Kazık mı çaktın dünyaya misali...
Ama Fuat Erbülbül'ün en çok babalığını severim. 34 yıllık bir evliğin 2 meyvesi biri kız bir erkek iki evladına düşkünlüğünü bilirim.
Onlardan bahsederken gözlerindeki sevgi parıltılarını görür, severim.
İkisini de okutmuş, ev, bark sahibi yapmış, gururunu yaşamıştır görevini yapan babanın.
Nankör bir şehirdeyiz...
Bugün Şanlıurfa basınında kalem çalan birçok insan onun basın tedrisatından geçmiş, onunla ekmek parası kazanmıştır aslında.
Sever, ya da sevmezsiniz; günümüz Urfa'sının 37 yıllık gazetecisi olarak hala dimdik ayakta hala vermektedir kavgasını.
İşte Fuat Erbülbül geçen gün ailece bir trafik kazası geçirdiğinde içimde garip bir hüzün dalgası baş gösterdi.
Yalan dünyanın etrafımızdaki herkesi bir çırpıda alıp götürdüğünü hatırladım ve bir kez daha kalp kırmaya değer bir dünya olmadığını.
Fuat Erbülbül ve onun gibilerin basın ve hayat mücadelesi yeni nesil habercilere örnek olmalıdır aslında. Basına ilk adımını atanların o daha dimdik ayakta iken kendisinden çok şey alması gerek.
Fuat Erbülbül, içindeki fırtınaları gizlemenin ustası, varlığı ile bu şehrin rengidir...
Geçmiş olsun Usta!
Aramıza yine, yeniden hoş geldin, hep böyle hoş kalasın.
Sevgiyle...