71-0'LIK AĞIR HEZİMET & BÖCEĞE BAK HELE
Akşam karanlığının üzerimize erken çöktüğü vakitlerdeyiz malum. Zamanın kim vurdu-ya gider gibi adeta can çekişerek aktığı akşamların ardından uzayıp giden zeytin karası karanlık geceler bunaltır adamı. Sonbahar yüzünü kışa verip, günler zemheri soğuklara gebe kaldığında kasvetli, ağır, sağır ve kör günler başlar.
Benim dünüm tam da böyle geçti... Bitmek bilmeyen gecenin koynunda ben yatağı, yorgan beni, yastık başımı sevmedi. Uykularım neden firar etti bilmiyordum ama garip bir boğaz ağrısı, sol yanımı ezip geçen bir göğüs sızısı gecenin kahrolası karanlığına adeta tuz biber ekiyordu. Bir süre sonra boğaz ağrısı göğüs sızısı ile el ele verip halaya durdular adeta. Bir duzo oynadılar bir çeppik, bir dü nıg (çift ayak) bir harmandalı. Utanmazlara bak hele; siyasetimizi, bürokrasimizi tümüyle fethettikleri yetmedi, gecenin yarısında Karadeniz’in horonunu teptiler yüreğimin ortasında... Vay be, zaman bile artık Karadeniz akıyor, daha doğrusu kurşun gibi ağır ama her salisesinde bizden bir şeyler alıp götürüyor.
Baktım olacak gibi değil, bu yorgun kalp tekleyecek: Mutfağa dalıp bir bardak suyu fondipledim. Sokak lambasının loş ışığında sessizce geceye tanıklık eden balkonda bir süre öylece oturup ağrılarımın dinmesini bekledim ama nafileydi. Ağrılar yetmezmiş gibi Karacadağ’ı sırtıma yüklemişler misali berbat bir ağırlık çökerken üstüme:
-Eyvah! Corona illetti beni de mi buldu? Dedim kendi kendime. Boğaz ağrısı, ateş, halsizlik: İşte net belirtileriydi bu illettin. Ulan şansa bak, tam İstanbul’a çocuklarıma gideceğim derken şimdi karantinadır, tedavidir al başına belayı durumu yani.
Sonra garip bir kıpırtıyla balkon korkuluklarına takıldı gözlerim. Küçücük kanatlarıyla gecenin karanlığını yarıp gelen bir sığırcık kuşu kondu daha dün yıkadığım halde tozlanan korkuluk demirlerine. Minik gözlerini gözlerime dikip bir süre öylece baktı. Ne olduysa kendisine yaklaşmak için ayağa kalkmaya yeltendiğimde oldu.
-Otur ulen yerine! Diye çik çikledi sığırcık kuşu...
-Otur da iki kelam edelim Ekrem Efendi. Hep sen mi yazıp çizecek, söz söyleyeceksin? Bu gece ben konuşacağım Ekrem Efendi. Ben konuşacağım, sen dinleyeceksin!
Arkadaş, göğsümün ortasında bağdaş kuran ağrıların etkisi ile halüsilasyon mu görüyorum, gece bana kahpe bir oyun mu oynuyor diye düşünürken sığırcık kuşu balkon pervazına bıraktığım tastan suyunu içti, kanatlarını suya daldırıp sonra şöyle bir silkelendi.
-Sahi ya; seni gecenin orta yerinde balkona çıkaran nedir Ekrem Efendi? Dedi hesap sorar gibi.
-Ne oldu; azıcık bir göğüs ağrısından ödün mü patladı? Ölüm korkusu mu sardı tatlı canını Ekremmmm? Ulen siz insanoğlu yok mu ne vahşi ne anlaşılmaz ne göz, gönlü doymaz yaratıklarsınız be!
-Kendi rahatınız için biz diğer tüm canlıların hayatlarını karartır, bize yaşama alanı bırakmaz ama acık canı yandı mı kıyameti kopartırsınız. Baksana Ekrem Efendi; dereleri, gölleri kuruttunuz, bizleri şu balkona koyduğunuz plastik kaplardaki sulara muhtaç bıraktınız.
Ormanları yaktınız, ağaçları yıktınız, denizleri kirlettiniz ama bitmedi hırsınız, canavarca tüketme kabızlığınız. Yakmayı, yıkmayı, yok etmeyi kendinize hak sayarken diğer tüm canlıların soylarını tüketmekten imtina etmez ama birazcık canınız yanınca kıyameti koparırsınız.
Kendime çimdik attım ama yok arkadaş; sığırcık kuşu bildiğin azarlıyor beni. Minik bir kuş değil de bir bilge edasıyla yüzüme vuruyor biz insanların barbarlığını. Her çik çiklemesi toka gibi iniyor yüzüme.
-Zırt pırt işsizlik nepotizm, tefecilik, ihale vurgunları, torpil, haksızlıklar, hukuksuzlukları yazıp bir de kendine ben hümanistim, cesurum, hakperestim diyorsun. Yahu dünyayı öldürüyorsunuz Ekrem Efendi! Can çekişiyor ormanlar, ağaçlar, kuşlar, böcekler, çiçekler. Bulutlar bile eteklerinde karları biriktiremiyor sizler yüzünden. Sizler para, şan, şöhret, makam peşinde ve hırsında tükettikçe doğayı, toprak anayı ve bizleri keyfinizce yok ettikçe, dünyanın sonunu getiriyorsunuz. Şimdi sana bir soru: Dereleri, gölleri, denizleri kurumuş, bulutları maviden siyaha dönmüş, toprak ananın artık rengarenk çiçekler açmadığı, bizlerin kanat çırpmadığı bir dünya yetecek mi size?
Garip bir acizlik ve utanç içerisinde cevap vermeye yeltenmeme müsaade etmeden:
-Korka Ekrem Efendi; corona değilsin. Dedi Doç, Dr bilgeliği ile.
-Gecenin orta yerinde göğsünün düzüne bağdaş kuran ağrıların tek sebebi; yıllardır haykırdığın, dert edindiğin haksızlıkların, hukuksuzlukların, nepotizmin, tefeciliğin, fuhuşun, işsizliğin ağırlığıdır. Ha bir de dost deyi sarıldıklarının sırtına sapladığı hançlerler paslıydı. Ağrıların ondandır...
Sonra geldiği gibi kanatlandı göğe doğru...
Ben daha sığırcık kuşunun verdiği dersi sindirememişken, yatak odasının dış cephesinde asılı duran yangın merdivenine yuva kuran 6 beyaz güvercin kondular balkona. Ne garip, sıra gecesi misali her bir güvercin bir başka sazı almış çalıyorlardı. Coşkuluydular, neşeliydiler... Neyi kutluyorlardı acep? Güvercinlerden kanun çalanı biraz daha yaşlıcaydı. Belli ki ekibin şefi oydu derken solisti türküsünü tutturmaya başladı:
-Ağam olasan Ömer, paşam olasan ömer...
Arkadaş bir halay çektiler aklım durdu derken solistliği üstlenen güvercin dile geldi.
-Ee Ekrem Efendi; sadece sen mi türkü söylersin? Biliyoruz, neyi kutladığımızı merak ediyorsun değil mi? Merakını hemen giderelim o halde. Milyon yıllardır siz insanoğlu bizleri çaresiz bıraktınız ve bu gece gördük ki sen de yani bir insanoğlu da çaresiz diz çökmüş geceye...
Sahi Ekrem Efendi, 71-0 gibi ağır bir skorla hezimet yaşamak nasıl bir duygu? Diye sordu. Afalladım adeta.
-Ne skoru, ne hezimeti? Diye sordum çocuk gibi. Bir kahkaha attı ki gece bile dayanamayıp güldü.
-İşte bak, tüm hayatınız boyunca oynadığınız maçı skorundan bile habersizsiniz. Sana bir soru Ekrem Arpak: Türkiye’de kaç bakan yardımcısı var?
-71! Dedim ukala bir ses tonuyla.
-Afferin dedi aynı ukalalıkla.
-Peki, kaçı Kürt kökenli biliyor musun?
Bu sornun cevabı bende yoktu. Zira bildiğim Kürt kökenli son bakan yardımcısı bizim Selim Bağlı’ydı, oda MHP’nin oyununa gelip bakanlıktan olmuştu.
-İyi de ne alaka bakan yardımcısı, skor nedir? Diye sordum. Başını salladı usulca.
-Çok alaka Ekrem Efendi. Çok alaka... Siz Urfalılar var ya; birbirinize bu denli düşman olmayı sürdürdüğünüz sürece daha çok geceleri bu balkonda yürek ağrısı çekeceksin! Ulen tekiniz çıkıp Selim Bağlı bu coğrafyanın temsilcisi tek bakan yardımcısı, Urfalıların Ankara bürokrasisindeki tek kapısıydı dediniz mi?
Güvercinler bana cevap fırsatı vermeden geldikleri gibi türküler çığırarak yükseldiler göğe. Fadile le Fadile türküsü eşliğinde halay çeke çeke...
Terlikten taşan baş parmağım üzerinde yürüyen bir canlı ile irkildim. Hatta itiraf edeyim az kalsın altıma edeceğidim ulen. Oysa küçücük bir Karafatma böceğiymiş beni korkutan. Ayağımı sallasam düşecek dedim ama o kararlı adımlarla yüzüme doğru tırmandı. Taa ki burun ucuma gelene kadar.
-Hey Karacadağlı, merhaba! Dedi kabadayı edasıyla. Ulen Karadeniz’de gemilerin mi battı? diyeceğim de, sen ve senin gibilerin gemileri de olmaz ki ama aynı zamanda Karadeniz’e dökülen umutlarınızı göremeyecek kadar kör olmanıza şaşırmıyor değilim!
Haydaaa!
Ne diyor la bu Karafatma?
-Şaşırma cigerim. Bırak ben insanım deyip böceğim diye beni hor görmeyi. Evet, ben bir böceğim ama emin ol ‘Haydi Ekrem, bu memleketin sorunlarını anca sen dile getirirsin aslanım. Kardeşim, pirim’’ diyerek sana gaz verip sonra seni yapayalnız bırakan dostların gibi sinsice yaklaşmadım sana. Bak gözlerine baka baka söylüyorum yanlışlarını...
Böceğe bak! Hayat dersi veriyor bana diyeceğim de böcek haklı yahu...
-Senin Özşavlı ile ne sorunun vardı Ekrem Efendi? Menderes Atilla, Faruk Çelik, Halil Özcan, Zeynel Abidin Beyazgül, Bahattin Yıldız, Şeyhmus Aydın, Resul Yılmaz, İbrahim Halil Yıldız, Salih Ekinci, Ahmet Eşref Fakıbaba, Feyyaz Soylu pardon Uçar ve mahkemelik olduğun diğerleri. Hangi birisiyle kişisel problemin vardı Ekrem Efendi?
-Yok aman memleket aman dostlarım aman fakir fukara diye adamları ne diye eleştirirsin arkadaş? Sana mı kalmış Urfa’nın, Urfalının yaşadığı derin yoksulluk, haksızlık ve fakir fukaranın çalınan alın terlerini anlatmak
-Sana bir şey diyeyim mi, hani siz insanoğlu dersiniz ya ‘Seni böcek gibi ezerim!’’ diye. Ulen Ekrem Arpak, seni böcek gibi ezerler ha! Hem de eleştirdiklerin değil, dostların onlarla bir olup ezerler... Yahu kimin umurunda bazı siyasilerin yeğenleri, kardeşleri, amcaları, dayıları ihale vurgunu yapmışta, nepotizm sayesinde makam sahibi olmuşta, silah ve sigara kaçakçılığı yapmışta, TMO’dan 150 milyon vurgun yapmışta, TOKİ Evlerinden vurgun yapılmışta?
-Yahu sana ne kim kimin namusuna dil uzatıyor, kim whtssap, ses kayıtları ile partidaşının şerefine, özel hayatına iftira atıyor arkadaş... Sen kendini yırtarken bunu yapanlar makam sahibi oluyor yahu görmüyor musun?
Sonra küçük Karafatma’nın küçücük gözlerine bir hüzün dadandı nedense.
--Sana verecek çok dersim var Ekrem Efendi ama yaşlı bir böceğim ben... Burnunun üzerine tırmanana kadar takatim kalmadı. Şimdi usulca beni indir, aha şu çiçeğin saksısındaki yuvama bırakır mısın?
Karafatma yuvasına çekilip derin bir uykuya dalarken gün ışımaya başlıyordu. Kocaman bir kelebek kondu omuzuma.
-Gecenin son dersi benden olsun Ekrem Efendi! Dedi gür bir sesle. Ama diğerlerinden farklı olarak daha sevecendi sanki.
-Diğerlerine bakma sen Ekrem Arpak... Doğru söyleyeni 9 köyden kovarlar doğru. Bak, tüm ömrü 1 veya 2 günlük olan benim gibi bir kelebek bile Kelebekler Şehri milletvekiline haksızsın dediğim için sürgün yedim ve senin omuzun 9. köyüm benim.
-Görebiliyorum Ekrem Arpak... Sürüyle idari para cezaları, hapis cezaları alacaksın. Kapına polisler gelecek ve yine ekmeğine blokeler konulacak ama sakın bu duruşundan vazgeçme. Bak Metin Külünk sadece 3 günde adeta Ekrem Arpak ne demişse haklıdır dedi de gitti. Merak etme, her doğru duran gibi önü sonunda sen haklı çıkacak ve sen kazanacaksın.
-Arada bir Suriye’ye de dadan Ekrem Arpak. Oradaki ihaleleri de sorgula! Sayesinde milletvekili olduğu Gaziantep FETÖ Ablası eşini kendi elleriyle hapse attıran adamın seni yenmesine müsaade etme!
Eyyüp Nebi’deki TOKİ Evlerinin peşini bırakma!
Makam sahibi olana kadar makam şoförü bir gence EL PROFESÖR adıyla fake sayfa açtırıp alçakça video algıları, görseller yayınlatıp bunun iftirasını sana atanlardan hesap sor.
Ankara Tanıtım Günlerinin hesabını sor.
Ceylanpınar’da halkın parasıyla yükselen villanın, yakıt, sigara, silah kaçakçılığının peşini bırakma!
Tefecilik bu şehrin başına bela doğrudur ama tefecilik yapan siyasilerde var ve onları deşifre et!
Peki, dedim. Bana vereceğin ders neydi?
-Evet, sen Ekrem Arpak’sın. Duruşundan ödün verme ama şunu da unutma: Bu şehirde dostun, ağabeyin, arkadaşın yok! TİGEM Meselesini hatırla mesela. Mesela Özşavlı meselesini hatırla. Unuttun mu, bunlarla ilgili sana şikâyette bulunanlar onlarla bir olup belini büktüler.
Tek başınasın Ekrem Arpak ama yürü be iki gözüm. İnsanlar görmüyorsa haklı kavganı, yarata görüyor, hatta gece boyunca sana fırça atan güvercinler, sığırcık kuşu, Karafatma, ben görüyorum. Bizimkisi sana kızmak değil, sırtına saplanan dost hançerini görmemene karşı seni uyarma arzusu sadece.
Şafak sökmüş ben hala balkonda, tozlu yeşil plastik sandalyede öylece oturuyordum. Göğüs ağrım dinmiş, gece boyunca firari olan uykuların kirpik uçlarıma dadanmıştı. Biraz dinlenme vaktiydi zira verilecek çok büyük kavgalar için güç toplamak gerekirdi...
Daldığım derin uykudan Fuat Erbülbül Usta'nın telefonu ile uyandım.
-Kardeşim, Kekon seni seviyor... dedi.
Orada dur Fuat Usta, ne çektiysem kekolar yüzünden çektim zaten. Ben artık tek başımayım Usta. Tutma beni zira Kelebeğe söz verdim ille de üzerine üzerine gideceğim hayatın ve hayatı bize zehredenlerin...