SEVGİLİ BABAMIZ EKREM ARPAK'I KAYBETTİK!
Yaşam denen bu acımasız döngüde insanoğlunun bitmek bilmeyen hırslarının yarattığı savaşlar, kavgalar, acılar, derin yoksulluklar, çaresizliklerin ortasında bir kız çocuğu her şeye inat kendisini bir prenses gibi hissettiren babasını kaybetmenin acısını nasıl yazar bilemiyorum...
Yaşam denen bu acımasız döngüde insanoğlunun bitmek bilmeyen hırslarının yarattığı savaşlar, kavgalar, acılar, derin yoksulluklar, çaresizliklerin ortasında bir kız çocuğu her şeye inat kendisini bir prenses gibi hissettiren babasını kaybetmenin acısını nasıl yazar bilemiyorum...
Evet, bugün sevgili babamız Ekrem Arpak'ı kaybettik... Akşam üzeri geçirdiği kalp krizi sonrası yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtaramadık babacığımı...
Kitaplarında, türkülerinde, sözlerinde, gözlerinde hep derin bir hüzün vardı babamın. ''İçimde haksızlığın, yokslluğun fırtınaları, kar tozanı altında titreye titreye üşünen bir çocuk var kızım...'' derdi bana. Şimdi 48 yıllık ömdürünün her bir anında çektiği acıları, hüzünleri, kederi ve bu sürede zalimlere, hırsızlara, yalancılara, vefasızlara, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı verdiği kavgalarını da aldı ve gitti babam.
Her kız çocuğu sevdiği adamın kraliçesi değildir belki ama her kız çocuğu babasının prensesidir. Ben ve kardeşim babamın nazlı prensesleri olduk. En ağır, en kahreden yokluk yıllarımızda bile bana ve kız kardeşime sevgiden, aşktan, dostluktan, kardeşlikten, vefadan, paylaşmaktan, bölüşmekten ve barıştan kurulmuş masallar ülkemizin prensesleri olduğumuzu hissettirdi. Sadece bana ve kardeşime değil sayısız kız çocuğuna da bu duyguyu hissettirmeyi çok severdi.
Ne yazarsam yazayım, kalbimi, ruhumu, canımı içimden kör bir bıçakla söker gibi canımı yakan babamı kaybetmenin acısını nasıl yazacağım inanın bilmiyorum.
Bırakın gözlerimdeki baba acısının yağmurlarını, kalemim bile ağlıyor sanki. Bu acıyla yazacağım her satır için affınıza sığınıyorum çünkü babamı kaybetmemize sebep olanları yazmamak olmazdı.
Şaşıracaksınız biliyorum ama memleketini, ülkesini, milletini, barışı, kardeşliği seven babam aslında ilk kez ölmedi! Aradaki tek fark bu kez kalp krizi oldu.
Evet, dedim ya, ilk kez ölmedi babam. Kürt olmayı ne kimseden üstünlük ne de aşağılık olarak gören ve bizim ülkede Türk & Kürt & Arap kardeşliğini savunan babam, Kürtçe türküsü yasaklandığı bir programda
-Kürtçenin yasak olduğu yerde durmam! Dediği ve onurlu bir duruş sergilediği için önce okul çıkışı beni ölümle tehdit ettiler. Sonra hergün babamı.
-Ya müziği bırakıp Diyarbakır'a gideceksin ya seni, çocuklarını yok ederim! Diyen dönemin kahraman generali Hududi Paşa şimdilerin vatan haini olarak mahpus damlarında ama babamı linç ettiler arsızca...
- Benim insanlarım zengin toprakların yoksul çocuklarıdırlar. İmkan bulurlarsa her şeyi başarabilirler. Derdi babam. Ve babam memleketinin yoksul çocukları hakettikleri eğitimi alsınlar diye mücadele ettiği için bir milletvekili ile savcı çıktı, babamı annesinin taziyesinde anayasaya aykırı bir şekilde, hukuksuzca gözaltına alarak öldürdüler.
Evet, annenizin mevlidi şerifinde bileklerinize vurulan kelepçe ölümle eş değerdi ve memleket sevdasına, o gün vefat eden 7 mevsimlik işçinin ölüm acısıyla sitem eden babamın bileklerine kelepçe vuranlar:
1- Resulayn'da, Telabyad'ta devletin vidanjörü ile sigara, silah kaçakçılığı yapan milletvekili, belediye başkanlarının yeğenlerine dokunamadılar bile...
2- Babamın ekmeğine bile kelepçe vurup, o dönem beni hastane odasında ilaçsız bırakanlar; bu şehirde kendi il başkanına alçakça belaltı algı operasyonu yaparak siyaset yapan, ucube, petrol imarı rezaleti, Eyyüp Nebi Toki Evleri skandalının sahiplerine soruşturma dahi açamadılar.
3- Babama memleket için kitap yazdırıp parasını ödemeyenler, daha dün Akçakale'de eski mülteci kampının malzemelerinin 10 milyon liraya hurda diye satılarak cukla edilmesine soruşturma dahi açamadılar.
4- Babamın ofisini gece yarısı basıp, kardeşimin psikolojik olarak hastanelik olmasına neden olanlar, OSM'de 50 milyonluk vurgunun 29 sanığını masummuş gibi serbest bıraktılar.
5- Babamın ekmeği ile "sert yazıyor!" gerekçesi ile oynayanlar, sitesi FETÖ'den kapatılmış, şantajcı, hırsız sözde gazetecilerin belaltı algı operasyonlarına dair seslerini çıkaramadılar.
Bırakın ses çıkarmayı, dönemin OSM Müdürüne o sözde gazetecilere 25 ile 35 bin lira arasında para ödemesi için mesaj attılar.
6- Büyükşehir Belediye Başkanının kardeşi sıfatı ile babam hakkında yapılan suç duyuruları dosyalarında yargıya baskı yapılarak babama ceza kestirenler, o sözde gazetecilerin kızlarını, oğullarını belediyelerde, kurumlarda işe almaktan zerre utanmadılar.
7- Babam, yoksul, yetim, öksüz çocuklar ve aileleri için çırpınırken habire yargı, tehdit yoluyla baskı yapanlar, fakir fukaranın hakkını sömürüp Ankara'da, İstanbul'da, Mersin'de metresleri ile yiyenler hakkında işlem yapamadılar.
8- İyi aile babası olarak sevilen babama zulmedenler, bugün Şanlıurfa'yı haftalardır sarsan Nazan Şefik rezaletine karşı sessiz kaldılar. Daha doğrusu bu rezilliği örtmek için gazetecilere para dağıtanlar siyasilerdi.
Düşünün, bir kaç siyasetçi Nazan ve erkek arkadaşından dayak yiyen STK Başkanının arkasını, pislillerini temizleme çabasında iken babam pisliklerle kavga ettiği için yoruldu kalbi.
İŞTE BÖYLE Sn. VALİM!
Ömrü vefa etseydi, babamın en büyük hayallerinden biriside "Mardin Turnası & Bir Güzel Adam!" isimli kitap yazacaktı.
Konusunu aşağı yukarı tahmin edersiniz... O kitabın konusu: Babamın vicdanına, yüreğine, asaletine, merhametine, devlet adamlığına güvendiği, ağabey olarak gördüğü değerli şahsınızı, şahsınızın bu memlekete yaptığı hizmetleri ve adaletinizi anlatacaktı.
Ne yazık ki sevgili babam sizin valisi olduğunuz şehirde sizlerin gözleri önünde her türlü adaletsizliğe, vicdansızlığa uğradı.
Babamın kendi öz ağabeyleri kadar sevdiği isimler vardı. Değerli milletvekilimiz Sn. M. Kasım Gülpınar ve sizin gibi, Necati Demirkol gibi, Mehmet Kaya gibi...
Babamın dostlarım dediği ve isimlerini bize bile ezberlettiği isimler vardı. Haşim Şeyhanlıoğlu, Nihat Kılıç, Bahattin Yıldız, Uğur Büyükhatipoğlu, Süleyman Deveci, Asuman Yazmacı, Güler Kama İzol, Metin Baydilli, Mehmet Kuş, Ayşe Çakmak, Salih Ekinci, Naif Bülbül, Sadık Sade, Nusret Urmak, Şeref Albayrak, M. Korkut Polat, Mustafa Ekinci, Mehmet Cemil Beyaz, Maaruf Sakin, Maruf Güneş, M. Ali Cevheri, bunlardan sadece birkaçı.
Ali Mesut Gubat'a kardeşim derdi. Tıpkı kardeşleri kadar sevdiği, dertlerine koştuğu birçok akrabası gibi lakin hepinizin gözleri önünde ekmeği ile oynandı, haksızlığa, hukuksuzluğa uğradı da, tekiniz ses çıkarmadınız Sn. Valim.
Ben de bir hukukçuyum Sn. Valim ama sizin gibi Mardinli olan Orhan Amca (Miroğlu) TBMM'de sevgiyle ve samimiyetle iş konusunda destek olmak istediğinde:
-Ben asla torpille iş bulmayacağım. Çünkü babam bana öyle öğretti. Demiştim.
Sahi Sn. Valim; babam, biri hukukçu biri iç mimar iki kızı için size gelip valilikte iş istedi mi hiç? Veya amcalarım veya kuzenlerim için?
Babam size gelip OSM ve diğer kurum ile STK'lardan para alabilmek için sizin değerli şahsınızı aracı etmek istedi mi?
İhale, iş, makam talep etti mi?
Babam sizden sadece 3 şey istemiştir Sn. Valim;
1- Doğruları yazdığı için çalınan emeklerini, (Kitap gibi)
2- Yoksul çocuklara, köy okullarına desteğinizi,
3- Kan davalarına namzet olaylarda barış için aracı olmanızı.
1- Babam doğruları yazdı diye sizin Valisi olduğunuz şehirde zulme uğradı.
Siverek eski Belediye Başkanı için:
-İstifa edeceksin, avukatın şehri geriyor ve 11 kamyon 850 bin liraya tamir edilebilirken neden milyonlarca lira kira ücreti ile kamyon kiraladın? Diye sordu Sn. Valim.
O başkan istifa etti mi, etti.
O avukat makamında ayağından vuruldu mu, vuruldu!
Ayşe Çakmak o kamyonları tamir ettirdi mi, ettirdi.
Dedim ya, ben de bir hukukçuyum Sn. Valim. Ve babam haklı eleştirileri yüzünden Şeyhmus Aydın davasından 15 ay hapis cezası aldı o şehirde.
Ee, hani Abdullah Erin'in adaleti nerde?
Rahmetli babaannem, babamın en değerli varlığıydı Sn. Valim. Bir milletvekili istiyor diye sizin valisi olduğunuz şehirde anayasaya aykırı, haksızca, hukuksuzca bir operasyonla babaannemin taziyesinde babamın bileklerine kelepçe vurdular.
Babam, sizin yanınızda çay içtiği bir akşam saatinde ofisine terörist gibi baskın yaptılar
Sn. Valim, kanunda
1- Tanınmış kişi
2- Ölünün hatırasına saygısızlık
3- İftira ve hakaret
Tanımlamaları vardır. O şehirde Ak Parti il başkan yardımcısının sözde bir gazeteciye harçlık göndermek suretiyle rahmetli babaanneme #kaypakhore twiti ile hakaret edildi.
O gazetecinin yukarıdaki 3 maddeden ağır ceza ve tazminat ödemesi gerekirken Ak Parti il başkanı o gazeteciyi karakoldan aldırıp yargıya baskıyla ceza aldırmazken, annesine hakaret eden terbiyesize "Neden yaptın?" diye soran babama ceza vermeye çalışıyorlar. Ee hani Abdullah Erin adaleti?
Birisi savcı birisi hakim benim gibi adaleti yanıltmayacaklarına dair yemin eden iki hanımefendi, davacı BŞ belediye başkanın kardeşi diye anlamadıkları Kürtçe bir kelime üzerinden baba ceza verdiler.
Ee, hani Abdullah Erin adaleti? Şimdi diyeceksiniz ki,
- Bir vali yargılamaya müdahil olmaz. Yargı bağımsızdır.
Sn. Valim, b bir şehirde yargı bağımsızlığını yitirmeye başladığında, haksızlıklar ortaya çıktığında devlet baba devreye girer. Siz o şehirde devletin ta kendisisiniz ama maalesef babamın her türlü hukuksuzluğa maruz kaldığı şehirde devletsiniz.
Kaçakçıların, tefecilerin, FETÖ Temsilcisi gazetecilerin, siyasi yakını ve hapse girmesi gereken yeğenlerin, evlatların hesap ödemediği şehirde yargının gücü tüm bu kirlenmişliklerle mücadele eden babama yetti ve siz sustunuz, dostları sustu. Taki babamın kalbi yoruluncaya dek...
Bu şehir. Sn. Valim, kızı yaşındaki kadınlar yatan, ahlaksız ilişkiler kuran, başkanı olduğu birliğin taşeronluğunu yapıp para kazanan STK Başkanı Şefik Efendiden hesap soramayan yargının namusu, şerefi, dik duruşu ile ayakta duran sanatçısının kalbinin söküldüğü, gözlerinin ferinin söndürüldüğü şehirdir.
Babamı bu şehir öldürdü ve bu şehirde uğradığı haksızlıklar karşısında sesini çıkaramayan, onu yalnız bırakan dostlarının sessizliği...
Babam öldü doğrudur lakin bir hukukçu olarak babaanemin taziyesinde anayasaya aykırı gözaltı yapan savcı ile de, o rahmetli babaanneme hakaret ettiren o iktidar partisi il başkanı ve yardımcısı ile de, kirlenmiş ilişkilerin STK Başkanı, üstü örtülmeye çalışılan ve iptal edilince bitti sanılan petrol arazi imar projesinin sahiplerininde, tefecilerin, ihale vurguncularının, nepotistlerin ve eski Ak Parti il başkanına video algıdı yapıp babamın boynuna atanlarında peşini bırakmayacağım Sn. Valim.
Devletin görevi sadece resmi işleri yürütmek, hizmet akışı sağlamak değildir. Bir Urfalının kızı olarak zaten Urfa'ya yaptığınız hizmetler nedeniyle size müteşşekkiriz lakin devlet aynı zamanda adaletin doğru tesisi için vardır.
Babama yapılan adaletsizliktir ve bunun karşısında susmayacağım.
MEMLEKETİNE DÖN NECATİ AMCA!
Babamın en çok sevdiği ve siyasette olmasını istediği isimlerden birisi de Necati Demirkol idi. Onun vizyonuna, duruşuna, bilgisine ve vicdnına çok güvenir ve derhal memleketine dönmesi gerektiğini söylerdi.
Ben de buradan Necati Amcaya seslenmek istiyorum: Daha ne duryorsun Necati Amca? Ahlaktan, haktan, hukuktan, adaletten yana dişleri sökülmüş, hasta yatağında ölmeyi bekleyen Şanlıurfa'yı mezara gömmeden çık gel memleketine.
Bu şehrin sen ve senin gibilere ihtiyacı var...
VE KASIM AMCAMA!
Evet Kasım (Gülpınar) Amca; bugün babamın gözlerinde solan umutlarını, yaşama sevincini izlerken bir kez daha anladım ki; babam haklıydı sizi sevmekte...
Ahlaki değerlerin ayaklar altına alındığı, fakir fukaranın, yetimin haklarının sömürüldüğü, sevginin kirlendiği, hırsızın, arsızın, sapkının değerli, ekmeğini erefiyle kazanan işçi ve emekçilerin değersizleştirildiği; eğitimi, tarım hayvancılığı, sanayisi, turizmi bataklığa düşmüş bu şehrin tek umudu sensin.
Evet, bir yanım senin gibi bir değerin bu kirlenmiş siyasetin içinde olmasına razı değil ama sol yanım der ki; çocuklarımızın, gençlerimizin yarınlara umutla bakmaları adına tutunacakları son dalımız sensin.
Bugün bu şehirde 1.5 yaşında bir bebek baygın halde bulundu Kasım Amca. Doğru ya da yanlış 16 yaşında bir genç o bebeğe tacizde bulunduğu şüphesiyle linç edilmek istendi.
Çocuklarımız, gençlerimiz madde bağımlılığının esareti altında ve ahlaksızlığın ve gece hayatının...
Şefik Başkan ve Nazan hanımefendi rezaltine, vurgunlara, yolsuzluklara, nepotizme, fakir fukaranın emeği çalınarak yapılan villalara tanık eden genlerimize dürüstlüğü, namusuyla ekmeğini kazanmayı nasıl anlatacağız?
Gençlerimiz işsizliğin, çaresizliğin, yoksulluğun esareti altında intihar ediyorlar.
İşsiz anne babalar evlerine ekmek götüremez haldeler.
Hayvancılık bitti!
Tarım bitti!
Turizm hiç olmadı!
Eğitim desen ülkenin en sonlarındayız.
Sğalık alanında komşu illere muhtaç ve hastalarının komşu il yollarında öldüğü bir şehir haline geldik.
Tek başına binlerce insana ekmek kapısı olduğunu biliyorum Kasım Amca. Yıllardır milletvekili maaşını yetimü yoksul kız çocuklarına bağışladığını da lakin tek başına 2.3 milyonun yoksulluğu ile başedemezsin. O halde senin siyaseten çok daha iyi yerlerde olmana ihtyacımız var.
Lütfen vazgeçme olur mu?
Not: Çok şükür, babam akşam üzeri kalp krizi geçirmedi. Dağ gibi aramızdadır ama babamın yaşama sevincini, ekmeğini, mücadelesini çalıp yaşayan bir ölüye çevirenler şimdi babasının kızını da yok etmek zorundalar.
Evet, koca yürekli bir ses sanatçısı, yazar olan babamın yaşama sevincini kaybettik. Ateş düştüğü yeri yakar ve umarım yaşama sevincinizi kaybetmeden bazı gerçeklerin farkına varırsınız sevgili Şanlıurfalılar...
Hodri Meydan hepsine...